Ankara Efeleri

TAKİP ET

Türk kültürünün düğünlerini, eğlencelerini seyrederken ' Yurtta sulh, cihanda sulh' sözünün manasını daha iyi kavrarsınız

Türk kültürünün düğünlerini, eğlencelerini seyrederken “ Yurtta sulh, cihanda sulh“ sözünün manasını daha iyi kavrarsınız. Cengâver bir milletin barış zamanı savaşa hazırlanma tekniği ile savaş zamanı barışı korumak için ne kadar çaba harcadığını görürsünüz. Estetik edilmiş bir hayat, kişiyi merhametli ve vicdanlı yapar sözüne hak verirsiniz. Kaba ve hoyrat bir yaşam gözden çarçabuk çıkartılır, karşı tarafla sağlıklı bir empati kuramaz. Dolayısı ile savaş daha acımasız daha kanlı olur. Türk halk oyunlarında estetik ve sertlik bir aradadır. Her oyun veya dans kendi kültürünün acısını, sevincini, yansıtır. İnsanları sadece danslarını izleyerek duygularını, düşüncelerini dans hareketlerinden çok rahat anlayabilirsiniz. Hatta bu dans ve müzik bazen o kadar önemli olur ki, ülkenin adının önüne bile geçer. Yunan’da Sirtaki, İspanya’da, Flamenko, Arjantin Tango, Avusturya Vals ne kadar adından söz ettirirse Türklerin de horonu  zeybeği, halayı o denli kendinden söz ettirir. Dikkatli izlendiğinde bütün dans ve oyunlarının bir anlamı olduğu gözlenir. Mesela Flamenko da acı, hüzün ve cesaret ön plana çıkar. Ayak vuruşlarından bunu hissedersiniz. O dansla birlikte o milletin acısını anlarsınız. Sirtaki de gurur vardır, sertlik ve hırs. Ayak vuruşları ve bakışlarına yükler kararlılığını. Vals, sanatsal ağırlıklı gibi görünse de aslında bir o kadar gizli acıların figürleriyle doludur. Tangoda hırs, vazgeçilmezlik ve tutkuyu hissedersiniz. Bizim oyunlarımıza gelince; çok daha farklı şeyler hissettirir. Bir Kafkas oyununu görünce kartal olduğunuzu hissedersiniz, onu oynayan avının üzerine atlayacak kadar gerilmiştir. Azametli, güçlü, hünerli, kıvrak olunduğunu hissettirir. Her yörenin kendine has özellikleri vardır. Kimi zaman hırçındır, kimi zaman da durgun seyreder oyun figürleri. Neredeyse hepsinde bir mana yüklüdür, ayak vuruşları, el hareketleri, bir hikâye anlatırlar. Savaş alanında gösterdikleri kahramanlıkları, savaş gerisinde ve özellikle barış zamanı nasıl talim ettiklerini ve dinamik tuttuklarını gösterir. Erkekleri her an savaşa hazır hissi verir. Üç kıtaya hükmeden bir medeniyetin elbette sıradan davranışları olarak algılanmamalı bu davranışlar. Tesadüf olarak geliştiğini söylemek haksızlık olur. Milletini koruma, ülke bütünlüğü için yapılan savaşlarda hünerlerini bir nevi bu oyunlarda sergilerler, talim ederler. Barış zamanı erkeklerin her an talim ettiklerini sanırsınız. Oysa Türkler her alanı bunun için kullanmasını bilmiştir.  Her fırsatta kendilerini geliştirmek, her an savaşa hazır halde ruh dünyalarını diri tutmak adına müzikle bütünleştirdikleri oyunlarını sergilemişlerdir. Bu oyunlara en iyi örnek Ankara Seymenlerinin oynadığı oyunlardır. Mertlik, cesaret, kıvraklık huzur ve güven aşılayan oyunlarıyla seyredenleri mest etmeyi başarırlar. Her bir oyunun kendi içinde hikâyesi nesilden nesile değerlerini aktarılmaktadır. Verdikleri mesajda hikâyeler de böylece ölümsüzleşmektedir. Ankara Seymenlerinin oynadığı oyunlar fert gibi görünse de, kendi içinde bir bütünlük teşkil etmektedir. Fert ve topluluk aklının birleşmesini vurgulamaktadır. Ankara Seymenlerinin oynadığı oyunların ortak özelliği kahramanlığa vurgu yapılan, el kol ayak hareketleridir. Yürüyüşleri sıradan olmayıp hem tevazuyu hem vakurlu olmayı simgelemektedir. Kolların önde ve arkadaki duruş hareketi; gizemi ve dik duruş, kararlılığa vurgu yapmaktadır. Kolların birden bire zarif ama sert hareketlerle ortaya çıkması, koçların dövüşmek için boynuzlarını rakibine göstermesi gibi aynı anda ayak hareketinin yere sertçe vurması da kararlığını göstermek içindir. Bu simgesel bir harekettir. Oyun sonunda genellikle yay germe gibi kolları yana eğik açılması, her an yay germe, silah atmak için hazır olduğunu, bunun çalışmasını olduğunu simgelemektedir. Bir oyun vardır ki, Seymenler oynarlarken coşarlar, seyredenlerde kendilerini güvende hissederler. Şiiri bile başlı başına mesaj doludur; Alı verin martinimi atayım Fırsat verin malı mülkü satayım Düşmanları birbirine katayım Koç gibi meydanlarda dönenlerdeniz Biz ahbap uğruna ölenlerdeniz Zeybek misin zeybek donu giyecek Cahil misin el sözüne uyacak Katil misin datlı cana kıyacak Koç gibi meydanlarda dönenlerdeniz Biz bayrak uğruna ölenlerdeniz Silindi mi maşrapamın kalayı Dizildi mi Seymenlerin alayı Düşmanları öldürmenin kolayı Koç gibi meydanlarda dönenlerdeniz Biz vatan uğruna ölenlerdeniz. Bu oyunda halka şeklinde ve sakin bir yürüyüşle başlar. Bunun simgesi; barış zamanın sükunetini gösterir. Daha sonra her Seymen hem kendi etrafında döner hem topluluk olarak dönerek yere diz vurma figürleri ve naralar atarak ayakları yere sertçe vurarak kararlılıklarını, düşmana korku salmayı, dostlarına güven vermeyi amaçlamaktadır. Fidayda oyununda, figürler tamamen savaş talimine yöneliktir. Kıvrak ve yay germe figürleri görülmektedir. Ayaklar yere sertçe vurulur. Sarı Yıldız oyunu ise, başlı başına bir simgeler bütünüdür. Ayak hünerleriyle savaşta ve barışta ne kadar deneyimli, akıl almaz kendilerine has oyunlarının olduğunu, şaşırtıcı ve kimsenin cesaret edemeyeceği, taklit edemeyeceği hünerlerinin olduğunu vurgulamaktadır. Savaş hünerlerini taktikleri vurgulanır. Atım Araptır benim; oyunu hem kendi içinde, hem toplu olarak dönerek oynanan bir oyundur ki, bu oyun da Türkmen geleneğinde var olan semah dönmeyi açıkça görmek mümkündür. Dünya etrafında dönen ay, yıldız ve evreni simgeler. Dolayısı ile kültürlerin ne kadar iç içe olduğunu, kopmaz bir bütünlük içinde olduğuna da şahit olursunuz. Semah dönme geleneğini yaşatmak, kutsal bir ayine dönüşüp mana âleminden de kopmadıklarını göstermektedirler. Burada şarap kelimesinin gerçek şarapla alakasının olmadığı muhabbet ve üzüm taşıdığının simgesi olarak görülmektedir. Asker ağıtlarının, ölüm ağıtlarının, sevdiğini kaybedenlerinin ağıtlarının ortak buluştuğu bir müzik ve oyun kültürünü Seymenler yaşatmaktadırlar. “Bir gemim var adalara yaslanır” bu türküde ağır bir dram yatmaktadır, bunu bile öyle ses rengine dönüştürüp sunarlar ki, dinleyiciler hem dramı hisseder, hem çareler üretirler. Tılsımlı bir bütünlük oluştururlar. “Çıkabilsem  şu hapisten saraya  Davacılar dizilmişler  sıraya  Kimsem yoktur  gelsin girsin araya.” Hasılı halk oyunları, halk kültürü ve insan yaşamı iç içe girmiş birbirlerini beslemektedirler. Aralarından birini çekerseniz yarım kalır. Bir kültürü ve medeniyeti anlamak için danslarına bakmak kafidir. Geçmiş ve geleceğe olan güvenlerini orada apaçık görmek mümkündür. Türk kültürünün ebedi yaşaması için kültür aktarımını gençlere öğreterek başarmak mümkündür. Yenilenerek geliştirilmesi, geleceğe yansıtılması en büyük dileğimizdir.