Derelerle Süslü Bir Ankara Olmalı

TAKİP ET

Ülkelerin başkentleri, dünya tanıtımında ıslak imza gibidirler

Ülkelerin başkentleri, dünya tanıtımında ıslak imza gibidirler. Başkentler; o coğrafyada kültür birliği, dil birliği ve birçok birliktelik oluşturmuş, ortak bayrakları olan vatandaşların dünyaya tanıtım yüzüdür. O nedenle hangi ülkeye gidilirse gidilsin, başkentler daha bakımlı daha nezih ve görkemlidir. Hatta ülke isimleriyle anılan isimleri aynı olan şehirler bile vardır. Meksiko, Vatikan, Lüksemburg, Kuveyt, Panama bunlardan bir kaçıdır. Birde başkentlerinden daha ünlü şehirler vardır ki; New York-Los Angeles, Barselona-Madrid, Şangay-Hong Kong gibi şehirler de başkentlerinden daha ünlüdür. Dünya globalleştikçe etkileşimler ve rekabetlerde çoğalmakta, gezi ve seyahatler de talepleri farklılaştırmakta, ister istemez şehir dizaynları da buna göre yapılmaktadır. Ülkemizin başkenti Ankara’nın medeni ve gelişmişlik bakımından, dünya şehirleri arasındaki durumunu iyi analiz etmemiz lazım. Öncelikle şöyle bir soru sorulmalı; Ankara neresidir ve nasıl bir yerdir? Ankara; birçok medeniyetlere başkentlik yapmıştır.  Tarihte Galatlar olarak bilinen bir medeniyetin başkentliğini yapmış, daha sonra; Teknosaglar başkenti olmuş, M.Ö. 8 yüzyılda Polatlı yakının kurulan Gordiyan’da Yani Frigyalıların da başkentliğini yapmış, M.S. 7 ve 8. yüzyılda da Bizans (Doğu Roma)'ın başkentliğini yapmıştır. En son Türkiye Cumhuriyetinin 13 Ekim 1923'de başkenti olmuştur. Yani Ankara; kadim bir şehir olarak medeniyetler başkenti olagelmişti. Şehrin geçmişi çok eskilere dayansa da üzerinde yaşayan insanların kültür yapıları, ahlak öğretileri ve medeni olması, şehrin kaderini değiştirmektedir. Şehirlerde yapılan her şey insanın konforu ve rahatı için yapılmalıdır. Dolayısı ile şehirler beton yığınına dönüşmeden önce, ki; maalesef günümüzde yanlış bir algıyla, betonlaşmanın medeni olmayla eş değer tutulduğu için, kentlerde toprak alanlar hızla yok edilmiştir. Tabiat korunmasız bırakılmış, gelişmişlik adı altında bir kıyıma gidilmiştir. Oysa tabiatla uyum içerisinde olan şehirlerin insanları daha huzurlu ve mutludur. Dünya şehirleri arasında tabiatla iç içe olan birçok şehir vardır. İskoçya’da şehirler tabiat ve şehir iç içe bir görünüm vermekte, Kanada’da yine orman içi şehirlere rastlanmaktadır. Şehri ikiye bölen nehirler güzellik ve gelişmişlik katmaktadır. New York şehrini ikiye bölen Hudson Nehri, Manhattan Adasını meydana getirmekte ve şehre apayrı bir güzellik katmaktadır. Ayrıca turistik amaçlı da kullanılmaktadır. Yine bu gibi tabiatla iç içe olan şehirlerin en başında İtalya’daki Venedik şehri gelir. Yüzyıllardan beri su altında yaşamaya alışmış halk onu korumasını bilmiş, ticari kazanç elde etmenin yolu olarak geliştirmiştir. Koku ve küf şehri korkutmamış, bu gibi eksi olabilecek şeyler buranın güzel korunmuşluğu karşısında geri plana atılmıştır. Oysa bizim ülkemizde çeşitli kaygılarla derelerimiz ıslah edilme yönüne gidilmiş, bu ıslah edilmede genellikle yer altına alınma, üzeri kapatılma gibi önlemlerle baş edilmeye çalışılmıştır. Memleketimizin başkenti olan güzel Ankara; su bakımından en zengin şehirler arasında yer almaktadır. Büyüklü küçüklü 172 dere olduğu söylenmektedir. Söylenmektedir çünkü maalesef bunların büyük çoğunluğu çeşitli kaygılarla kapatıldığı, üzeri örtüldüğü için görünmemektedir. Dere ıslahı şehir planlamacılar tarafından yanlış ele alındığı için su ve dere zengini güzel başkent, kıraç ve yeşili elinden alınmış bir bozkır görüntüsüne dönüşmüştür. 11 Eylül 1957 tarihinde meydana gelen bir sel faciası dere ıslah çalışmalarını hızlandırmıştır ve istisnasız bütün dereler üzeri kapatılarak yer altına alınmış, güzel görüntüler engellenmiştir. Bu sel felaketinde 157 vatandaşımızın öldüğü resmi kayıtlara geçmiştir. Oysa su ve medeniyet iç içe olmalıdır. Bir yaşam kültürü oluşturulmalıydı.  İçinden nehirler akan, dereleri olan şehirler daha yaşanası ve daha zevkli bir hayat sunmaktadır. Atatürk şehirciliğe önem verdiği ve topyekûn bir kalkınmayı doğru bulduğu için çeşitli Batılı şehir planlamacılara şehri planlatmıştır. 1932 yılında Ankara’nın imar planını hazırlayan Alman şehirci Jansen’in, Ankara Kalesi eteklerinde bir plaj planladığı bilinmektedir. Daha doğrusu Bent deresi olarak bilinen Hatip Çayı çevresinde mesire alanlarının ve çayın etrafında gezinti alanlarının olduğu, balık tutulduğu bilinmektedir. Derenin değerlendirmesi yerine sel felaketinin ardından üzeri kapatılmış, tarihi köprüler başta olmak üzere birçok yıkımlar olmuştur. Ankara'da; şehrin çehresini değiştirebilecek dört adet çay bulunmaktadır. Kavaklıdere, İmrahor Deresi, Dikmen Deresi, Cevizlidere, Kirazlıdere, İncesu, Çubuk Çayı, Hatip Çayı, Ankara Çayını oluşturmaktadır. Gölbaşı’nda, Mogan ve Eymir’den doğan İncesu, İmrahor Vadisini geçtikten sonra Kolej – Abdi İpekçi Parkı - Atatürk Bulvarı – Ulus yoluyla Hipodrom civarında Hatip Çayı’na katılır. Kalecik’teki İdris Dağı’ndan doğan Hatip Çayı ise Lalahan – Kayaş – Mamak – Hatip Çayırı – Altındağ’dan sonra İncesu’yu da alarak Çubuk Çayına akar. Çubuk’taki Aydos Dağı’ndan doğan Çubuk Çayına gelince; Solfasol, Keçiören, Etlik yoluyla akan Çubuk, Ankara’nın ayakta kalan tek tarihi köprüsü olan Selçuklu eseri Akköprü’den sonra Hatip-İncesu ile birleşir. Daha sonra Ankara Çayı adını alan bu dereler, Sakarya Nehrine dökülüp Ankara’yı terk eder. Ankara’nın derelerini kurtarmak belki çok zorlaşmıştır hele üzerindeki çeşitli zamanlarda yapılan ve günümüzde yıkılan tarihi köprüleri onarmak veya yerine yeniden koymak zordur ama Varlık Mahallesindeki, Atatürk Orman Çiftliğinin içinde kalan Ankara Çayını kurtarmak mümkündür. Çevre düzenlemesiyle atık sulardan arındırılmalıdır. Güzel Ankara, kanallar şehri olma şansını belki yitirmiştir ancak hiçbir şey umutsuz değildir. Çok azda olsa üzeri kapatılmayan dereler desteklenmeli, insanların nefes alacağı nezih mesire alanlarına dönüştürülmelidir. Doğrusu Ankara, bu güzellikleri hak eden bir şehirdir, geçmişten miras aldıklarımızı, geleceğimize miras olarak yeniden vermeliyiz. Ankara, bin yıllarca daha başkentimiz olarak kalacaktır, insanları mutlu ve huzurlu, derelerin içinden geçtiği, yemyeşil görmek dileğimizdir.