Din, Kamu Hizmeti Olmalı Mıdır? Bir Din Kamu Hizmeti Olarak Diyanet İşleri Başkanlığı Tartışması ve Fransız Laikliği Örneği

TAKİP ET

Türkiye'de bireylerin dinî gereksinimlerini karşılayacak olan toplumsal teşkilatlanma, devlet tarafından piyasanın işleyiş kurallarından büyük oranda bağışık kılınarak bir kamu hizmeti olarak teşkilatlanmıştır

Türkiye’de bireylerin dinî gereksinimlerini karşılayacak olan toplumsal teşkilatlanma, devlet tarafından piyasanın işleyiş kurallarından büyük oranda bağışık kılınarak bir kamu hizmeti olarak teşkilatlanmıştır. Devlet, bireylerin dinî inançlarının gereklerine göre yapacakları etkinlikleri dıştan düzenlemekle yetinmemiş gerekli hizmet üretiminin büyük bölümünü üstlenmiş ve bu hizmetten yararlanmayı mübadele rejiminin dışına çıkarmıştır. Türkiye’de Müslümanların gereksinimlerini karşılayacak olan hizmet üretiminin büyük bölümü, serbest girişim ve serbest mübadele alanında değildir. Dinî etkinliklerde bulunup bulunmama özgür olmakla birlikte, bu etkinliklerden toplumsal nitelikte olanlarının gerektirdiği hizmet üretimi genel olarak devlet tekelindedir. Bu hizmetler devlet tarafından üretilmekte ve para ödeme koşuluna bağlanmadan topluma sunulmaktadır. Dinî etkinliklere yönelik kamu hizmeti üretimi, ibadeti aşarak birçok kamu hizmetinin dinîleştirilmesine de yönelmiştir. Devlet, dinî nitelikteki toplumsal gereksinimleri karşılamak üzere kamu hizmeti üretmektedir. Din kamu hizmetinin teşkilatı da Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Din kamu hizmetinin teşkilatlanması olan Diyanet İşleri Başkanlığı, taşra ve merkez teşkilatı ile bakanlık benzeri bir yapıdadır. Diyanet İşleri Başkanlığını, üretmekte olduğu din kamu hizmetini inceleyerek değerlendirmeliyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı; camileriyle, merkez, il ve ilçe müftülükleriyle, kurslarıyla, diğer idarelerle yaptığı işbirliği programlarıyla bir din kamu hizmeti ve din bürokrasisi olarak ele alınmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığını salt bir başkanlık olarak ele almak, onun yalnızca başkent teşkilatını görmeye ve tüm ülkeye yayılmış olan idari olgunun büyük bölümünü kaçırmaya neden olabilir. Bu durumda “DİB kapatılsın” ya da “Bütün İslam yorumları DİB’e bağlansın” gibi istemler, tüm din bürokrasisini kaldırma ya da tüm din bürokrasisini birkaç katına çıkararak genişletme sonucu doğuracak istemlerdir. Dolayısıyla olgunun tamamını kavramadan geliştirilecek siyasi istemler eksik olacaktır. Tanzimat ile başlayan laikleşme sürecinde Türkiye Cumhuriyeti, bu sürecin devrimci aşamasını teşkil etmektedir. Laikleştirici kökten değişiklikler, laikliğin anayasaya girmesi ile sonuçlanmıştır. Günümüzde de Cumhuriyetin niteliklerinin sayıldığı Anayasa’nın ikinci maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti, … laik… hukuk Devletidir.” Anayasa’daki laiklik ilkesine hiç dokunulmamış olsa da laikleşmiş kurumlarda yeniden dinîleştirme yaşanmış, dönem dönem hızı ve yoğunluğu artmış ve artmaktadır. Laiklik ilkesi Anayasa’da yer alan bir devlette, din kamu hizmetinin (Diyanet İşleri Başkanlığının) varlığı bir çelişki oluşturuyor gibi durmaktadır. Türkiye’deki laikliğin düzenlenme biçiminin, Fransız laikliğini örnek aldığı görüşü genel bir kabul görmektedir. Türkiye Cumhuriyeti 1930’larda geçerli olan laiklik biçiminde -Fransız laikleşme biçimine uygun olarak-, ulus-devletin çağcıl ve laik yurttaş kimliğini yaratmak için dinî mensubiyet ve kimlikler ile ilgili çeşitlilikleri kamusal alandan dışlamış, özel alana itmiştir. Türkiye’deki laikliğin Fransız laikliği örnek alınarak kurulduğu saptaması hemen her fikrî ve siyasi çevrede yer etmektedir. Siyasi konumlara göre bu saptama, örneğin Cumhuriyetçilerde Türkiye’de din kamu hizmeti nedeniyle ortaya çıkan özgünlüğü açıklama denemesi olarak yer bulurken Liberallerde ve Cumhuriyet karşıtı konum alanlarda Fransız laikliğinin otoriter, radikal ve Jakoben olduğu eleştirisi ile yer bulur. Türk Devriminin, Fransız laiklik biçimini örnek aldığı saptaması doğrudur ancak bu saptama tek başına yeterli değildir. Bunun için Türkiye’deki laikliği düzenleme biçimi ve Fransız laikleşmesi ile laiklik arasındaki bağlantının, laikliğin kurumsallaşmasının geçirdiği aşamaların ayırdına varılarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Fransa’daki laikliğin Devrim öncesi tarihi bir yana bırakılırsa Devrim (1789), Kısa Ayrılık, Konkordato (1801-1905) ve Ayrılık (1905’ten günümüze) aşamalarından oluştuğu söylenebilir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken bu aşamalar Cumhuriyet’in kurucuları için şüphesiz bir örnek teşkil etmiştir. Fransız laikliğinin bu aşamaları, Türkiye’deki laikleşmeyi, laikliğin düzenlenme biçimini ve gelişme yönelimini anlamak için gereklidir. Türkiye’nin, Fransız laiklik biçimini örnek aldığı kabulü ile yetinildiğinde Devlet ile Kilisenin ayrılmış olduğu Fransa’nın laiklik biçimine uymayan Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu açıklanamamaktadır. İmamlara maaş ödeyen devletin nasıl laik olduğu bu kabul ile açıklanamaz. Dolayısıyla Türkiye’deki laikliğin Fransız laiklik biçimini örnek aldığı kabulü tek başına çelişkilidir. Türk Laikliği; Fransız Ayrılık Laikliği (1905) ile değil, Konkordato Laikliği (1801) ile benzerlik göstermektedir. 1801 yılında Napolyon, Papa ile bir anlaşma imzalamış ve ardından Fransa’da bir din işleri bakanlığı kurulmuş, papazlar kamu görevlisi olmuş, kiliselerin ve din bürokrasisinin giderlerini karşılamak üzere bütçe ayrılmış, devletçe tanınan dinler sistemine geçilmiş ve din bir kamu hizmetine dönüşmüştür. 1905 yılında ise çıkarılan bir yasa sonucunda Devlet ile Kilise ayrılmış, din kamu hizmeti özelleştirilmiş, din, örgütlü veya bireysel etkinlik niteliğiyle tapını kavramıyla [tapını (le culte); ibadeti (la prière, la cérémonie) de içeren, dinin tüm bireysellikten çıkan durumlarını anlatmak için kullanılmıştır] ve serbestlik ilkesi çerçevesinde düzenlenmiştir. Böylece kilise tamamen devletin dışına atılmış ve siyasi işlevinden tamamen sıyrılmıştır. Devlet-Kilise ayrılığı ile tapını, kamu hizmeti olmaktan çıkarılmış; din, bireysel bir konu olarak kabul edilmiştir. Devlet-Kilise ayrılığını savunanlar, hem din özgürlüğünün olduğunu iddia edip hem de sadece belli dinleri tanımaktaki çelişkiyi öne sürerek Konkordato döneminin din kamu hizmetleri ile tanınmış tapınılar sistemindeki mantıksızlığa dikkat çekiyorlardı. Devlet, tanınmış tapınılar için ayrıcalıklı bir statü oluşturuyor ve halkın vergilerinden bunların giderlerini karşılıyordu. Dolayısıyla devletçe tanınmış dinlerin mensubu olmayanlar, daha düşük bir statüye sahip oluyorlardı. Türk Laikliği, Konkordato ile Devrim laikliğinin karışımı bir düzenleme biçimidir. Devlet, çok sayıda laikleştirici nitelikte kurumlarla ilgili, eğitimle ilgili ve ideolojik düzenlemeler yaparken örgütlü dinle ilişkisini bir tür mütarekeyle düzenlemiş, dini kamu hizmeti olarak örgütlemiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda örnek alınan ve günümüzde de sürdürülen laiklik biçiminin, Fransa’daki Devlet-Kilise Ayrılığı biçimi olmayıp laikleştirici reformlarla desteklenen Konkordato Laikliği olduğu açıktır. Fransa’da III. Cumhuriyette laikleştirici düzenlemeler yapılmış ve Cumhuriyetin olgunlaşmasıyla ayrılık gerçekleşmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin laikliği ise tamamlanmamış bir laikliktir. Fransız laikliğinin temel ilkesi, dinî inancı da içeren vicdan özgürlüğü ile Devlet-Kilise ayrılığıdır. Fransız laikliği yalnızca 1789 Fransız Devrimi ile oluşmamıştır. Dinin bir kamu hizmeti olarak devlet tarafından örgütlendiği 1801 Konkordato dönemi yüz yıl sürmüş ve 1905 Devlet-Kilise Ayrılığı ile sonuçlanmıştır. 1905 Ayrılığı yasa ile düzenlenmiştir ve Fransız laikliğinin günümüzdeki rejimini düzenlemeyi sürdürmektedir. 1905 Devlet-Kilise Ayrılık Yasası, devletin din karşısında yansızlığını kurmuştur. Fransa’da hiçbir din, resmi veya yasal olarak tanınmamaktadır. Din, özel ilişkiler alanının ve özel hukukun konusudur. Kişiler dinî etkinliklerini toplumsal ilişki içinde, kamu alanında veya topluca gerçekleştirmedikleri sürece, yani kişilerin özel yaşamlarının konusu olduğu oranda devletin düzenleme ve üstlenme alanının dışında kalır. Toplumsallaşan ve kamusallaşan dinî etkinliklerin, bireysel özgürlükleri ihlal etmemesi için devlet tarafından düzenlenmesi gerekir. İbadet özgürlüğü; başkalarının bedensel, fikrî, dinî özgürlükleri ile sınırlıdır. Dinin, devlet düzenlemesinin konusu olmasının başka nedenleri de vardır. Devletler, dini bağlaşık ya da düşman bir güç olarak görmüşler ve hükmetme aracı olarak kullanabildikleri dinler ve dinî akımlar için ayrıcalıklar tanımışlardır. Denetim altında tutamadıkları ve etkilerinden kuşkulandıkları dinleri ve dinî akımları ise bastırmaya çalışmışlardır. Din özgürlüğü, vicdan özgürlüğünün özel bir görünümüdür; dolayısıyla ayrıca düzenlenmesine gerek yoktur. Vicdan özgürlüğü, kişinin, içsel olarak dilediği dine inanmasını ya da hiçbir dine inanmamasını kapsar. Dışa taşmadığı sürece bu özgürlük, tıpkı düşünce özgürlüğü gibi yasanın ve devlet müdahalesinin konusu değildir. Dinî inançlar, ancak sözlü/yazılı olarak topluma anlatıldığında veya ibadet gerekleri olarak özel alan dışında etkinlikte bulunulduğunda devletin düzenleme konusu olabilir. Günümüzde birkaç değişiklikle yürürlükte olan ve Fransız laiklik rejimini düzenleyen 1905 Yasası’na biraz bakalım. Yasanın gerekçesine göre amaç: Fransa’da ilk kez din özgürlüğünü tanımak, herkese ibadet özgürlüğü vermek ve Devletin, artık hiçbir tapınıyı tanımaması, maaşa bağlamaması, onlara para yardımı yapmaması sayesinde tam bir yansızlığa kavuşmasını sağlamaktır. Yasaya göre kapatılacak tapını kamu kurumlarının malları, yasanın kurulmasını öngördüğü tapını derneklerine geçirilecektir. Devrim sonrasında millileştirilmiş olan tapını yapılarının sahipliği idarede kalacaktır. Bu tapını yapı ve malları devredilemez, zamanaşımı ile kazanılamaz niteliktedir. Tapını yapıları içindeki eşyalar, tapını derneklerinin kullanımına bırakılacaktır. Yapıların tüm masrafından ve bakımından tapını dernekleri sorumlu olacaktır; idare, bu yapıların özelliklerinin korunması ve onarımı için harcama yapabilir. Tapınıların kamuya açık etkinliklerin (ibadetlerin) giderlerini karşılamak üzere özel bir tür olan tapını derneği kurulma zorunluluğu getirilmiştir. Tapını dernekleri, her ne biçim altında olursa olsun devletten yardım alamazlar. Kamunun tapını etkinliklerine tahsis edilmiş olan kamu yapılarının zorunlu onarımı için harcama yapabilmesi bu kuralın istisnasıdır. Bir tapını derneğine ait veya devlete ait olup tapını derneğinin kullanımına bırakılmış olan tapını yapısında gerçekleştirilen toplu ibadetler kamuya açıktır. Toplantı düzenlenmesine ilişkin kurallara tabi değildir, kamu düzenini sağlamak amacıyla yetkili makamların denetimindedir. Tapını binalarında siyasi toplantılar yapılması yasaktır. Bir kişiyi ibadet etmeye ya da etmemeye zorlayarak vicdan özgürlüğünü ihlal etmek suçtur. İbadet yerlerinde düzensizlik çıkararak ibadete engel olmak da suçtur. Yasaya göre izin almadan hiçbir tarikat kurulamaz. Tapınılara ancak başkalarının özgürlüklerine engel olunmaması için karışılabilir. Dine inananlar; ibadetlerini yerine getirmek için bir araya gelerek din görevlileri çalıştırmakta, ibadethaneleri yönetmekte ve yeni ibadethaneler yapmakta Cumhuriyetin yasalarına uydukları ve kamu düzenini bozmadıkları sürece özgürdürler. Din, artık bir kamu hizmeti olmaktan çıkmıştır. Din görevlilerine maaş verilmesine son verilmiştir, inananlar tapınıların giderlerini kendileri karşılayacaklardır. Devletçe tanınmış, idari teşkilatı devlete bağlı olan, özel korumadan yararlanan tapınılar yerine tüm tapınıların devlet gözünde eşit olduğu ve ortak kurallara bağlandığı bir sisteme geçilmiştir. Ancak devletin hiçbir tapınıyı tanımaması ilgi alanı dışında olduğu anlamına gelmemektedir. İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Kamu Özgürlükleri Müdürlüğünün Tapınılar Dairesi (Le Bureau central des cultes) bulunmaktadır. Bu daire, Fransa’daki dinlerin temsilcileri ile ilişkilerin düzenlenmesinden ve 1905 Yasası’nın öngördüğü tapınılara ilişkin kolluk uygulamalarından sorumludur. Devletin, dinin iç işleyişine ve disiplinine karışması engellenmiştir. Ayrılıktan sonra Kilise kendi örgütlenmesi, disiplini, törenleri, öğretisi konusunda devletten bağımsız olarak tam yetkilidir. Tapını derneklerinin etkinlik konusu sadece bir dinin kamuya açık tapınılarının yerine getirilmesini sağlamaktır. Tapını binalarının satın alınması, kiralanması, bakımı, düzenlenmesi, tapınıyı düzenleyen din görevlilerinin eğitimi ve ihtiyaçlarının karşılanması tapını derneklerinin etkinlik konusudur. Tapını derneği statüsü idari işlemle verilir. Tapını derneklerinin tapını etkinliği amacı taşıması, tek amaçlı kurulması, kamu düzenini bozucu nitelikte etkinlik yapmaması gereklidir. Tapını derneklerinin gelir kaynakları: kayıt ve kayıt yenileme ücretleri, üyelerin verdiği aidatlar, bağış, miras yoluyla yapılan bağış, elden bağış, tapını giderleri için toplanan ayni ve nakdî yardımlar, dinî hizmetler ve törenlerde alınan ücretlerdir. Tapını dernekleri; Maliye Bakanlığı tarafından denetlenir, parasal işlemleri ve malvarlıkları şeffaflık kuralına tabidir. Tapını derneklerine kamu desteği yapılamamakla birlikte tarihi nitelik taşıyan tapını yapılarının onarımı için yerel yönetimler mali yardım yapabilirler. 1905 Yasası’nda tapını yapılarında gerçekleştirilecek etkinlerin ne olacağı belirtilmemiş ancak iki konuda yasaklama getirilmiştir. Dinî yapılarda; siyasî toplantı yapılamaz. Ve kamu hizmeti yürüten bir yurttaşa karşı alçaltıcı ve onur kırıcı nitelikte veya yurttaşları yasaların uygulanmasına karşı koymaya yönlendiren veya yurttaşları birbirine karşı kışkırtan söz söylenemez, yazı asılamaz ve dağıtılamaz. Tapını yapıları kamuya açıktır. Tapını yapıları, mezarlıklar, müze ile sergiler dışında kamu yapılarında ve kamuya açık alanlarda dinî simgeler ve amblemler asılması yasaktır. Tapını yapılarının tapını derneklerine veya tapını etkinliklerine son verilebilir. Fransa’da laiklik, devlet-din ilişkisini vicdan özgürlüğü ile düzenler. Vicdan özgürlüğünü ölçü alan laiklik için önemli olan inançtır, inancın dinî olup olmamasının önemi yoktur. Yansızlık ilkesi, devletin inançlar arasında doğru, yanlış veya kötü ayrımı yapmasına engeldir. İnanç toplulukları için on adet tehlikelilik ölçütü belirlenmiştir (birinin bulunması yeterlidir): kişinin düşünsel olarak dengesizleştirilmesi, kişiye aşırı parasal yükümlülükler yüklenmesi, kişinin geldiği çevre ile bağlantılarının kesilmesi, fiziksel bütünlüğe zarar verilmesi, çocukların toplanması, toplumsallık karşıtı bir söylem kullanılması, kamu düzenini bozucu etkinliklerde bulunulması, önemli adli sorunların yaşanması, geleneksel iktisadi ağların kendi çıkarlarına saptırılarak kullanılması ve devlete sızma girişimleri. Türkiye Cumhuriyetinde laikleşmeyi ve devlet-din ilişkisinin düzenlenme biçimi olarak laikliği anlamak için öncelikle Fransız laikliğinin Türkiye Cumhuriyetine örnek olduğu kabulünde bir düzeltmeye ya da derinleşmeye gidilmelidir. Fransız laikliğinin örnek alındığı doğru olmakla birlikte ortaya çıkan sistem, Devlet-Kilise Ayrılığı değil Konkordato sisteminin temel özelliklerini taşımaktadır. Yeni kurulan Cumhuriyetin, örgütlü din ile arasındaki ilişkiyi belirlemek üzere geliştirdiği düzenleme biçimi bir tür anlaşma, Konkordato yapmak olmuştur. Birden fazla düzenlemeden oluşan bu anlaşmanın köşe taşı Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Cumhuriyet, Türk Kurtuluş Savaşında desteğini gördüğü heterodoks İslam örgütlenmesini tekke ve zaviyeleri kapatarak bastırmıştır. Bu bastırmanın, güçlü bir tepki yaratmaması müntesipleri laikleştirip özgür yurttaşa dönüştürmüş olmasıyla açıklanabilir. Türk Kurtuluş Savaşında düşmanla ve hanedanla işbirliği yapan ulemayı sürgün ve diğer cezalarla etkisizleştirmeye çalışmış ve Sünni tasavvuf örgütlenmesini (tarikatları) yasaklamıştır. Ulemanın ve Sünni tasavvufun denetimindeki medreseleri kapatarak vakıflara el koyarak ve fetva etkinliklerine son vererek Cumhuriyete kalan Osmanlı ulema örgütlenmesini büyük ölçüde etkisizleştirmiştir. Bunun karşılığında büyük oranda Osmanlı ulemasının iş gücünü oluşturacağı bir din kamu hizmeti kurmayı da kabul etmiştir. Diyanet, din kamu hizmetinin örgütüdür. Türkiye Cumhuriyetinde din-devlet ilişkisinin düzenleme biçiminin adı da Diyanet Laikliği olarak adlandırılabilir. Diyanet İşleri Başkanlığının iki temel görevi vardır: İslam dininin inanç ve ibadete ilişkin hüküm ve işlerin yürütülmesi ve dinî kurumların yönetilmesi. Bu kurum ve başındaki makam; bir dogma, bir mezhep, bir ilahiyat doktrini benimseyerek inananlara onlara uyma zorunluluğu koyamaz. İslam dinini yorumlama yetkisi olmadığı gibi, devlet kanunlarını din açısından yorumlama yetkisi de yoktur. Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan yurttaşların inançlarını ve ibadetlerini, kanunların sağladığı özgürlük içinde yapmalarını sağlama işiyle görevli, kamu hizmeti yapan bir dairedir. Din hizmetleri, bir kamu hizmeti olarak Diyanet İşleri Başkanlığınca yerine getirilecektir. Dinin bir kamu hizmeti olarak üstlenilmiş olması, önceki döneme göre köklü bir farklılıktır. Kadro ise belli bir süreklilik içindedir, Diyanete Osmanlı uleması egemen olmayı sürdürmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması ve Anayasa’da yer bulması; laikliğin, devletin din kamu hizmetleri üstlendiği bir düzenleme biçimini kurumsallaştırmıştır. Din kamu hizmetleri; merkezde Diyanet İşleri Başkanlığı, taşrada il ve ilçe müftülükleri ile camiler biçiminde teşkilatlanmıştır. Din kamu hizmetlerinin meslek bilgisi gerektiren iş gücü gereksinimini karşılamak üzere ortaokul ve lise düzeyinde imam hatip okulları ile ilahiyat fakülteleri de bu dinsel bürokrasiye eklenebilir. Diyanet İşleri Başkanlığının ve özellikle de müftülüklerin diğer idareler ile gerçekleştirdikleri ortak etkinlikler, din kamu hizmeti dışındaki kamu hizmetlerinin de dinîleşmesine neden olmaktadır. Kuran kursları da bir kamu hizmeti olarak örgütlenmekte ve sunulmaktadır. Diyanet Laikliği, resmi ulema eliyle üretilen din kamu hizmetleri sunmaktadır. Bu biçimin, toplumsal koşullar geliştiğinde aşılabilecek tarihsel bir aşama olabileceğini, Fransa örneği göstermektedir. Bu konuda daha derin bir inceleme için, benim de bu yazıyı yazarken temel aldığım ve genel hatlarını çizmeye çalıştığım Onur Karahanoğulları'nın “III. Cumhuriyet’te Din Kamu Hizmetinin Kaldırılması, Laiklik” makalesine bakılabilir. Siyasi argümanını ve varoluş nedenini laiklik karşıtlığı üzerinden geliştiren AKP, devletin dini egemenliği altında tuttuğu Konkordato laikliği aşamasında konumlanmayı büyük bir tutkuyla sahiplenmiştir. Bu aşamanın genel olarak ele alındığında dinsel yorumun devlet tarafından geliştirildiği mutlakiyetçi devletlere karşılık geldiği göz önüne alınırsa, bir kamu görevlisi olan ve kamu hizmeti sunan Diyanet İşleri Başkanının sürekli dinî yorum yapmasını, bunu tek hakikat olarak dayatmasını ve Cumhurbaşkanının ise Diyanet İşleri Başkanının sözleri ve yorumlarına yapılan itirazları devlete yapılmış addetmesi hiç de ilginç değildir. Anayasamızda yer alan laiklik ilkesi gereği dinî hoşgörünün gerçekleşmesi, dinî alanda siyasi bir zorun bulunmamasına bağlıdır. Devlet, kişilerin düşüncelerine müdahale edemeyeceği gibi, inançlarına ve ibadet biçimlerine de karışamaz. Hakikat, siyasi zorun veya devletin tekelinde değildir. Hakikati yaratan siyasi zor olamaz. Doğru dinin olduğu kadar, doğru yaşamın ne olduğuna da dinî kurumlar veya devlet karar veremez. B. Caner ŞAFAK Kaynakça Karahanoğulları, O. (2017). III. Cumhuriyet’te Din Kamu Hizmetinin Kaldırılması, Laiklik. SBF Dergisi, 72(4), 849-913. Le ministère de l'Intérieur, ministère des cultes. 17 Mayıs 2020 tarihinde https://www.interieur.gouv.fr/Archives/Archives-des-actualites/2016-Actualites/Le-ministere-de-l-Interieur-ministere-des-cultes adresinden erişildi. Zabcı, F. (2020, 3 Mayıs). Dinsel hoşgörü ve siyasal zor. BirGün. 17 Mayıs 2020 tarihinde, https://www.birgun.net/haber/dinsel-hosgoru-ve-siyasal-zor-299299 adresinden erişildi.

diyanet diyanet işleri başkanlığı fransa islam laiklik laisite Sekülarizm tapını