Bizden Ne Çok Şey Çaldılar

TAKİP ET

Bugün kendi kendime defalarca bu cümleyi kurdum

Bugün kendi kendime defalarca bu cümleyi kurdum. İstek ve arzularımızın o berrak iyi niyetinde gün yüzüne meydan okurken, derin bir paranoyaklık silsilesi ile işi, oluşu, durumu her şeyi sorgular, sorguladıkça kendimizi mutsuz bir sarhoşluk sersemliğinde kaybettiğimizi fark ettim. Eski jenerasyon gerek uluslararası konjonktür gerekse ulusal konjonktür gereği en politize olmuş jenerasyon unvanı ile belleklerde yıllardır bir bayrak niteliği taşır. Tabii bahsini açtığım 60 sonundan 80 başlarına kadar dalga dalga gelen politik reaksiyonlardır. Biz onlardan sonra gelen kuşaklar ya onların korkuları, öfkeleri ya da yaşanmışlıklarından doğan kendi gerçekleri ile yoğurularak büyüdük. Şahsım adına bu öyle zor bir süreç oluyor ki en net şöyle özetleyebilirim; 4-5 yaşlarından itibaren babanızın omuzlarında “Devletin başına Devlet gelecek.” Sloganı ile motive olmuşsanız 20’li yaşlara geldiğinizde devletin başına gelebilecek en büyük felaketin yine “Devlet” olduğunu idrak etmeniz ve buna kendi iç ve dış vurumlarınızda önlemler almanız sizi bir hayli yoruyor ve zaman kaybettiriyor. Ne çok şey çalmışlar dedim. Bugün defalarca söyledim! Devrim Arabaları filmini izlediğimde daha çocuktum. O kadar üzülmüştüm ve hayal kırıklığı buhranını o kadar derin hissetmiştim ki, belki hayat kaygım var ile yok arasında geçilen yaşlarımda kocaman bir “keşke” sığdırmıştım ufacık aklıma. Dün canlı olarak izlediğim “Yerli Otomobil” tanıtımı, sunumu ve dizaynı ile beni gerçekten gururlandırırken; Siyasal İslam’ın yıllardır kendi elit tabakasını oluşturmak adına beslediği, büyüttüğü, haksız rekabet ile kendi sivil dokunulmazlıkları oluşmuş sözde iş adamlarını hatırlayınca bu girişiminde yine birileri “Devlet” eliyle zenginleştiği paronayaklığı, bende bu otomobile tek zerre sevinme gayesi yaratmadı. İnşa edilen bu fikir hürriyeti yoksunluğu iyi ya da kötü ayırt etmeksizin vermek istediğimiz reaksiyonları verememe sorunsalını yaratıyor. Kendi kırmızı çizgilerimizin üzerinde sek sek oynandığı bir dönem de bizden oyuncuları alkışlamamız isteniyor. Maksim Gorki’nin Ana kitabındaki Ana ve oğlu Pavel arasındaki şu konuşma biraz da olsa içinde bulunduğum duygu durumunu özetler nitelikte. Ana: “Belki insanlara işkence ediyorlardır, ne dersin? Yaralıyorlar, kemiklerini kırıyorlardır? Aklıma böyle şeyler gelince dehşete kapılıyorum ben Pavel’ciğim.” Pavel: “İnsanların ruhunu parçalıyorlar. Pis, çamurlu elleriyle insanın ruhuna dokunmaları çok daha büyük acı verir.” Geçmiş jenerasyonun fikirlerinden ötürü türlü işkence gördüğü su götürmez bir gerçek. Ya şimdiki jenerasyon? Ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyeyim; doğru onların doğrusu, yetki onların yetkisi hissiyatının yarattığı çaresizlik? İşte o pis çamurlu ellerin ruhlara dokunarak yarattığı çaresizlik hissi toplumda bir reaksiyon verme ikilemi yarattı. Bu yazılanlar bir bireyin kendi yaşantılarının iç dünyası ile ilintili sancılarıydı. Peki bunun genele yayılarak toplumun her kesiminde mutsuzluğa hapis edilmiş kitleler buluyorsak ne yapmalıyız? İnsanlar bir şekilde popülist siyasetin çemberinde dönmekten, onlar/biz kavramının etrafında halkalanmaktan kendini alıkoyamıyor. Suni sorunlar inşa ediliyor ve insanlara bu toprakların 1000 yıllık problemi bu gibi yansıtılarak onları bir şeylerden ötekileştirmek zorunda kılıyor. AKP hükümeti Kemalist elit tabakaya karşı halkın gerçek temsilcisiyiz popülizmi ile geldiği iktidarda kendi şuursuz elitini yaratıp nepotizmi kural gibi kullanarak halka karşı suni bir elit tabaka daha sundu. Ve bu ülke içi elit tabaka karşıtı kitlelenme olayını farklı boyutta, kısır bir döngüye soktu. Bu ikilemler kriz doğurur. Peki bizim fırsatımız ne olacak? Uluslararası ilişkilerde realist bakış açısı vardır. Ve bu bakış açısına göre de alçak ve yüksek politika belirlenir. Yüksek politikalar; Güç, güvenlik gibi konular olurken, ekonomi, kültür gibi kavramlar alçak politika varsayılır. İşte iktidar “Güç ve Güvenlik mevzubahis ise diğer gereksinimlerin önceliği söz konusu olamazı” dış politika aracı gibi değil de iç politika aracı olarak kullandı. Ve insanlar güvenlik kaygılarından ötürü ülke genelini kapsayan sorunları görmezden gelmenin vatanseverlik çizgisi haline getirdi. Ancak artık insanların gündelik hayatındaki derin ekonomik etkilenmeler bu popülist siyasetin beşiğinde uyumalarına müsaade vermiyor. Unutmayın! Karnınız guruldarken uyumanız pek de mümkün olamayacaktır. İhmal edilen, kötüye kullanılan her kavram halkın bilincinde artı değer alma ayrıcalığını kazanır. Liyakat, emek, adalet, ekonomi. Buradan doğacak fırsat oluşturulacak bilinçli kamuoyu ile seçilmişleri bilinçli kitleler önünde kontrol altında tutmak hatta ve hatta seçilmişin de bu kavramlarına uyanını mecbur kılmak olacaktır. Çalınanlar geri alınabilir, öldürmemeleri için gayret harcamalı. Örse yatanların ışıldamak hakkıdır Hürriyetin sırrı tutsaklıkta saklanır Doğru ol, doğrul, doğ şafaklardan! Korkuyla beslenenleri aç bırakma vaktidir. Yusuf Ayberk Enişte