Doğu Akdeniz'de Çekilen Şah: Türkiye-Libya Mutabakatı

TAKİP ET

27 Kasım'da Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükumeti arasında iki muhtıra imzalandı

27 Kasım’da Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükumeti arasında iki muhtıra imzalandı. ‘Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası’ ve ‘Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’. Doğu Akdeniz’de manevra kabiliyetini artırmayı hedefleyen Türk dış politikası vizyonu çerçevesinde yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat bölgesel dengeleri değiştirici muhteviyata sahip. Bölgede zengin hidrokarbon kaynaklarının keşfi ile beraber başlayan uluslararası işbirliği ve diplomatik süreçlere dâhil edilmeyen Doğu Akdeniz’in en uzun kara sınırına sahip ülkesi Türkiye, uluslararası hukuki içtihat ve teamüller çerçevesinde ‘hakça paylaşım’ ilkesine vurgu yaparak, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bölgedeki doğal kaynaklar üzerinde hak sahibi olduğunu uzun süredir dile getirmekte. Ancak Türkiye’yi göz ardı etmekte niyetli olan bölge ülkeleri ABD’nin desteği ile kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu çatısı altında kolektif bir yapılanma oluşturarak, Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin’in katılımıyla ortak inisiyatif oluşturdu. Türkiye ise karşı diplomatik hamle mahiyetinde, Libya ile ortak mutabakat imzalayarak Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının batı sınırlarının bir kısmını belirledi. Esas itibariyle, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin somut kazanımlar elde etmek niyetiyle attığı adımlarda en büyük rolü oynayan Türk Deniz Kuvvetleridir. Nitekim Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın kaleme aldığı ‘Libya Türkiye’nin Denizden Komşusudur’ ve ‘Sorular ve Cevaplar ile MEB Kavramı’ başlıklı kitaplarında Doğu Akdeniz’de Libya’nın önemine değinmiş, bu ülke ile yapılacak muhtemel bir Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasında Türkiye’nin elde edebileceği kazanımlardan bahsetmiş ve bu noktada kamuoyu oluşmasını sağlamıştır. Yaycı anlaşmanın önemini şöyle vurguluyor: ‘‘Türkiye ile Libya arasında sınırlandırılacak deniz yetki alanı şeridi, Yunanistan ile GKRY-Mısır arasında bir Türk kalkanı şeklinde durmaktadır. Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ile Yunanistan’ın GKRY ve Mısır ile GKRY’nin Libya ile MEB anlaşması yapmasının önü kesilmiş olacak. Ayrıca Doğu Akdeniz’de Türk MEB’inin batı sınırları belirlenmiş olacaktır.’’ Öte yandan kolektif bölgesel yapılanmalar dışında bırakılan Türkiye’nin attığı tek taraflı adımlarla yürüttüğü sondaj faaliyetleri çerçevesinde Deniz Kuvvetleri kesintisiz koruma sağlamış ve Türkiye’nin parsellediği bölgelerde deniz vasıtalarının gayri-hukuki sondaj faaliyeti yürütmesini engellemiştir. Söylemekte fayda var ki, Türkiye, Doğu Akdeniz gazının paylaşımı noktasında kurulan bölgesel işbirliği süreçlerinin dışında bırakılan tek Akdeniz ülkesi değildir; Türkiye ile birlikte Suriye ve Lübnan’da bu süreçlere dâhil edilmemiştir. Libya ile yaptığı mutabakat ile birlikte diplomatik ve hukuki çerçevede elini güçlendirmek suretiyle uluslararası arenada sesini de güçlendirmeye çabalayan Türkiye, bu ülkeler ile de aynı minvalde anlaşmalar yaparak Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na kolektif ve enternasyonal bir cevap geliştirebilir. [caption id="attachment_3829" align="alignnone" ] A-B: 2011 Türkiye-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anlaşması, C-D-E: Türkiye-Mısır Ana Karalar Ortay Hat, E-F: 2019 Türkiye-Libya Anlaşması[/caption] Libya ile yapılan mutabakatın korunarak uluslararası anlaşma hüviyeti kazanması ve Türkiye’nin bu mutabakattan elde edebileceği muhtemel kazanımlar, Trablus hükumetinin akıbetine bağlanmış durumda. Mevcut durumda Türkiye’den Trablus hükumetine silah satışı, silah hibesi yapılmakta aynı zamanda istihbarat ve teknik destekte verilmekte. Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Rusya gibi ülkelerin desteğini arkasına alan ve Libya’nın büyük kısmında kontrolü sağlamış olan Halife Hafter güçleri karşısında Türkiye ve Katar’ın desteği ile savaşan Trablus hükumeti idaresindeki askeri birliklere merkeziyetçilik ve askeri disiplin kazandırılması yüksek öneme sahip. Trablus hükumetinin uluslararası alanda tanınmış resmi hükumet olmasına rağmen, halife Hafter’in elde ettiği dış destek, yabancı hükumetlerle yaptığı resmi görüşmeler ve Moskova’da Putin tarafından ağırlanması resmi hükumet meselesinin çok kısa sürede değişebileceğinin bir göstergesi. Halife Hafter karşısında, Trablus hükumetinin askeri zafer kazanmasını kesinleştirmek için Trablus’un devlet ve ordu yapısındaki derebeyliği düzenine son verilerek düzenli ve disiplinli ordu oluşturulmalı. Ama görünen o ki Libya hükumetinin kesin zafer elde edebilmesi için Libya birliklerinin sevk-idaresi ve genel taktiklerinin TSK’ya bırakılması ve hatta Türkiye’nin Libya’ya havadan ve denizden ateş desteği sağlaması dahi gerekebilir. Ancak böyle bir durumda Mısır ve BAE güçlerinin bölgeye intikali ve bu ülkeler ile çatışma olasılığı göz önüne alınırsa, mevcut durumda bu yaklaşım ihtimal dışı görünüyor. Son yıllarda kapsamlı ve etkili dış politika üretemeyen Türkiye zamansız ve plansız, son dakikada şah çekerek sonu getirilemeyecek ve yetersiz hamleler yaparak bölgesel dış politikasının gittikçe komplike bir hal almasına sebep oldu. General Hafter’e artan dış destek ile birlikte Tobruk hükümetinin muhtemel zaferi söz konusu olursa, Hafter ile orta yol bulunamayacak ve Türkiye Libya kaybedecektir. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de izlenen politikaların boşa çıkma ihtimali mevcut. Netice itibariyle General Hafter ile el altından da olsa görüşme ihtimali değerlendirilmeli ve tüm sonu gelmez yatırım Libya hükumetine yapılmamalıdır. Aksi taktirde geçici ve yetersiz hamleler kazanım sağlamayacağı gibi prestij kaybına sebep olacaktır.