17 Yıllık AKP Serüveni

TAKİP ET

57

57. Hükûmet, yani DSP-MHP-ANAP koalisyonunun ekonomik kriz ve siyasî çalkantılara dayanamayarak yıkılmasının ardından 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim için sandıklara giden Türkiye, ertesi güne AKP iktidarı ile uyandı. %34 ile tek başına iktidara gelen AKP'nin TBMM'deki tek rakibi de %19 ile ana muhalefet gömleğini giyen CHP idi. İşte o tarihten bu yana, tam 17 yıldır Türkiye, aralıksız AKP iktidarıyla yönetiliyor.

AKP Genel Başkanı Erdoğan, "Her şey Türkiye için' diyerek çıktığımız yolda, millete hizmette 17 yılı geride bıraktık. Bugün de aynı heyecan ve inançla 2023, 2053 ve 2071 hedeflerimize yürümeye devam edeceğiz. Hep birlikte nice yıllara, nice zaferlere AK Parti" mesajıyla partisinin iktidara taşındığı tarihin yıldönümünü kutladı. Peki, geride bırakılan bu 17 yılda AKP'nin hizmetleri nelerdi?

Çuval Hadisesi

4 Temmuz 2003 tarihinde Irak'ın Süleymaniye kentinde ABD askerleri, 11 Türk askerini başlarına çuval geçirerek tutuklamıştı. Basın da tıpkı sokaklara dökülen insanlar gibi bu hadiseye büyük tepki göstermişti. Ancak genç AKP hükûmeti, bunu 'yerel bir hadise' olarak nitelendirmiş ve üzerinde durmamıştı.

Ergenekon ve Balyoz Davaları

Türk ordusuna kurulan tarihî kumpas, 12 Haziran 2007'de bir gecekonduya düzenlenen baskınla başlamıştı. Yarısından fazlası tutuklu halde yüzlerce insan çeşitli suçlardan yargılandı. Onlarca muvazzaf paşa Silivri'de yıllarını kaybetti, 5 generalden 1'inin kelepçelendiği bir Türkiye manzarası yaratıldı. İddianamenin bir terör örgütü olarak tanımladığı hayalî "Ergenekon" örgütünün mensuplarının yargılanmasına 2008'de başlanmıştı. 2010'da Fetullahçı Terör Örgütü, Balyoz adını verdiği hayalî bir darbe planıyla Türk ordusunun tasfiyesi ve itibarsızlaştırılması planını derinleştirmişti. 2019'a gelindiğinde ise silahlı terör örgütü kurmak suçundan yargılanan bütün sanıklar beraat etti, koğuşlarını onları yargılayanlara terk ettiler.

Geçen 10 yılı aşkın sürede hain kumpas; Kuddusi Okkır, Türkan Saylan, Ali Tatar, Kaşif Kozinoğlu gibi birçok ismin hayatını kararttı.

Çözüm Süreci

2009 yılında Oslo'da dönemin başbakanı Erdoğan'ın talimatıyla MİT yetkilileri, bölücü terör örgütü PKK mensuplarıyla görüşmeye başlamıştı. 2010'da "İnsan Hakları Paketi" adı altında ilk somut adımlar atıldı. Aynı yıl bayram havasında teröristlerin karşılandığı Habur Rezaleti yaşandı. Davul zurnayla karşılanan teröristler kurulan çadır mahkemelerinde "Terörle Mücadele Kanunu" hiçe sayılarak salıverildi. "Analar ağlamasın" diyerek Türk devletinin itibarının ayaklar altına alındığı Çözüm Süreci'nde terör örgütü, sivilleri hedef alan bombalı saldırılardan 10 askerin şehit düştüğü Beytüşşebap saldırısına kadar birçok terör eylemi gerçekleştirmeye devam etti.

2013'te İmralı'ya heyetler gitti. 21 Mart'ta Diyarbakır'da düzenlenen Nevruz kutlamalarında terör örgütü elebaşının mektubu okundu. PKK paçavralarıyla dolu meydanda Bebek Katili lehine sloganlar atılırken onlarca ulusal kanal canlı yayın yapmaya ve siyasîler barış mesajları vermeye devam etti.

Aynı yıl Akil İnsanlar adı verilen bir komisyon kuruldu. Erdoğan'ın talimatıyla kurulan heyet, şehir şehir Çözüm Süreci propagandası yapmakla görevlendirildi. Ancak hemen hemen gittikleri her yerde halkın büyük tepkisiyle karşılaşan sözde Akillerin girişimi karşılıksız kaldı.

Kışlalardan bayrakların indirildiği, KCK tahliyelerinin ardının arkasının kesilmediği sürecin sembolik fotoğrafı Dolmabahçe Görüşmesi'nde verildi. AKP ve HDP kurmaylarının yer aldığı görüşmede varılan mutabakat metni için Erdoğan, "hasretle beklediğimiz çağrı" yorumunu yapmıştı.

Mavi Marmara Hadisesi

27 Mayıs 2010 tarihinde İHH, Antalya'dan yola çıkan üç büyük gemi ile Gazze'ye insanî yardım ulaştırmayı amaçlıyordu. 30 Mayıs gecesi Kıbrıs açıklarından Gazze'ye doğru yol alan gemilere İsrail ordusu saldırdı. 10 kişinin öldüğü ve onlarca kişinin de yaralandığı saldırıya o tarihlerde en büyük tepkiyi Recep Tayyip Erdoğan verdi. Ancak 2016'ya gelindiğinde Erdoğan, Mavi Marmara Hadisesi'yle ilgili "Oraya giderken dönemin başbakanına mı sordunuz" sorusunu yöneltti.

17/25 Aralık Operasyonları

17 Aralık 2013'te aralarında İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in de yer aldığı 89 kişi gözaltına alındı. Yöneltilen suçlamalar "rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık" olarak açıklandı. Gözaltılara paralel olarak Erdoğan da dahil olmak üzere birçok siyasinin ses kayıtları internet ortamında paylaşılmaya başladı. Bu süreçte Güler, Çağlayan ve Bayraktar görevlerinden istifa ederken Egemen Bağış da görevden alındı.

25 Aralık'ta da bu kez "suç örgütü kurmak" suçu da dahil edilerek 96 kişinin adının geçtiği bir dalga başlatıldı. Aralarında dönemin başbakanının oğlu Bilal Erdoğan'ın da yer aldığı liste hakkındaki gözaltı kararını Emniyet uygulamadı. Soruşturmalarda dahli olduğu düşünülen birçok savcı ve emniyet yetkilisi daha sonra tutuklandı. Ancak ses kayıtları ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili iddialara ilişkin kapsamlı ve adaletli bir soruşturma yürütülmedi.

Bu olay daha sonra darbe girişiminin miladı kabul edildi.

Gezi Parkı Olayları

Taksim'deki protestolar 27 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Parkı'nda yayalaştırma projesi kapsamında Topçu Kışlası'nın imar izni olmadan yeniden inşası teşebbüsünü engelleme girişimiyle başladı. Kısa sürede yüzlerce protestocunun parkta çadırlar kurup nöbet tutmaya başlaması üzerine siyasî partilerden de destek açıklamaları gelmeye başladı.

AKP liderinin "Ne yaparsanız yapın" açıklaması, Kılıçdaroğlu'nun bizzat Gezi Parkı'na gelmesi ve Taksim'deki orantısız polis müdahalesiyle olaylar hızlıca diğer şehirlere de yayıldı. TTB, sadece İstanbul ve Ankara'da binlerce yaralı olduğunu açıkladı. Protestolar Ağustos ayının sonuna kadar sürdü. Olaylarda 8 sivil ve 2 polis yaşamını yitirdi.

Gezi Parkı'ndan geriye akıllarda "Her yer Taksim, her yer direniş", "Diren Taksim" gibi birçok yaratıcı slogan kaldı.

Soma Maden Faciası

13 Mayıs 2014'te Manisa'nın Soma ilçesinde kömür madeninde çıkan yangında 301 madenci hayatını kaybetti. Türkiye'de üç günlük ulusal yas ilan edildi. Erdoğan, Soma'da protesto edildi. AKP lideri giderek şiddetlenen protestolar karşısında bir markete sığınmak mecburiyetinde kalmıştı. Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın söz konusu madenin işletmecisi için "örnek işletme" ifadesini kullandığının ortaya çıkması ise tepkilerin artmasına neden olmuştu.

Erdoğan, tepkileri azaltmak için 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın başında gerçekleşen çeşitli maden kazalarını örnek vermiş, "Bunlar olağan şeylerdir" yorumunda bulunmuştu.