Bedava Hobiler

TAKİP ET

George Orwell 'Her şeye vakit vardır ama yapmaya değer şeyler hariç.' der. Niçin şeytanın bacağını kırmayalım?

"İnsanın, yaşamın başka yönleriyle meşgul olmadan kendine nefes alacak bir vakit tanımadan çalışması yanlıştır." 

İlber Ortaylı

İş, okul, sınav, bitmeyen projeler, yetiştirilmesi gereken ev işleri… Günlerin nasıl geçtiğini düşünecek vaktimiz olmuyor. Öz denetime vakti kalanlar şanslı addediliyor. Başımızı yastığa koyduğumuzda gün içerisinde neyi doğru veya yanlış yaptığımızı ölçüp tartacak mecalimiz kalmıyor. Üstelik başımızın yastığa değdiğini hatırlamayacak derecede yorgun ve uykusuzuz.

Çocuğumuza, kardeşimize, eşimize, dostumuza; sözün özü sevdiklerimize alacağımız bir şekerlemeden vazgeçmek durumunda kalmak ve "O paraya ekmek alırım" diyen bir iç sese sahip olmak, yorgunluktan daha ağır bir yük zannediyorum. Şartlar çetin, vakit dar, cep boş ve zihnimiz yorgun.

Orwell "Her şeye vakit vardır ama yapmaya değer şeyler hariç" der. Niçin şeytanın bacağını kırmayalım?

1. Bulmaca çözmek: 

Alzaymır riskini, stresi azaltırken analitik düşünmeyi öğretir. Hafızanın da jimnastiğe ihtiyacı var. Kavramları kısa ve öz açıklayabilmemizi sağlar. Dolayısıyla konuşma ve yazmada yol katederiz. Her cebe de uygun. 

2. Yürümek: 

İçimizden bazıları niçin koşmak değil, diye sorabilir. Hâli kalanlar için koşmak da eklenebilir. Yürümek, kilomuzu korumanın en basit yoludur. Yürümek sadece adım atmak da değil, o süre zarfında düşünmeyi, stresi atmayı kolaylaştırır. Evde televizyon ya da bilgisayar başında vaktimizi katletmek yerine yürürken yeni manzaralar keşfedebiliriz. 

Manzara deyince aklınıza ormanlık yer yahut kordon gelmesin. Hepimiz Boğaz’a bakan yalılarda oturmuyoruz. Bir park veya sokak araları da manzaraya dâhildir. Bakışımızı değiştirmediğimiz sürece en güzel kare bile anlamsız kalıyor. Duvardaki grafitiden tutun da absürt bir durum bile görülmeye değer. İnstagram’daki hayat gerçek değil, bunu kabullenmeliyiz.

3. Fotoğraf çekmek: 

Hepimizin –markaların adını vermeyeceğim- fotoğraf makinesi yok. Hatta birçoğumuzun kamerası mükemmel çalışan, fotoğrafı şahane çeken cep telefonu yok. E n’apalım? Üzülüp oturalım mı? Elbette hayır! Elimizde ne tür olursa olsun “Tost makinesi” diye yaftalanan telefonlarımızla ölümsüz kareler yakalayabiliriz. 

4. Sergilere gitmek:

Öncelikle şu konuda anlaşalım! Sergilere gitmek için para ödemiyoruz. Yani bedava… Hem gözümüzü hem zihnimizi dolduracak olan çalışmalara yakından şahit olmak paha biçilmez bir şans. Esin kaynağımız belki de gittiğimiz sergiden bir tablo olacak.

5. Müze gezmek: 

Müzelere giriş ücreti pahalıya mal oluyor, diyorsanız toplu giriş için müze kartı alıp bir yıl boyunca istediğimiz müzeleri –geçerli olanlar için söylüyorum- gezip tarihe tanıklık edebiliriz. Sadece tarih değil; doğa, sanat, etnografya, arkeoloji, askeriye ve müzik gibi birçok alanda kendimizi geliştirebileceğimiz ve vaktimizi dolu dolu geçirebileceğimiz birçok müze var. Yapmamız gereken tek şey yerimizden kalkıp kart almak ve gideceğimiz müzeleri belirlemek.

6. Dans etmek:

Müziksiz bir ortam kalmadı. Dilediğimiz zaman istediğimiz yerde müzik açıp dinleyebiliyoruz. Peki bazen sizin de kalkıp keyfinize göre dans etmek gelmiyor mu içinizden? Kimseyi umursamadan oynamayı deneyenlere bir bakın. Dünya onların gözünden daha eğlenceli görünüyor. Bedenin esnemesiyle birlikte ruhunuz da yükseliyor aslında. 

Birileri “deli” diyebilir. Delirmek, sağlam bir aklın göstergesidir. Bazıları asla deliremez. 

7. Okumak: 

Kitap okumak sonuncu basamaktır. Önce tabela ve televizyondaki alt yazıları okuruz. Sonrasında kısa kısa cümleler, mesajlar ve köşe yazıları gelir. Kitap okumak ise alışkanlık kazandıktan sonra gelen bir uğraştır. 

Matbu veya sanal ortamda okumaktan kolayı yok. Bir tıkla fotoğraf paylaşabiliyorsak aynı tıkla okuyabiliriz de.

Kendimiz, çevremiz ve dünyamız için okumaktan başka bir yolumuz yok. Sizin için önem arz etmeyen okuma eylemi bir başkasını ölesiye etkileyebilir. “Ölü Ozanlar Derneği”nde geçen vurucu diyaloğu ekleyeyim:



- Kitap okuyor musunuz Andersen Bey?
- Hayır, okumuyorum. Eksikliğini de hissetmiyorum.
- Ama biz hissediyoruz Andersen Bey!  

Konu açılmışken mezar taşını bile okumaktan âcizlerimiz için okumaya kabirden başlamalarını tavsiye ediyorum. Öncesinde ise elifbayı…

8. Paylaşmak: 

Komik gelebilir. “Paylaşmak mı?!” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, paylaşmak çok önemli bir uğraştır. Bir kürdanı bile paylaşmak, ihtiyacımız yoksa bir başkasına vermek bizi mutlu eder. Azalan bir maddenin verdiği rahatlık ve birisine yardım etmenin getirdiği haz çikolata yemek kadar mutluluk verir. 

Aslında küçük şeylerle mutlu olanların sayısı çok az olsa da aramızda hâlâ bu sevgi pıtırcıkları var. Bir kral olsan ve hiç mutlu olmasan… Olabilecek en büyük “şey”i olmuşsunuzdur. Daha ötesi yok. Tanrı mı olacaksınız? 

Kral olmaya gerek yok taç takmak için. Etrafınıza yardım ettiğinizde, bir ıslak mendil verdiğinizde kimselerin görmediği beyaz haleli tacınız zaten takılıyor. İşte bu yüzden paylaşmak, uğraş olmaktan da ötedir: İnsan olabilmektir.

9. Çizmek:

Alelade bir kalem ve bir kâğıtla başlamak hepimiz için olasıdır. Bir Çoban Ressam bir Leonardo da Vinci bir Rembrandt yahut bir Michelangelo olmadığımızı varsayalım. Çizmekten ne kaybederiz? Hiçbir şey. Çizmek de nefes almak kadar bedava. Usta bir çizerlik maliyetli olabilir ancak bir karikatür, bir ağaç çizmek cebimizi asla zorlamaz. Hem belki yetenekliyizdir de bu şekilde kendimizi ve becerimizi keşfederiz.

10. Örgü örmek: 

Başlangıçta ip, tığ ve şiş gerekir ancak internetten bulduğumuz modellerle yeni el işleri koyabiliriz ortaya. Bunları cüzi miktarda satmak, başlangıçta yaptığımız harcamayı da kapatır. Ninelerimizin anılarıyla ve tecrübeleriyle işlediği desen ve motifleri yeni nesillere aktarmak, model çıkarırken beyni zorlayıp çalıştırmak ve az da olsa bir gelir elde etmek manen doyurur bizleri. 

Halı dokuma azaldı. Hiç değilse elimizde örgülerimiz kalsın.

11. Toprağa basmak: 

Ellerinizi, ayaklarınızı bir kereliğine de olsa toprağa değdirin. Ona bir yavruya dokunur gibi dokunun. Ne kadar menfi düşünceniz, duygunuz varsa sizden alacaktır. Tabi pata küte değil, onu hissederek dokunmak benim dediğim. Toprağı, ağaçları, göğü, yağmuru sevip koruyun. Onlara, onların size baktığı gibi bakın. Bilirsiniz ki doğa, insanoğlunun zulmüne karşılık verdiğinde yerle bir oluyoruz. 

hobi bedava hobiler george orwell ilber ortaylı bulmaca çözmek yürümek fotoğraf çekmek sergilere sergi gitmek dans etmek okumak paylaşmak çizmek örgü örmek toprağa basmak