Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a Bir Soru

TAKİP ET

24 Temmuz günü Ayasofya'da 86 yıl sonra ilk kez namaz kılındı

24 Temmuz günü Ayasofya’da 86 yıl sonra ilk kez namaz kılındı. İslam’ın en kadim ritüellerinden biri olan ezan, Müslümanları namaza davet etmekte yetersiz görülmüş olacak ki, Diyanet alternatif bir yöntem geliştirerek davetiye hazırladı. Tespit edilen ‘makbul cemaat’ ilk namazda saf tuttu. Buna bir itiraz var; pandemi! Esasında bu anlayışla karşılanabilecek bir itiraz fakat caminin hemen önündeki 350 bin kişiyi gören gözlerimize kendi irademizle perde indirecek de değiliz. Demek ki, mesele pandemi değil. Mesele ‘Ayasofya’da namaz kılacak kadar kıymetli olup olmadığınız’ meselesi… *** Peki, bu makbul cemaat hangi kıstaslara göre meydana getirildi? Soru sormakla yetineyim bu noktada… Misal eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu, eski Bakan Ali Babacan’ı Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’dan daha kıymetsiz kılan neydi? AKP’ye muhalif olmaları mı? “E Akşener de Kılıçdaroğlu da davet edildi”, denebilir. Edildi edilmesine ama bu isimler üç aşağı beş yukarı oy oranı belli, partilerini kimseye daha fazla tanıtmaya ihtiyacı olmayan figürler. Öte yandan Bahçeli bile Erdoğan’ın, hatta Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın kılıcının gölgesinde kaldı değil mi? Ayasofya’nın dört duvarı içinde uçup giden Cumhur İttifak ruhunu ancak namazdan sonra Erdoğan’la Bahçeli’nin gittiği yeni nesil kahvecide yeniden görebildik. *** Erbaş demişken… Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın hutbesi malum. Hocaefendi, bütün Türkiye’nin gözlerinin içine bakarak – belki elindeki kılıçtan, belki de önünde büzüşmüş oturan Tayyip Efendi’den cesaret alarak – Gazi Babamıza lanet okudu. Yalan bir metin üzerinden içlerindeki fesada kılıf uydurarak cüret ettikleri bu hadsizlikten geri dönmesi, tükürdüğünü yerlere eğile eğile yalaması ise çok sürmedi. İki gün geçmeden Ahmet Hakan’a şunları söylemiş büyük alim Erbaş, “Geçmişi değil, bundan sonrasını kastettim. ‘Uğramıştır’ demedim, ‘Çiğnerse lanete uğrar’ dedim. Atatürk 82 sene önce vefat etti. Vefat eden insanlara dua edilir, beddua değil”… Alışageldiklerimizden bir özür metni… Onu demedim, bunu dedim. Ben aslında şunu kastettiydim vs. Ancak kısa ömürlü de olsa takdire şayan cesaretiyle Atatürk’e lanet okuyan bu büyük alim, yine de şu soruyu yanıtlamalı diye düşünüyorum: Öyle veya böyle, geçmişi kastettin veya kastetmedin, Atatürk’ü hedef aldın veya almadın… En nihayetinde “Vakıf malına dokunan lanete uğrar” ifadelerini kullandın. O halde BİSAV’a dokunanlar için hükmün nedir, pek kıymetli Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Erbaş? Açık açık yazalım; kurucuları arasında Ahmet Davutoğlu’nun da yer aldığı Bilim ve Sanat Vakfı’na Erdoğan’ın da dahli olduğunu bildiğimiz bir şekilde kayyım atanması, yani senin tabirinle “dokunulması” da dokunanların lanete uğraması için kafi midir? Sadece o da değil BİSAV’ın kurucusu olduğu İstanbul Şehir Üniversitesi önce hami üniversite olan Marmara Üniversitesi’ne devredildi, şimdiyse YOK! Bunların hepsi – şayet komik bir tesadüften ibaret değilse – Davutoğlu’nun arkadaşlarıyla beraber genel başkanlığını dahi yaptığı AKP’den istifa ederek Gelecek Partisi’ni kurmasının ardından yaşandı. Ben Ali Erbaş’ın samimiyetine bir anlık kefil olayım. Bu adamcağız İslam’ı içinde en derinliklerde yaşıyor, o bile yetmiyor ki, İslamcılık yapıyor. (Yoksa bir insan hangi akla hizmet İslamcılık yapar?) İşte bu denli kalpten inanan, böyle samimi bir mü’min; hani vakıf malına dokunan lanete uğrar ya, ondan ötürü Bilim ve Sanat Vakfı’na dokunulduğunu öğrendiği an “ALLAH BELANI VERSİN” demiştir elbet birilerine… Hatta daha da ileri gidip Erdoğan’a bir telefon açarak “Vakıf malına dokundun, Allah’ın laneti senin üzerinedir” bile demiş olabilir. Şimdilik o kadar kefil olamıyorum. Yine de bizzat Erbaş’ın ağzından duymak daha doğru olur: Sayın Erbaş, BİSAV’a dokunan Erdoğan lanete uğrar mı, uğramaz mı? A. Kutalmış Işık