Ankara Türküsü "Misket"

TAKİP ET

Dünyadaki bütün kültürlerin müziklerinin mutlaka bir hikâyesi vardır

Dünyadaki bütün kültürlerin müziklerinin mutlaka bir hikâyesi vardır. Geri planda bir yaşanmışlığa vurgu yaparlar. Bazen kahramanlık doludur sözleri, bazen dramatik cümlelerle yaşanmışlıkları ağlamaklı anlatır. Savaş, yokluk, hastalıklar, toplu kıyımları o şarkılarında dinleriz. Sevdalarını da şarkılarında dinler hüzünlerine ortak oluruz. Medeniyetler, milletler bazen kendilerini sadece müziklerle ifade etmişlerdir. Nasıl etmesinler; insan yaratılmadan önce daha doğrusu hiçbir canlı yaratılmadan önce de müzik vardı, kısaca ses yaratıldığından beri ritmik ahenkli bir ses bütün evrendeydi. Yani müzik insandan daha eskidir. Müziğin dili insanların dili olmuş, adeta, onun kollarına sığınmışlardır. Dünya kültür mirasına baktığımızda da birbiriyle etkileşim içinde olmuş, birbirlerini süslemiş sesleri, yani müziği görebiliriz. Mesela; Antik Yunan’da müziğe çok önem verilmiş ve iyiliklerin kaynağı olarak adlandırılmış. Çinliler de tıpkı Yunanlılar gibi müziğin tanrısal bir kavram olduğuna inanmışlardır. Afrika’nın batıya açılan kapısı olarak bilinen Endülüs’te bir kültürün etkisinde kalarak müziği şekillenmiş, duygularını onunla yansıtmıştır.  Süslü melodiler ve egzotik bir ezgi ile dikkati çeken cante jondo (derin şarkılar)’da bu etki belirgindir. Genelde Arap müziğinin etkisi görülmektedir. Yine mesela; Portekiz müziği Fado (Alın yazısı, kader) vardır ki;  başlı başına bir medeniyetin geçmişten geleceğe ve şimdi ki zamana vurgu yapar o kültürü tanıma fırsatı buluruz. Denir ki; bu eşsiz müzik Maria Severe adlı Çingene bir kadın ile Kont Vimioso adlı soylu bir adam arasında yaşanan umutsuz aşk hikâyesinin sonucunda ortaya çıkmıştır. 2011 yılında alınan kararla Fado müziği Unesco Dünya Kültürel Mirasları listesine alınmıştır. En eski kültür veya müzik anlayışı, daha doğrusu yaşam biçimi olan Kızılderililer kültüründe, batının kullandığı sanat anlayışından çok, bir yaşam biçimi, bir dinsel ayin olarak görülmektedir. Atalarına, ruhlarına bağlılıklarını dile getirmek için bu ahenkli söz ve ses dizlerinden yararlanmışlardır. Eski inançlarını yeni nesillere aktarılmasını sağlayan “Pow-wow” adı verilen, dansla karışık gelenek müziğin (hayal eden, rüya gören anlamındadır) bu kültürü tanınması açısından değeri paha biçilemezdir. Müzik aletleri de bu ses ahengini yayma konusunda aracılık etmiştir. Vurmalı, üflemeli, telli olmak üzere birçok bölüme ayrılmıştır. Bu çalgılar bazen savaşa çağrı, toplantıya çağrı olabileceği gibi dini ibadetlere çağrılma olarak kullanılmıştır. Müzikle ilgili bu küçük bilgileri verdikten sonra, bizim memleketimizde müzikle ilgili neler olmuştur sorusu akla gelir ki, bu bir sayfa değil ansiklopediler dolusu bir anlatımla ancak anlatıla bilinir. Ama yine de yurdumuzun bir köşesinden, Ankaramızdan bir türkü örneği vererek bu müzik bahsini taçlandıralım. Müziğin ardında bir hikayesi var demiştik. Bu hikâyeler çoğu zaman dramatiktir. En güzel örneklerden birisi “Misket” adı verilen kıvrak dans figürleriyle süslü bir türkü var ki, kıvrak oyun havası olması ile tezat teşkil edecek kadar dram yüklüdür. Misket aslında bir elma ağacı türüdür; bodur, kırmızı elmaları olan bir ağaçtır. Türküye ve güzeller güzeli bir kıza isim olmuş bu isimden yola çıkarak, bir Ankara türküsünü anlatalım… Kızın ismi Hayriye’dir. Ganizadelerin ufacık tefecik kızının ismidir. Hayriye her gün evlerinin önündeki elma ağacının üzerine çıkar, oradan sevdiği Osman Efenin yolunu gözler. Osman Efe de o ağacın adını koyar, bu deli dolu kızın ismini. Misket der ona. Osman Efe de yakışıklı burma bıyıklı bir delikanlıdır, o da sevdalıdır Hayriye‘ye. Yörenin ünlü ağalarından birisi olan Kır Ağa da vurgundur Hayriye’ye. Bir çeşme başı vurgunudur o.  Hayriye’ye bir çeşme başında vurulur ve haber salar Hayriye’nin babasına. Babası zengin ağaya kızını vermeye taraf olur, ne de olsa zengin, hali vakti yerindedir. Kızı rahat edecek, kendisi de böylece hatırlı biriyle akraba olacaktır. Hayriye’ye durumu anlatırlar ama Hayriye direnir isyan eder babasına, “Ölürüm de varmam" der Kır Ağa’ya. Hayriye akşamı zor eder bunu sevdiğine anlatmak, ondan yardım istemek için. Sonunda sokağın başında atının üzerinde Osman belirir, Hayriye hemen misket ağacının üzerine tırmanır. Bahçenin önünden geçerken durumu fısıldar ona. “Beni Kır Ağa’ya verecekler“ der. Osman Efe çılgına döner hemen haber gönderir Kır Ağa’ya. “Kendisini sever sayarım, mert biri bellerim. Yolumdan çekilsin, sonu iyi olmaz, sevdiğime yan gözle bakmasın” der. Bu haber karşısında Kır Ağa’da deliye döner. O da der ki; “Demek dünkü çocuk bana kafa tutuyor, kendine güveniyorsa karşıma çıksın” diye haber gönderir. Sonun da şöyle bir karar alırlar. Kıran kırana bir kavga sonunda sağ kalan misketi alacaktır. Belirlenen günde karşı karşıya gelirler, bıçaklar çekilir. Osman Efe yiğit delikanlı, kavgada Kır Ağa’yı zorlar. Mert bir adam olan Kır Ağa bu yağız delikanlıya kıyamaz, onun cengaver halinden etkilenir ve der ki; "Benimle böylesine boy ölçüşen yiğide, ben kıyamam. Koç olacak kuzuya bıçak çekemem. Vur bıçağını bağrıma. Misket senin olsun" Osman Efe önce şaşırır, sonra oda bıçağını yere atar ve koşup ellerine sarılır Kır Ağa’nın. Kavga böyle sonlanır. Misket, yani Hayriye ağacın üzerinde Osman için dua ederek beklerken, kalabalığın yaklaştığını görür, Kır Ağa önde, Osman görünürlerde yoktur. Durumu yanlış anlar, gözü kararır, fenalaşır ve elma ağacından yere düşer ve ölür! Kalabalık yaklaşıp durumu görünce, Osman feryat figan sevdiğinin üzerine kapanır. Çare yok Hayriye yani Misketi ölmüştür. Osman Efe perişan terk ediyor oraları ve bu hikâyeyi gören ve duyanlar onun adına türküler ağıtlar yakarlar, hikayesi de dilden dile dolanmaya devam eder, günümüze kadar gelir. MİSKET Güvercin uçuverdi Kanadın açıverdi Elin oğlu değil mi Sevdi de kaçıverdi A benim aslan yarim Duvara yaslan yarim Duvar cefa götürmez Sineme yaslan yarim Güvercinim uyur mu Çağırsam uyanır mı Yar orada ben burda Buna can dayanır mı A benim hacı yarim Başımın tacı yarim Eller bana acımaz Sen bari acı yarim Caminin müezzini yok İçinin düzeni yok Çok memleketler gezdim Misget'ten güzeli yok Daracık daracık sokaklar Misget şeker topaklar Pul pul olsun dökülsün Seni öpen dudaklar Caminin ezan vakti İçinin düzen vakti Ben Misget'i yitirdim Sonbahar gazel vakti Gökte yıldız sayılmaz Çiğ yumurta soyulmaz Üçer avrat almayan Hiç erkekten sayılmaz