AOÇ ve Mustafa Kemal'in Tarım Politikaları

TAKİP ET

Çocukluğumuzdan bize Türkiye'nin bir tarım ülkesi olduğu ve tarımsal üretimde kendi kendine yeten az sayıdaki ülkelerden biri olduğu öğretilmişti

Çocukluğumuzdan bize Türkiye'nin bir tarım ülkesi olduğu ve tarımsal üretimde kendi kendine yeten az sayıdaki ülkelerden biri olduğu öğretilmişti. Peki, hata nerede artık ürettiklerimiz neden tüketimimize yetmiyor ve neden tarım sektöründe bile yüksek bir dışa bağımlılığımız var? Aslında bu sorunu anlamak için cumhuriyetin kurulduğu yıllara dönmemiz lazım. Cumhuriyetin kurucu felsefesi Türkiye'yi feodal yapıda ve geleneksel yöntemler ile üretim yapan bir tarım toplumundan çağdaş bir sanayi toplumuna dönüştürmeyi amaçlamaktaydı. Her alanda çağdaş ülkeler ile yarışabilecek bir üretim kapasitesine ulaşmamız hedefleniyordu. Bu yüzden ilk yapılan işler sınai yöntem ile üretim yapabilmek için gerekli olan nitelikli insan kaynakların oluşturmaya yönelikti. Aynı zamanda sınai ve fenni üretim yapan örnek tesisler oluşturularak Türk milletine bu modelin gösterilmesi, faydalarının anlatılması tasarlanmıştı. Cumhuriyetin bu felsefe ve hedefini gösteren benim çok sevdiğim özgün örneklerden biri  Atatürk Orman Çiftliğidir. Özellikle Atatürk’ü bilmeyenler ve Atatürk karşıtı odaklar bu çiftliğe düşmanlık beslerler.  Bunlar Atatürk orada kendisine mangal yapıp rakı içmek için bir çiftlik inşa etti  diye düşünür ve bu söylemi yayarlar. Oysa Atatürk Orman Çiftliği genç cumhuriyet için özgün bir tarımsal üretim modelidir; fenni, sınai, entegre bir tarımsal üretim modeli. Bu model uyarınca ucuz, nefis ve sıhhatli tarımsal ürünler bol miktarda elde edilecek ve hemen yakınındaki başkent Ankara'ya sunulacaktı. Öyle bir model kurgulanmıştır ki burada yetiştirilen besi hayvanlarının yediği yem, o yemin tohumu ve de o tarlayı sürecek pulluklar dahi bu entegre tesiste üretilecekti. Bu çiftlikte yetiştirilen ineklerden, koyunlardan sağılan sütler pastörize edilecek ve dondurma, yoğurt, peynir, tereyağı gibi yüksek katma değerli ürünlere dönüştürülerek piyasaya arz edilecekti. Sadece bu kadar mı bu çiftlikte çalışacak personel için modern barınma alanları, spor alanları ve hatta eğlence alanları dahi tasarlanmıştı. Dahası hem çalışanlar hem de çalışanların çocukları için mutlak bir gereksinim olan eğitim mekanları da ihmal edilmemişti. Sonuçta genç Türkiye Cumhuriyeti bu tasarlananların hepsini de  Atatürk’ün önderliğinde ve onun kişisel gayretleri ile hayata geçirmeyi başardı. Atatürk Orman Çiftliği adı altında çağdaş ve örnek bir tarımsal üretim modeli inşa edildi, hayata geçti. Burası sadece bir üretim üssü değil aynı zamanda bir yaşam merkezi olarak da planlanmış ve inşa edilmişti. Burada inşa edilen entegre tesislerde tarımsal üretimin birçok alanında üretim yapıldı ve halkın büyük beğenisini kazandı. Süt, yoğurt, dondurma, tereyağı bal, gül yağı, bira ve şarap gibi yüksek katma değerli tarımsal ürünler burada üretildi. O güne kadar ithal edilen bu ürünler artık yerli ve milli olarak imal edilmeye başlanmış oldu. Malum Türk milleti gördüğüne, dokunduğuna inanır, fenni ve sınai metotlar kullanılarak yapılan bu entegre üretim Türk milleti için muhteşem bir örnek olmuştur. Türkler o güne kadar karasaban ve koca öküz ile yaptıkları geleneksel tarımdan traktör ve pulluk ile yapılan sınai tarıma, tarımda makine ve fenni metotların kullanımına Atatürk'ün kişisel gayretleri ile kurulan bu örnek çiftlik sayesinde geçmişlerdir, gördükleri ilk örnek budur. Kısacası Atatürk Orman Çiftliği tarımda sanayileşme, fennileşme, yerlileşme ve millileşme hamlesinin örnek tesisidir. Bu örnek Türkiye geneline yayılabilse, daha da  geliştirilebilse bugün karşı karşıya olduğumuz tarımsal üretim problemi muhakkak ki yaşanmazdı. Oysa tam tersi yapıldı bu model ve hatta bu felsefe terk edildi bu model yerine ithalata, yani dışa bağımlı bam başka bir yapıya geçildi. Bugün Maalesef Türk tarımı tohumundan ilacına, gübresinden makinesine kadar birçok alanda ithalata ve yabancı sermayeye bağımlıdır. Daha da kötüsü mercimeğinden buğdayına, nohutundan fasulyesine ve hatta son dönemlerde soğanına patatesine kadar bir çok üründe de ithalata bağımlı hale gelmiştir. Köylüyü çiftinden çubuğundan uzaklaştıran, kente göç yaratan, çiftçiye para kazandırmayan bolca borçlandırıp zarar ettiren son derecede yanlış bu tarım politikaları Türk tarımını çökertmiştir. Acil tedbir alınıp yerli ve milli bir tarım politikası inşa edilemez; çiftçi, çubuğu ile barıştırılamazsa yakın gelecekte çok büyük bir tarımsal ürün, üretim ve fiyat krizi yaşayacağımız kesindir.