Diriliş İçin Bir Milletin Ayağa Kalktığı Yerdir Sakarya

TAKİP ET

'YÜZ ÜSTÜ ÇOK SÜRÜNDÜN AYAĞA KALK SAKARYA' Şairin Sakarya ile simgelediği milletin, ayağa kalktığı yerdir Sakarya

“YÜZ ÜSTÜ ÇOK SÜRÜNDÜN AYAĞA KALK SAKARYA”

Şairin Sakarya ile simgelediği milletin, ayağa kalktığı yerdir Sakarya. Üç asır şahlanışın, son on yılların küçülüp yeniden dirildiği yerdir Sakarya. Bozkırın tezenesinin tellere çarpması gibi ahenkli, var oluşun gerçekleştiği yerdir Sakarya. Kan barut yayarak gelenlerin, canlarına süngü takıp kaldırıldığı yerdir Sakarya.

Sakarya, kıvrım kıvrım, büklüm büklüm yolcusudur bu hayatın, en bereketli sularıyla güç verir memleket topraklarına ve hatta bir nesli maneviyatıyla sular boydan boya… İşte budur Sakarya.

"Sakarya neresidir" diye sorulduğunda, coğrafi olarak Ankara Polatlı yakınlarında bir nehir diye tarif edilir. Bakıldığında sıradan, sakin, verimli topraklardan geçerken yemyeşil, taşlık yerleri önüne katan delice akarsudur.

Fiziki tarifi ise şöyledir; uzunluğu 824 km’dir ve Karadeniz’e dökülür. Sakarya, Afyon’un kuzey¬doğusundaki Bayat Yaylası’ndan doğar. Önce İç Anadolu’ya doğru akar, sonra Kızılırmak’ın tersine bir kıvrımla, kuzeye döner. Polatlı yakınlarından en büyük kollarından biri olan Porsuk Çayı’nı alır. Denize yolculuk öyle kolay değildir, gâhi taşar, gâhi durulur menzile varır. Tıpkı hedefine varmak için ayağa kalkan bir milletin askerine seslenen Başkomutan’ın şu sözü gibi serttir çoğu zaman ve yine en az onun kadar hayat taşır; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk edilemez”.

Gözünüzle değil, tarih bilginizle Sakarya’ya bakarsanız çok şey görürsünüz. Bazen kızıla çalan bir renge büründüğünü bile görürsünüz. Vatan evlatlarının kanlarının karıştığı bu akarsu, sizi alıp “Kurtuluş Savaşı’nın başlamasına vesile olan” çoraklaşmaya yüz tutmuş topraklara götürür. Size bir milletin ayağa kalktığı yeri işaret eder. Salına salına sulak toprakları sularken adı birden bire bir milletin direnişine verilmiştir. Bu savaş alanı ki; 176.000 hektardır, yani 121 kilometre kare eder. Yedi ulu cephe tespit edilmiştir. Düşman, yani ardına bütün Avrupa’nın desteğini alan Yunan ordusuna karşı, siper kazılmıştır. Mangal Dağı, Çal Dağı, Türbe Tepe, Yıldız Dağı, Dua Tepe Zafer Tepe. Azami yükseklikleri 1000 metre olan bu siperleri görünce, o zamanın şartlarında nasıl bir azim ve dayanışma, inanma olduğunu görürsünüz. At sırtın da, katır sırtında mühimmat taşıma, erzak taşımak bile büyük bir sıkıntı iken, oraları savunmak, hele yetersiz bir mühimmatla çok zordur. Yunan ordusunun yani Küçük Asya hayali kuran ordunun 460 ağır topuna karşılık Türk ordusunun sadece 154 topu bulunmaktadır. Bu en basit bir kıyastır.

Kimi siperler göğüs göğüse denecek kadar yakındır.

Sakarya savaşı 22 Haziran 1921 tarihinde tarihin başlamıştır, bu savaş; bütün memleketi ayağa kaldırıp kendine güveni sağlayıp, yerinden yekineceği, silkineceği fırsatı vermiştir. Bu özgüven kurtuluş savaşını getirmiş, peş peşe zaferlere imza atmıştır.

Sakarya Savaşı, destanlar yazan Türk ordusunun kazandığı, hakkında en az bilgi sahibi olunan savaşıdır. Tarih önünde yaşandığı halde, adeta bir gizem içinde yapılmıştır bu savaş. Devlet arşivlerinde bile savaş hakkında yeterli belge bulunamamıştır. Çok sonraları yani 1954 yılında kayda değer dokümanlar toplanmaya başlanmıştır. Ondan önce adeta tevatür yaklaşımlarla bilgi edinilmiştir. Hatta o yıllara gelinceye kadar bu savaşta verilen şehit sayısı bile bilinmiyor, 201 diye kayıtlarda yer alıyordu. Oysa ordu kayıtlarında resmi olarak şehit sayısı 5713'tür, yani künyesi bulunanlar bu kadardı. Kayıp olan asker sayısı firarilerle birlikte 8629'dur.

Uzun yıllar yetersiz bilgi yüzünden tam olarak savaş sathı incelenememiş, sağlam bilgiler edinilememiştir. Cephenin çok olması, toprak yapısının bazen mezar kazılamayacak kadar sert kayaçlardan oluşması terk edilen köy mezarlıklarına defnedilmiş ihtimali, araştırmaları zorlamıştır. Eski topografik haritalar ve bitki örtüsünden yola çıkılarak, şehit mezarları bulunmaya çalışılmıştır. Bazen doğa kendi dilini kullanarak işaretler verir, tıpkı Bosna-Hersek’te toplu insan katliamlarını mavi kelebeklerin haber verdiği gibi Sakarya savaşının kayıp şehitliklerini de halk arasında Özerlik denen bir bitki işaret etmiştir. Özerlik bitkisi minerali bol ve havalandırılmış toprağı sevdiği için grup halinde orada daha çok bulunurlar. Bundan yola çıkılarak, birçok şehit mezarı bulunmuştur.

Polatlı’da 13.850 hektar milli park ilan edilmiştir. Bu araştırmaların hızlanmasına rahat çalışılmasına imkân sağlamıştır. Dolayısı ile şehit mezarları bulunması daha sağlam kaynaklar kullanma verileri doğrulama açısından önemli olmuştur. Yunan ordusunun kayıplarının nereye gömüldüğünü bilmek bile önemlidir. Şehitlerimizle karıştırılmaması için Yunan arşivinden yararlanılmıştır. Onların mezarları taşlarla çevrilip, başına haç konulması, tabutla gömüldükleri için toprağın daha kabarık olması gibi faktörlerle şehitlikler daha kolay bulunmuştur.

Dolayısı ile gelinen nokta yavaş ilerlese de; kesinleşen şehitlik alanı 45, şüpheli şehitlik alanı 42, ispatı zor olan, mezarlık mı şehitlik mi anlaşılmayan şehitliklerin ise araştırılması sürmektedir.

Yunan ordusu bütün egeyi istila ettikten sonra Ankara yakınlarında, Polatlı’ya dayanmış, kısaca Ankara’ya 60 kilometre yaklaşmıştır. O zamanın yaşayanlarının anlattıklarından anlaşılacağı üzere top sesleri Ankara’dan duyulmaktadır ve mecliste acilen kararlar alınmaktadır. Bu kararlar nedir diye bir soru akla gelebilir. 5 Ağustos 1921’de Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal (Atatürk)'i Başkomutanlığa getirmiş, Atatürk o gün Meclis'te söylediği nutukta şöyle demişti;

“Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır”

Öncelikle dağınık halde bulunan Kuva-yı Milliye müfrezeleriyle ve gerilla savaşları ile sonuca ulaşılamayacağı anlaşıldığından hızla düzenli ordu kurma hazırlıkları başlamıştır. (Kuva-yı Milliye, düzenli ordu şeklinde teşkilatlanmamış milis kuvvetleri demektir.) Orduya destek amaçlı, Ankara efeleri, seymenleri Ankara halkı, çoluk çocuk, kadınlarıyla bu yeniden diriliş savaşına destek olup bizzat katılmışlardır.

Yunan ordusu ilk anlarda Türk siperlerinde gedik açmayı başarmıştır. 31 Ağustos'ta Yunanlılar Çal Dağı’nda bir gedik açtılar. Türk ordusu bir taktik gereği ve orduyu toparlamak üzere Çal Dağı siperlerini terk edip geri çekilmeye başlamış, Dua Tepe’den sonra Zafer Tepe'ye çekilmişlerdir. İşte burada Mustafa Kemal o destan yaratan sözü söylemiştir. Buradan sonra düşmanın hedefi Ankara olduğunu, bu tepenin düşmesi halinde memleketin elden gideceğini, düşmanın galip geleceğini vurgulayarak askerlerine şu hitabı yapmıştır. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk edilemez”.

22 gün, gece gündüz durmadan süren Sakarya Meydan Savaşı, 12-13 Eylül gece yarısı Yunan ordusunun tam yenilgisiyle bitti.

Sakarya Savaşı’nın iç politika açısından iki temel sonucu oldu.

Mustafa Kemal’e “Gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verilmesi,
Zaferin ardından, halk arasında Mustafa Kemal’e ve Milli Mücadele’ye olan güvenin artması. Böylece asker kaçağı ve iç isyan sayısının azalması.

Bu savaşın başka bir kazanımı ise Türk milletinin makus talihini yenmesi olmuş, yani 27 Eylül 1529'da Viyana Kuşatması, 14 Ekim 1529'da geri çekinilen ilk sefer olmuştur. Osmanlı tarihine ilk zafersiz sefer olarak geçmiştir. Osmanlı ordusu ilk kez bir kuşatmadan zafer elde etmeden geri çekilmek durumunda kalmış, o tarihten sonra Sakarya Muharebesi'ne kadar peyderpey devam etmiştir.

Viyana bozgunundan sonra, savunmadan çıkıp saldırıya geçilip zafer kazanılan savaş olması hasebiyle Sakarya Meydan Muharebesi çok önemlidir.

Top yekûn kalkınmanın, dirilişin formülü şu olmalıdır; Atatürk’ün dediği gibi “Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır".