Bir Kısır Tartışma: Türk Milliyetçiliği mi, Türk-İslam Milliyetçiliği mi?

TAKİP ET

Hazır 3 Mayıs Türkçüler Günü gelmiş ve sosyal medyadaki milliyetçilik tartışmaları bir nebze durulmuşken, kendi etki alanım itibari ile kazanın altını biraz harlamak istiyorum

Hazır 3 Mayıs Türkçüler Günü gelmiş ve sosyal medyadaki milliyetçilik tartışmaları bir nebze durulmuşken, kendi etki alanım itibari ile kazanın altını biraz harlamak istiyorum. Her şeyden evvel (bilmeyenler için) ifade etmek gerekir ki; şahsen Türk-İslam milliyetçiliği ekseninde büyütülmüş ve 20’li yaşlarım başına kadar da bu eksende takılmaya devam eden ve an itibari ile de seküler Türk milliyetçiliği ekseninde yol yürüyen birisiyim. Fakat bu yazıda bir Türk milliyetçisinin neden seküler olması gerektiğini anlatmayacağım. (Bunun için ayrıca bakınız: Seküler Milliyetçinin El Kitabı/ M. Bahadırhan Dinçaslan) Bu yazıda, son dönemde ortaya çıkan milliyetçilik tartışmalarının sebebini, bu tartışmaların fayda zarar oranını ve neticeyi konuşacağız. Türk milliyetçiliğinde ezelden beridir süren tartışma belli. Türk milliyetçiliği mi, yoksa Türk-İslam milliyetçiliği mi? Bu tartışmaların son birkaç yıldır sosyal medyada dönmesinin ve bu denli alevlenmesinin ise iki temel sebebi var; Türkçülük söylemini destekleyenler artık kısık sesler değiller ve birtakım putları yıkmaya da muktedirler. Türk-İslam milliyetçileri ise an itibari ile iktidar ve iktidar ortağı ile aynı söylemleri savunuyorlar ve bu yüzden buldukları destek epey sağlam. İlk sebebe değinecek olursak; Türkiye’de eskiden beri kendini Türkçü olarak tanımlayan birçok dernek, vakıf ve teşkilat var, var olmaya da devam edecekler. Fakat bunların hepsinin maddi imkanları hep sınırlı oldu ve bu örgütlenmelerin çoğu genç arkadaşlardan oluşuyor. Bu genç arkadaşların bir dönem için seslerini duyurabildikleri ve söylemlerini alenen dile getirebildikleri tek alan sosyal medya idi. Çünkü sadece orada kendileri gibi düşünen, onların fikirlerini dikkate alan insanları bulabiliyorlardı. Fakat bir süre sonra o alan bu genç çocuklara yeterli gelmemeye başladı ve sokağa indiler. “Şaman Torunları İsyanda” diyerek; haksızlığa, adaletsizliğe milliyetçi cepheden karşı koydular. Bu arada bütün bunlar gerçekleşirken ensesi kalın, kravatlı beyler bir şeyin farkına vardılar; sosyal medyanın gücü. Bu beyefendiler anladılar ki; önceden çok da dikkate almadıkları sosyal medya, sadece Türkiye’de değil dünyada gündemi belirler olmuş. İşte tüm bu bilgiler ışığında anlıyoruz ki; Türkçüler ülkemizde artarak devam eden ve sürekli ofansif olan bir etkiye sahipler. İkinci sebebe gelecek olursak; az evvel bahsettiğim 5 yıllık süreçte çözüm süreci adlı garabeti ortadan kaldıran iktidar, bir dönem ayakları altına aldıklarını söyledikleri milliyetçiliğe sarılır oldular. Daha kimse ne olup bittiğini anlamadan fonda Dombıra çalmaya, Atsız'ın ismi telaffuz bile edilmeden Atsız şiirleri okunmaya başlandı. Ama tabii bu beyler bu arada milliyetçilik ile hamaseti de birbirine karıştırdılar ve neticede ortaya popülist milliyetçilik ve şovenizm çıktı. Ve en nihayetinde de kendilerini Türk- İslam milliyetçisi olarak tanıtan ensesi kalın beyler, iktidarla olan söylem ve hassasiyet benzerliğinden kaynaklı olarak az evvel bahsi geçen genç Türkçü bireylerin sesini bastırmaya çalışıyorlar. Ben öncelikle bu tartışmaların da, şu anda eleştirilen popülist milliyetçiliğin de en nihayetinde faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü ayrı ayrı öbekler halinde takılan ve olaylara farklı zaviyelerden bakan 100 kişinin bir çatı altında toplanmış ve her olaya aynı zaviyeden bakan 1 milyon kişiden daha üretken olacağı inancındayım. Buradaki 100 kişi araştırır, öğrenir, sorgular ve ona göre bir düşünce biçimi geliştirebilir. 1 milyon kişi ise sadece yığındır. Her konuda aynı fikirde olan, lider ne derse onu düşünen koskoca bir yığın. Bu 1 milyon sizi iktidar yapar ama sizin ideolojinizi ileri taşıyamaz ve fikirlerinize katkıda bulunamaz. Bugünkü milliyetçilik tartışmaları (misalen) bu 100 kişi arasında dönüyor. Fraksiyon fark etmeksizin Türk milliyetçileri okuyor, araştırıyor, sorguluyor, tartışıyor hatta bazen bu yüzden geceleri gözlerine uyku girmiyor (bunun aşırı Türklükten olduğunu söyleyenler de var tabii). Bakın dostlar; bu iktidar öyle ya da böyle elbet bir gün gidecek. Ekonomik sebepler ve demokrasinin doğası bir yana, fazlasıyla tutarsız ve paraya endeksli bir ideolojileri ve koftiden ideologları var. İşte o gün geldiğinde az evvel bahsettiğim popülist Türk milliyetçiliği ve fraksiyon kavgaları, sağlam yetişmiş kadrolarla birlikte bize olgunlaşmış meyveler olarak geri dönecekler. An itibari ile Türk milliyetçiliği bir doğum sancısı çekiyor. Verilen kavgaların, yaşanan düşünce çatışmalarının nihayetinde yeni bir yol açılacak, o yol da başka yolların açılmasına vesile olacaktır. O yollar açılana dek, yolda birlikte yürüyeceğimiz dostlarımızla kötü olmayalım ve birbirimize bel altı vurmayalım kafi. Gelelim benim nezdimde Türk-İslam milliyetçiliği eleştirisine. Şahsen Türk-İslam milliyetçilerinin milliyetçilik anlayışını tuz ve un karışımına benzetiyorum. Hepimizin malumu olduğu üzere un ve tuz karışımdan ekmek yapılır. Buradaki benzetmesi un İslam dini, tuz ise Türklük oluyor. Tuz olmadan da undan ekmek yaparsınız. Tuzsuz olur ama yenir neticede. Tuz ise tek başına bir şeye yaramıyor. İllaki bir şeye eklemlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde bir hükmü yok. Bu varsayıma ulaşmamda Türk-İslam milliyetçisi olarak tanımlayan ve kitleleri etki alanına dahil edebilen insanların 21. yüzyılda milliyetçiliğe dair kullandıkları şu söylemlerdir; -Türk, tarih sahnesine Müslüman olarak çıkmıştır. -İslami hassasiyeti olmayan milliyetçiliğin içi boştur. -Vatan sevgisi imandandır. (Bu sözün hadis olduğu söylenir ama sahih değildir. Buna rağmen hala bazı çevrelerce kullanılmaktadır.) Bu söylemler modern milliyetçilik anlayışına ters söylemlerdir. Ayrıca Türk milliyetçiliği ideologlarından hiçbiri bu minvalde bir söyleme başvurmamış ve Türklük ile İslam’ı ayrı ayrı değerlendirmişlerdir (Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi). Aksi halde biz bu söylemler ışığında ne Gagavuzya'daki Hristiyan Türk'ün ne de Yakutistan'daki Şamanist Türk'ün hakkını koruyabilir, hukukunu savunabiliriz. Bu anlayışın problemli olmasının bir diğer sebebi de; kökeni bilimsel terminolojiye dayanan siyasi bir kavramın dinsel öğeler barındırmasıdır. Hepimizin bildiği üzere politika bir bilim dalıdır ve akademik camiada bu çerçevede incelenir. Milliyetçilik kavramı da politik bir kavramdır ve aynı çerçevede değerlendirilmelidir. Nasıl ki fizik, kimya, biyoloji ya da matematikte dini herhangi bir motif aramıyor ya da bu bilim dallarından herhangi bir kavrama dini anlam yüklenemiyorsa politik bir kavrama da dinsel anlam yüklemek zorlama bir uğraştır ve temelsizdir. Ayrıca insanların dünyevi menfaat ve kazanımlarına (siyaset ve ticaret) dinin alet edilmesi, dine de saygısızlıktır. 3 Mayıs Türkçüler Gününüz kutlu olsun dostlar. Türkçü kalın, esen kalın. Furkan Akar

3 mayıs islam Müslüman türk islam milliyetçiliği Türk Milliyetçiliği türkçüler Türkçüler Günü Türklük yusuf akçura Ziya Gökalp