Braveheart'tan Doğu Türkistan'a

TAKİP ET

'Bu yazı sizlere Doğu Türkistan ile ilgili tarihi detaylar vermeyecek, orada yaşananlardan uzun uzun bahsetmeyecek veya sizi tafsilatlı şekilde bilgilendirmeyecektir

“Bu yazı sizlere Doğu Türkistan ile ilgili tarihi detaylar vermeyecek, orada yaşananlardan uzun uzun bahsetmeyecek veya sizi tafsilatlı şekilde bilgilendirmeyecektir. Size, düşünmeniz adına bir kıvılcım vaat edebiliyorum. Bundan ötesi, vicdanınız ve aidiyetleriniz ölçüsünde olacaktır!”  Herkesin ya izlediği yahut haberdar olduğu meşhur film Cesur Yürek (Braveheart) filminden bir sahne: “… İskoç köylüler gülüp eğlenir ve dans ederken, köyün kıyısındaki küçük derenin üzerinde yer alan köprüde bir grup atlı belirir. Ellerinde uzun mızrakları, üzerlerinde turuncu kıyafetleri, hafif zırhları ve miğferleri olduğu halde küçük tahta köprüyü geçerek, eğlenenlerin yanına gelirler. O sırada kalabalık susar ve toplanmaya başlar. Miğferinin şeklinden ve grubun en önünde olmasından, o grubun lideri olduğu anlaşılan atlı, konuşmaya başlar. - Buraya ilk gece hakkım için geldim. Bu toprakların lordu olarak, bu çiftin evliliklerini kutsamak için gelini evlendiği günün gecesi, kendi yatağıma alacağım. Sözünü bitirir bitirmez ön sıradaki erkeklerden birisi “Hayır, onu bizden alamazsınız” diyerek ileri atılır atılmaz, askerlerden birisi tarafından çenesinden yakalanır. Tam o sırada yine ön safta olan yaralı yüzlü erkek de (Morrison karakteriyle Tommy Flanagan), hemen önündeki askere bir yumruk savurur. Bunun üzerine birkaç asker de Morrison’un üzerine saldırır ve onu etkisiz hale getirmeye çabalar. (Bu sırada, William Wallace olayı kızgın bir yüz ifadesi ile izlemektedir.) İtiş kakış devam ederken Lord, yeniden konuşmaya başlar: - Soylu olarak bu benim hakkım! Askerlerden biri Morrison’un arkasına geçerek onu kollarından kavrar ve hareket etmesini engeller. Diğer bir asker de kadını tutar ve ortaya doğru getirir. O sırada devam eden arbede neticesinde de askerlerden biri çektiği bıçağı Morrison’un boynuna dayar. Lord, kendinden emin bir hareketle atının üzerinde doğrulur. Kadın, kendisini tutan askerin yüzüne tiksinir halde ve donuk bir ifadeyle bakarken, elinin tersiyle de askerin elini iter. Gidip, Morrison’u tutmuş ve onu zapt etmeye çalışan askerin omzuna yavaşça dokunur. Asker önce ele, sonra kadına bakar. Kadının yüzünde o donuk ifade vardır. Asker gözüyle ve kafasıyla kadını takip ederken, kadın da askerin arkasından geçer ve boğazına bıçak dayanmış kocasının (Morrison) yanına gelir. Bıçağı, yavaşça onu tutan askere doğru iter. Yüzündeki ifade hala sabittir. Başında bugünkü duvakların ilk hali sayılabilecek, çiçek ve yapraklardan oluşan bir taç vardır. Kocasının kulağına yaklaşarak bir şeyler mırıldanır. (Bu sırada kalabalık olayı izlemeye devam etmektedir.) Birbirlerini öperler ve kadın yavaşça kendini geri çeker. Geri geri yürürken yüzündeki donuk ifade, ağlamaklı bir hale dönmeye başlar. Erkeğin yüzüne ise çaresizlik, öfke, hüzün karışımı bir ifade yerleşir. Askerler kadını alıp yavaşça çekilirken, kocayı tutan asker de onu bırakır. Morrison, çaresizlik içinde kolunu silkerek askerden kurtulur. Kadın, atlardan birinin üzerinde bir askere tutunmuş halde görülürken Lord, kadının kocasının önünden, ona bakarak yavaş yavaş geçer. Kalabalık olayı çaresizlik içinde izlerken, askerler yavaş yavaş uzaklaşır. Adam, birkaç adım atar ve öylece kalır. O sırada, asker olduğu anlaşılan yaşlı ve kötü suratlı karakter eliyle çenesini ovuşturarak gidenleri izler. Köyün içine geri dönerken gülümsemektedir. Wallace karşısına çıkar, yaşlı askerle göz göze gelirler, adam pis pis sırıtmaya başlar ama Wallace bir şey yapamaz. Sahne sona erer.” Buraya kadar anlattığım bölüm, filmin içerisinde yaklaşık 2. dakika sürmektedir. Burada bahsedilen “ilk gece hakkı (primae noctis)”, İskoçların içinde bulundukları durumu, isyan ile kabullenmişlik arasında kalışlarını, kendi toprakları üzerinde haksız ve dayanaksız hale düşmelerini temsil eden bir kuraldır. Bu kural, malın, mülkün, hatta kadınların dahi otoritenin, yani kralın hakkı olduğunu, bu hakkı da ona tabi olanlara devredebileceğini gösterir. Filmin devamında, bu olayın oluşturduğu öfke Wallace’ın kendi kadınını koruma içgüdüsü ile birleşerek isyanın ateşini yakacaktır. Bu sahnenin Doğu Türkistan meselesi ile alakasını hala kuramamış olanlar için şunu söyleyebilirim ki, bu bahsettiğim sahnenin çok daha fazlası Doğu Türkistan’da farklı şekillerde yaşanmaktadır. Evli kadınların namuslarına, erkeklerin şereflerine, yaşlıların onurlarına, çocukların geleceklerine musallat olan Kızıl Çin, kültürel entegrasyon adı altında her türlü çirkinliği sergilemekte ama bunlar konuşulunca da ipe un sermekte veya yoğun inkar sürecine girmektedir. Filmi izlerken, eğer bu sahnede bir an dahi olsa “bu nasıl olur” demişseniz, bugün de aynı şekilde bu olayın çok daha kötüleri yaşanırken de “Bu olamaz!” demek mecburiyetindesiniz… Mecburiyetindeyiz. İster Türk, ister Müslüman, ister insan olarak, bu birbirimizdeki hakkımızdır. Not: Benzer bir entegrasyon sürecinde (!) yaşananlar için Kurdun Uyanışı (Wolf Totem) isimli filmi izlemenizi tavsiye ederim. Film, Çinli bir yazar tarafından yazılan bir kitaptan sinemaya uyarlanmıştır.