Dr. Rıza Nur Meselesi

TAKİP ET

Türk milliyetçiliğini devlet ideolojisi haline getirmiş, Türk tarihi ve dilini araştırıp toplum ve kültür hayatında egemen kılmak için olağanüstü bir gayret sarf etmiş Mustafa Kemal Atatürk'ten kendine Ülkücüyüm, Türkçüyüm, Türk Milliyetçisiyim diyen kesimden bazı insanların nefret etmesi fevkalade hayret vericidir

Türk milliyetçiliğini devlet ideolojisi haline getirmiş, Türk tarihi ve dilini araştırıp toplum ve kültür hayatında egemen kılmak için olağanüstü bir gayret sarf etmiş Mustafa Kemal Atatürk’ten kendine Ülkücüyüm, Türkçüyüm, Türk Milliyetçisiyim diyen kesimden bazı insanların nefret etmesi fevkalade hayret vericidir. Tarihi sürece baktığımızda Türkçülüğün ve Türk milliyetçiliğinin iğdiş edilerek, siyasi İslam ile sarmalanıp asimile edilmesi siyaseti 2. Dünya savaşı sonrası oluşturulan komünizm ile mücadele politikaları çerçevesinde uygulamaya konulan yeşil kuşak projesinin ana stratejisidir. Bu strateji ilk olarak 1944 Tabutluk Vakası ile başlamıştır.  Türkçülük ırkçılık olarak nitelenerek kötülenmiş, 3 Mayıs 1944 Türkçülük davasında tanınmış ne kadar Türk milliyetçisi varsa toplanmış ve hapislere tıkılmıştı. Yargılama sonucunda Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal çeşitli cezalara çarptırılmışlardı. Türkçü aydın ve siyasilerin yargılanması ve mahkum edilmesi  sonrasında milliyetçi hareket adeta makas değiştirmiş ve zaman içinde seküler kimliği reddeden, Ülkücülük adı altında siyasi İslam ile harmanlanmış yeni bir ideoloji ön plana çıkmıştır. Bu süreçte Türk Milliyetçileri nezdinde Türkçülük ideolojisini Türk Devletine egemen kılan Mustafa Kemal Atatürk’ün kötülenmesi, adeta şeytanileştirilmesi ve ona duyulan sevgi, saygı ve sempatinin yok edilmesi için son derecede planlı, programlı bir dedikodu mekanizması çalıştırılmıştır. İşte Dr. Rıza Nur ve onun tarafından yazıldığı iddia edilen “Hayat ve Hatıratım” isimli anılar bu propaganda mekanizmasının en önemli parçalarından biridir. Hiçbir başkaca tanıklığa ya da yazılı delile dayanmayan bu anılar gençlere mutlak doğru ve gerçek olarak takdim edilmiştir. Bilmeyenler için Rıza Nur'un kim olduğunu kısaca yazayım. Asıl mesleği tıp doktorluğudur, gençliğinden itibaren siyasetin içerisinde olmuş, İstiklâl Savaşı senelerinde Ankara Hükümeti'nin bakanlıklarında bulunmuş; önce Moskova, ardından da Lozan Anlaşması'nı imzalayan heyetlerde yer almış, cumhuriyetin ilânından sonra Fransa'ya yerleşmiş, burada akademik yayınlar yapmasının yanı sıra hatıralarını da yazmış, Atatürk'ün vefatından sonra memlekete dönmüş ve dört sene daha yaşamıştır. Rıza Nur Türkçü Turancı görüntü veren bir siyasetçidir, Atatürk ile öyle derin ideolojik ihtilafları da yoktur. Bilindiği kadarıyla Rıza Nur morfin bağımlısı olan eşinin sağlık sorunları nedeniyle yurt dışına gitmiştir. Rıza Nur tarafından yazıldığı iddia edilen anılar mikro film olarak İngiliz İstihbaratınca Kadir Mısıroğluna verilmiş ve onun tarafından basılarak dağıtılmıştır. Rıza Nur’un, anılarını 1935 yılında Londra’da bulunan British Museum’a “1960 yılına kadar yayınlanmamak kaydıyla” verdiği iddia edilmektedir. (Bu iddia British Museum tarafından bugüne kadar doğrulanmamıştır.) Kadir Mısıroğlu “1968 senesinde Cağaloğlu’ndaki Vilâyet Han’ın ahbâbım olan sâhibinin teşvikiyle Beyaz Saray’ı (işhanı) terk edip Cağaloğlu’na yerleştim. Burada diğer eserlerimi telif ederken elime Rıza Nur’un British Museum’a koyduğu hatıralarının mikrofilmi geçti. O’nu hayâli “Altındağ Yayınevi” adıyla yayınladım” demektedir. Bu kitap yasaklandı lakin 92’de tekrar basıldı ve bu sefer yayına hazırlayan editör de Abdurrahman Dilipak’tı. 1- Bu anılar kitabı ile ilgili ilk söyleyeceğim şey bu hatıraların Rıza Nur'a ait olup olmadığının araştırılmasının gerekliliğidir. Eğer gerçekten varsa, British Museum'daki metin ile Rıza Nur'un orijinal el yazılarının, karşılaştırılması lazımdır. Bu yazılanların ne kadarı Rıza Nur'a aittir, ne kadarı İngiliz İstihbaratı ya da başkaları tarafından yazılmıştır, bir tahrifat var mı yok mu sorgulanmalıdır? İddiaya göre Rıza Nur’un hatıraları 3 nüshadan oluşuyor. İlk nüshanın, 4 Haziran 1935’de British Museum’a bizzat kendisi tarafından verildiği iddia ediliyor. Diğer nüshadan biri Fransa Ulusal Kütüphanesi’nde, diğeri ise Hollanda Leiden Üniversitesi kütüphanesinde deniliyor ( ben online olarak kütüphanenin kataloğuna baktım böyle bir kitap yok) ancak Fransa Ulusal Kütüphanesi’ne verilen nüshayla ilgili ilginç bir detay var. Nur’un ölüm tarihi 8 Eylül 1942. Hatıratın teslim tarihi ise 28 Şubat 1949. 1800 sayfalık hatıranın teslim eden kişi kısmında Fransızca olarak ‘anonim’ ifadesi yer alıyor. 2- İkinci cevap bulmamız gereken soru ise bu hatıraları gerçekten Rıza Nur yazdıysa bunları yazarken akıl sağlığı ve şuuru yerinde miydi sorusudur. Bu çerçevede Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı, Doktor Hasan Behçet Tokol, anılar üzerinde birkaç ay incelemede bulunduktan sonra "bu adamda galiba bir koğuş hastaya yetecek kadar rahatsızlık var'' demiştir. ''Hastalığı hakkındaki teshişim, çok kısa bir ifade ile şudur: Psikopatik bir zemin üzerinde paranoit reaksiyon. Yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu" diyerek teşhisini açıklamıştır. 3- Üçüncü ve asıl önemli önemli soru ise, Rıza Nur gerçekte kabinedeki İngiliz ya da başka bir devletin ajanı olabilir mi, sorusu olmalıdır. Rıza Nur’un, İngiliz ajanı olma olasılığı ilk kez Amerika / Kentucky Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Tarihi öğretim üyesi Prof. Robert Olson gündeme getirir. Türkçe’ye “Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı” ismiyle tercüme edilen kitabında, İngiliz Genelkurmay Başkanlığı hava arşivleri kütüphanesinde yaptığı bir araştırmadan söz eder.  Bu raporlarda "7 Ekim 1924 - 21 Ocak 1925” tarihli hava bakanlığı istihbarat bilgileri aktarılır. Bu raporlarda "Türkiye'de bakanlık yapmış ve 1925 senesinden sonra eski bakan sıfatını almış bir ajanın adı geçmektedir. Bu ajan içindeki konuşmaları ya da aldığı havadisleri, İngiliz gizli servisine rapor etmektedir. İşaret edilen kişi Rıza Nur’dur. Çünkü hem bakanlık yapmış ve hem de 1925'de bakanlıktan ayrılmış olarak Rıza Nur'dan başka bir kişi yoktur. Salahi Sonyel’in yayınladığı Gizli İngiliz Belgelerinde ise Dr. Rıza Nur için ‘Rus Ajanı’ kaydı vardır. Konu geçmişte kalmış bir vaka değildir, bugünü ve bugünün siyasetini hala etkilemektedir bence de bu yüzden önemlidir. Bana sorarsanız; Türkçülüğü ile tanınan bir siyasetçinin anılarını British Museum’a bırakması zaten başlı başına şüphe uyandıracak çelişkili bir eylemdir. Diğer yandan madem bu anılardaki bilgiler doğruydu neden yurt dışındayken ve Atatürk sağken siyasi sonuçlar doğurabilecek zamanda bu anıları yayınlamadı? Neden kendi dahil herkes ölüp tanıklıklar ortadan kalktıktan sonra yayınlansın dedi? Bu iddialarda en küçük bir doğruluk payı olsaydı Rıza Nur’un iddialarını destekleyen başkaca tanıklıklar, delil ya da belgeler olması gerekmez miydi? Sonuç olarak Rıza Nur konusunda benim düşüncem; eğer bu anıları gerçekten yazdıysa, herhangi bir tahrifat ekleme ya da çıkarma yoksa tam manası ile ahlaksız, şerefsiz ve namert bir adamdır! Şerefli olan bir insan doğru bildiğini, gerçek olduğunu düşündüklerini zamanında çıkar mertçe açıklar, failler ile yüzleşir, yaşayan insanlara kendini savunma hakkı verir. Mert bir insan herkes öldükten sonra ortaya dökülecek, kimseye kendini savunma imkanı vermeyecek çirkef seviyesinde dedikodular yapmaz. Bu dedikoduları yayarak Türk Milliyetçisi gençlerin zihnini iğfal eden kişi ve kurumlara, bunlara itibar ederek önem veren zevata ise Türk milletinin ve Türkçülüğün düşmanı, istihbarat servislerinin değirmenine su taşıdıklarının bilincinde olup olmadıklarını sormak gerekir. Murat Özbülbül

1944 Irkçılık-Turancılık Davası British Museum Kadir Mısıroğlu Mustafa Kemal Atatürk Rıza Nur Türk Milliyetçiliği Türkçülük