Britanya Seçimleri: Yeni Sağ-Sol Savaşı

TAKİP ET

Trump'ın Amerika'daki seçim zaferi oldukça sarsıcıydı

Trump’ın Amerika’daki seçim zaferi oldukça sarsıcıydı. “Gizli gündem”i keşfedip, ona hitap ederek siyaset yapan, alışıldık siyasi figürlere benzemeyen ve pek de makul durmayan bir tip, bu sayede dünyanın işleyişini en çok etkileyen makama oturabildi. HDP’nin kürtçü-terör destekçisi siyasi uzantılar tarihinde görülmemiş başarısının arkasında, genç “beyaz yakalı Türk”ün ve diğer “ana-akım-dışı Türk” unsurların gizli gündemine hitap etmesi yatıyordu diyebiliriz. Şüphesiz gizli gündemlerden bir adedi de borçluluk durumunun yarattığı siyasal talepler. Bütün dünyada tüketici borçlanması had safhada, ev kredisini hariç tuttuğunuzda bile, dünyada, hele ki gelişmiş Batı ülkelerinde insanlar borçla yaşıyorlar. Kredi kartları, tüketici kredileri, finans araçlarının kullanımını bireye kadar indiren uygulamalar… Hepimiz vadeli yaşıyoruz ve bu durum elbette siyasi talep, beklenti ve tercihlerimizi etkiliyor. Birleşik Krallık da farklı değil, üstelik 2018 yılı, hane halkı borcunun zirve yaptığı bir yıl. Benzer bir durum ABD için de geçerli. Şu halde, borçluluk ve politika ilişkisinin sağ, sol ve Britanya seçimleri bağlamında ele alınması ilgi çekici olacaktır. Britanya seçimlerinin yeniden ispatladığı bir husus, Twitter’ın seçim sonuçlarına dair yanıltıcı olduğu. İşçi Partisi ve Britanya bağlamındaki “sol”, gençler ve yüksek eğitimliler arasında daha popüler, bu da tam olarak Twitter’ın kullanıcı profiline denk düşüyor. Britanya’yla alakası olmayan bir twitter kullanıcısı olarak ben dahi, ünlü simaların, yazarların yahut siyasilerin Britanya seçimlerine dair İşçi Partisi’ni destekleyerek yaptıkları açıklamaları ana sayfamda sık sık gördüm. Üstelik bir kısmını da Türkçe olarak gördüm. Bu, İşçi Partisi’nin zaferinin kesin olduğu anlamına gelebilirdi, fakat nihayetinde, bir kez daha, Twitter’a bakarak yorum yapmamak gerektiği anlamına geldi. Fakat bu durum gençler arasında İşçi Partisi’nin popüler olduğunun da bir işaretidir. Ki, tam olarak bu minvalde birçok yorum, özellikle “solcu”lar tarafından dile getirildi. Muhafazakar temayül gösteren “yaşlı”lar aşağılandı, ırkçılıkla, geri kafalılıkla, kısa ahir ömürlerinde gelecek nesillerin istikbalini karartmakla suçlandılar. Bu noktada, Britanya’yla ilgili birkaç istatistik paylaşmak yerinde olacaktır. [caption id="attachment_4191" align="aligncenter" ] 2017 seçimlerinde yaş gruplarına göre oy dağılımı. Gençlerde İşçi Partisi, orta yaşlı ve yaşlılarda Muhafazakar Parti güçlü.[/caption] 18 yıl önce, 2001 seçimlerinde İşçi Partisi %40,7 oy alıyor, 413 sandalyeyle güçlü bir şekilde tek başına iktidar oluyordu. 18 yıl önce Britanya nüfusu 58,7 milyondu. Bugüne geldiğimizde, Muhafazakar Parti %43,6 oy oranıyla 365 sandalye kazandı. Bugün Britanya nüfusu 66,5 milyon olarak tahmin ediliyor. Bu rakama, 2000 yılından bu yana vatandaşlık başvurusu kabul edilen 2.6 milyon kişi de dahil. İşçi Partisi’ne genellikle gençler oy verirken, Muhafazakar Parti’ye ihtiyarlar oy veriyor. Yani, bugün Muhafazakar Parti’ye oy verenlerin çoğunun 18 yıl önce İşçi Partisi’ne oy veren “solcu”lar olduğunu söylemek mümkün. Üstelik 2.6 milyon yeni vatandaş alınmış, bunların da seçmen olduğunu ve göçmenlerin baskın biçimde sol ağırlıklı partilere oy verdiği düşünülünce, esasen şansın İşçi Partisi’nden yana olduğunu söylemek mümkün. Üstelik İşçi Partisi 2001 öncesinde ve sonrasında yapılan seçimlerde de baskın çıkmış. Fakat neden böyle olmadı? Yaşlılıkta bir maraz mı vardır ki, böyle oluyor? Yahut meşhur söz doğru mu? Bir adam 20’sinde komünist değilse eşşek, 40’ında hala komünistse eşşoğlueşşektir. İnsanların entelektüel gelişimi kadar, yaşam şartlarının ekonomik tercihlerinde belirleyici olduğunu, hatta daha belirleyici olduğunu biliyoruz. Demek, seçmenin eşşek olup olmadığına hükmetmek yerine, bu yaşlar geçtikçe, yaşla ilişkili bir şekilde değişen bir parametre olup olmadığına bakmak lazım. Bu parametrelerden belki de en önemlisi, borçluluk durumu. Buna göre, gençler hayata borçlu başlıyor, evlenip çocuk sahibi oldukları yaşlarda borçları tavan yapıyor, yaş ilerledikçe borçları düşüyor. Bunda tabii, kredi kartı kullanım oran ve alışkanlıklarının da payı var, ancak manzara budur. Öğrenci kredileri, kredi kartları ve tüketici kredileri, ilerleyen yaşlarda ev kredisiyle birleşerek bütün bireyleri ciddi bir borç batağının içine sokuyor. İşte bütün Batı Avrupa’da konuşulur olan Yeni Sağ ve Yeni Sol’un, doğrudan bu konuya dair bir politika yahut söylem üretmeseler bile (ki üretiyorlar) hitap ettikleri en önemli gizli gündem bu. Seçmen borçlu ve borçluluk hissi, oy tercihlerinde ciddi bir belirleyiciliğe sahip. Borçluluk, göçmenlere bakışı da etkiliyor: Borcun getirdiği faiz yükümlülüğü daha çok çalışma dürtüsü ve işsiz kalma korkusunu tetiklerken, daha az ücrete daha çok çalışma vaadi sunan, geldiği ülkedeki çok daha kötü şartlar sebebiyle asırlardır süren bir mücadelenin getirdiği birçok haktan feragat edebilen ve bunu umursamayan göçmen, beklendik şekilde nefret objesi oluyor. (Burada, Britanya’da 18 yıllık nüfus artışı olan 7.8 milyonun en az 2.6 milyonluk kısmının vatandaşlık alan yabancılardan kaynaklandığını tekrar etmek isterim. Artışın 3’te 1’i göçmenler tarafından sağlanmış. İşçi ihtiyacının 2008’de çok düştüğünü, hükumet müdahaleleriyle artsa da yeniden düşme trendinde olduğunu da akılda tutmak yararlıdır.) Şu halde, borçlu kesimler arasında bir ayrışma var. Yeni Sol’un seçmeni, bu durumun sosyal devletle, hibeler, düzenlemeler ve koruyucu önlemlerle aşılacağını düşünürken, Britanya’da kısmi yansımaları görülürken kıta Avrupası’nda çok daha yaygın görülmeye başlanan “genç ve borçlu Yeni Sağ seçmen” ise, göçmenlere durumu daha da kötüleştirdikleri için tepkili. Karşılaştırma için bir örneğe bakacak olursak, tüketici borçluluğu Amerika’da da seçimleri ve tercihleri etkiliyor. Örneğin son seçimlerde tercihini Trump’tan yana kullanan seçmen, ülkenin en borçlu seçmeni. Britanya’da borçluluk durumunun siyasete etkileri siyasetçilerin uzun zamandır bildiği ve üzerine eğildiği bir konu. Fakat hem Amerika’da, hem Britanya’da karşımıza çıkan bir durum var, “Yeni Sol” borçlulukla bireyi önceleyen yöntemlerle başa çıkmaya çalışırken (Obama ve Corbyn), “Yeni Sağ” sistemi ve ekonomiyi önceleyen yöntemleri önemsiyor. (Trump ve Johnson) Corbyn’in sübvansiyon stratejisi, Johnson’un “milli borç”u önceleyen stratejisine yenilmiş görünüyor ki, benzer bir durum Romney ve Obama arasında da karşımıza çıkmıştı. Seçmeninin borçluluğunun farkında olan Trump, FED’e “faizleri sıfırlayın” çağrısı yapmaktan çekinmiyor. Görünüşe göre Britanya’da, en yüksek borçluluk seviyesinde olan seçmen ve borcu olmayan seçmen, “genel çözüm”ü, “özel çözüm”e yeğliyor. Hayata borçla başlayan ve borçlanacağının farkında olan genç seçmen sosyal politikalardan yanayken, orta yaşlı borçlu seçmen, ekonomik sistemin istikrarından ve güçlenmesinden yana. Bu istikrarın faiz oranlarına, işsizlik oranlarına yansıyacağını biliyor ve ona göre tercih yapıyor. Borcu olmayan seçmense, bedavacılık olarak gördüğü politikalara karşı tavırlı. Bütün bu analizleri yaparken, Britanya’daki ve Batı’daki seçimlerin katılım oranlarına bakılınca ortada ciddi bir “apolitik kesim”in de olduğunu görüyoruz ki, bu kesim Avrupa’nın kaderini belirleyebilir. Hatta bu belirleyiş, Fransa’da gördüğümüz üzere, şiddet de içerebilir. (“Bu, siyasete karşı apolitiklerin ihtilalidir.”) Vaktiyle “Avrupa’nın spazmı” diye tarif ettiğim sancı, git gide şiddetleniyor. Sol, belki de kitlesini daha etkili aktivize ettiğinden, gençler arasında baskın görünebilir, ancak bu apolitik kesimin, göçmen düşmanlığıyla birlikte ne kadar “Yeni Sağ” temayülü göstereceğinden emin değiliz. Kişisel öngörüm, bu kitle politikleşirse, Yeni Sol’un Britanya’daki hezimetinin dahi başarı sayılabileceği yeni bir politik manzaranın doğacağı. Analizi bitirmeden önce, ülkemize dikkat çekmek istiyorum. Türkiye’de hanehalkı borcu sürekli artıyor, TÜİK’in son verilerine göre “borçlu nüfus” oranımız %70. (Üstelik bizde özel sektör borcu da ciddi bir ekonomik sorun). Buradan bakınca, Erdoğan’ın Trump gibi “düşük faiz” taraftarı olması ve seçmenin ekonomik istikrarı politik günah keçilerine düşmanlıkla birleştirip sürekli mevcut politikaları desteklemesi beklenmedik değil. Burada insan psikolojisinin de bir rol oynadığını söylemek mümkün: Bireyler devletle ve lider figürüyle özdeşleşiyorlar. Devlet borcunu, ekonomik sistemin sağlığını, bireysel sağlıklarıyla bir tutuyorlar. Şunu söylemek gerekir ki, objektif açıdan “Yeni Sol”un önermeleri ve önerileri çok daha güçlü, hiç değilse bireye daha çok hitap ediyor. Ancak Yeni Sol’un diğer siyasi “defo”ları, finansal sistemi ve ekonominin topyekün sağlığını önceleyen “Yeni Sağ”ın güçlenmesine neden oluyor. Tuhaf olan, her şeyi ekonomik dinamikler ve ilişkilerle açıklamayı seven Marksist geleneğin argümanlarının “bunak ihtiyarlar!”a indirgenmesi, bencileyin iflah olmaz Marksizm düşmanınınsa ekonomik bir parametrenin ciddi bir amil olduğunu iddia etmesi. Okurdan, Yeni Sağ-Sol Savaşı’nın görünmeyen bir yüzünü irdelemek için vaktiyle yazdığım “Avrupa’nın Hayaleti” yazımı okumasını rica ederek bitiriyorum.

Brexit Britanya Britanya Seçimleri Corbyn İngiliz Seçimleri ingiltere johnson M. Bahadırhan Dinçaslan muhammed bahadırhan dinçaslan