Emperyalizm ve Kapitalizme İnat Aşı Yaptırmıyoruz

TAKİP ET

Hani bir söz vardı ya televizyonun önemini vurgulamak için söylenen; 'bir gün herkes on dakikalığına dahi olsa ünlü olacak' diye

Hani bir söz vardı ya televizyonun önemini vurgulamak için söylenen; ”bir gün herkes on dakikalığına dahi olsa ünlü olacak” diye. Korkarım ki sosyal medya bu süreyi bile epeyce kısaltmış durumda. Gün olmuyor ki “özgür tartışma hakkı“ adına akıl, mantık ve etik sınırlarını zorlayan bir yığın safsata teori kılığına sokulmuş halde gündemin başköşesine oturtulmasın. “Malumunuz efendim, artık başımıza gelen her şeyin asıl nedenlerini keşfetmiş bir halkız” demek isterdim ama üzgünüm. Biz de keşfetmek, araştırmak, düşünmek gibi insanı maazallah “yanlış yollara” sürükleyen kötü adetler söz konusu değildir. Çok şükür ki günün yirmi dört saati tüm meşgalesi bize “kumpas kurmak ve hayatımızı kurgulamak” olan ikiz şeytanları biliyoruz: Kapitalizm ve Emperyalizm. Bu şeytanlar aslında siyam ikizleri gibidirler; bunların varlığını her gün bize hatırlatan bir yığın değişik renkte şeytan taşlayıcımız var. Nerede ise kapitalistler yemek yiyorlar biz yemeyelim, emperyalistler nefes alıyorlar biz almayalım noktasındayız. Ömrümüz bu şeytanların tuzağına düşmeme mücadelesi ile geçtiğinden bilim, film, sanat, spor gibi alanlara da harcayacak zaman bulamayız. Şaka, şamata bir yana; gerçeklik duygusunu her geçen gün kaybediyoruz hatta birçoğumuz kaybetti bile. Sağımız solumuz, önümüz arkamız komplo ve komplocu iblislerin oyunlarını keşfetmiş olmakla övünen Don Kişotlarla dolu. Gerçi sevgili şövalyemiz bu post-insan diyebileceğimiz nevzuhur tiplerden daha gerçekçi idi ki; bunlara benzeterek aziz hatırasına asla saygısızlık etmek istemem. Kültür kodlarımızdan hareket edersek; çocukluk günlerimizden başlayarak hepimizin benliğine kazınmıştır, “hayır ve şer Allah’tandır” inancı. Oysa pratikte her zaman “hayır“ bizim kendi eylemlerimizden “şer“ ise “Allah’tan gelen” olarak algılanmış, çoğu defa kendi akılsızlığımızın faturasını yaratana kesmiş ve bundan rahatsızlık duymadan yaşayagelmişizdir. Bu zihinsel alışkanlıklarımızın üzerine komplo teorileri o kadar güzel oturuyor ki: İyi olan her şey bizden, bütün kötülükler “dış güç(ler)den”, ”şeytan”dan, “emperyalizm”den, “kapitalizm”den. Konunun niteliğine göre şeytanın adı değişir ama her zaman dışsal bir odaklanma ile işi şeytana bağlarız. Olayları anlamak için yanlış sorular sorarak yola çıktığımızdan olmalı; vardığımız sonuçlar her zaman yanlış olmaya mahkûmdur. “Yanlış sorulara doğru cevaplar verilemez” denilmiştir haklı olarak. Bir toplumsal hadise oluyor ya da ekonomik bir kriz patlak veriyor sorduğumuz soru; “KİM YAPTI BUNU BİZE”. Oysa akılcı bir toplumda sorulacak soru bellidir; “Tüm bunlar NASIL/NEDEN OLDU”. Biz hala, dünyanın bu kadar karmaşık ve bütün insani sistemlerin iç içe geçtiği bir dönemde yüce(ilahi) kudret sahibi bir kişi ya da kişilerin bütün insanları koyun güder gibi güdecek komploları rahatça kurup uygulayabileceğine inanıyoruz. Kolonyalizm ve ardından gelen emperyalizm çağında o güne kadar sahip olduğu insan ve insanlık kavrayışının herhangi bir yerine oturtamadığı “Avrupalı sömürgecilere” inandığı Tanrı’nın niteliklerini yükleyen “eski dünyanın” geleneksel insanlarının kafa yapısı ile; bugün aynı Avrupalıyı bizim gibi bir insan olmaktan çıkarıp adeta ilahi güç sahibi varlıklar olarak değerlendiriyoruz. Zahmet edip anlamaya çalışmadığımız, mücadele etmeyi yüreğimizin yemediği, oyunun kuralları ile oynamak ağır geldiğinden olmalı, kendi yarattığımız bu yeni canavara aciz bir tavırla ya boyun eğiyoruz ya da akıl dışı tepkiler üretiyoruz. Boyun eğme meselesinin siyasi sonuçlarını başka yazılarımda işleyeceğim ama asıl konumuz akıl dışı tepkilere güncel örnek olarak aşı ve ilaç tartışmalarının sonuçlarına dikkat çekmek. İsmini anmaya bile değmez bir “araştırmacı gazeteci” ki; birkaç yıl öncesinde herkesi “Sabetay ve Yahudi yapmak”la bilinir, ilaç sektörünün bizim sağlığımızla nasıl oynadığı ve aşıların bile nasıl tartışılır olduğuna dair yazdığı yazılar ve kitapla toplumsal paranoyayı tetikleyerek birçok insanın çocuklarını aşı yaptırmamasına sebep oldu. Kamu sağlığı bu “her şeyi bilen allame kılıklı“ şarlatanlar tarafından ciddi anlamda tehdit altında. Twitter ve sosyal medyadaki tartışmaları takip ettiğimizde tıp adamları, hekimler bir tür “koca karı tıbbı” refleksi ile güçlü bir şekilde yaygınlaşan bu “ laik/çağdaş” kisveli hurafe salgını ile baş etmekte neredeyse çaresizler. Birçok doktor çıkışı, geyik muhabbeti yapmakta buluyor ister istemez. Eh haksız sayılmazlar yani, altı yıl tıp eğitimi al ardından TUS sınavları/ihtisas, akademik kariyer… Gel bir ömür dirsek çürüt, hoca ol, hekim yetiştir, hasta bak… Kısaca, ömrün insanları daha sağlıklı yaşatmak için mücadele etmekle geçsin; bir gün “her alanda uzman” ve özellikle “gizli komploları keşfetmekte pek mahir“ bir gazeteci çıksın senin aslında insanları sürekli olarak “hasta etmekle ayakta duran kapitalist ilaç endüstrisinin bir hizmetkarı” olduğunu söylesin. Ve insanlar senin uyarılarını bırakıp sağlık ocaklarında çocuklarına temel aşıları yaptırmayı reddetsinler. İnsanlar; her konuda allame ve bundan dolayı her konuyu en ayrıntısına kadar tartışmayı hak olarak gören birkaç şarlatanın körüklediği “emperyalist ve kapitalist” vehmedilmiş şeytanlarla mücadele adına çocuklarını gelecekte sakat kalma ve ölümle sonuçlanma ihtimali yüksek bir hayata mahkum etsinler. “Gerçek bilim ve aydınlanma“, “kapitalizm ve emperyalizmle mücadele”, “Rothschild ve Rockefeller ailelerine para kazandırmama“ adına çocuklarını ölüme yatırsınlar. Zor iş tıp adamı olmak; hekim olmak zor iş… Ülkemiz -burada uzun uzun tartışmak bu yazını sınırlarını aşacak- bir sistem değişimi ve buna bağlı olarak bütün kurumlarda ortaya çıkan karar alma zafiyetleri yaşıyor. Tüm kurumlar değişik çevrelerin itibarsızlaştırma saldırıları altında. Şimdi de sistemsel sorunların ağırlaşmasının yarattığı hoşnutsuzluğa dayanarak sağlık alanında körüklenen bu paranoyaları büyüten kara propagandalarla toplum sağlığı tehdit ediliyor. Birisi ya da birileri Türk milletini biyolojik kırımdan geçirmeyi amaçlayan bir komplo kursa her halde “gazeteci olarak ben bunu tartışırım” hadsizliği ile (sanki ilaç ve tıp alanının uzmanıymışçasına) tutumunu sureti haktan görünerek haklılaştırmaya çalışan bir şarlatan(lar)ı görevlendirirlerdi. Cumhuriyet hekimlerinin kahramanca, fedakârca mücadelelerle yendiği sıtma, kızamık, tifo, grip, verem gibi hastalıklar ve basit soğuk algınlıkları nedeniyle insanlarımızın  gün görmeden ölüp gittiği yüzyıl öncesine döndürmek istese “emperyalizm şeytanı”, en temizinden böyle bir tezgâh kurardı. Birtakım paranoya tellalları para kazanıp, sefa sürsün diye bir halkın sağlığı tehlikeye atılamaz. Hiç kimsenin evlat katili olma hakkı yoktur. Dolayısı ile hükumetin temel aşıların yaptırılması konusunda ailelere kesinlikle inisiyatif tanımaması, bunu yasal sonuçları olan bir zorunluluk haline getirmesi gerekir. Sosyal medyada bazı hekimler yana yakıla sayıları her geçen gün artan aileleri ikna edemediklerini vurgulayarak, “aşı yaptırmamakta direnen çocukların ailelerini not alıyorum. İleride bu çocukların başına ağır hastalıklar geldiğinde yasal olarak hesabını sormak için“ diye yazıyorlar. Herkes ve her konu tartışılabilir elbet, ilaç sanayisi ve sağlık alanı da dahil. Şeytan taşlama yöntemi ile değil bilimsel ehliyetle yapılmak şartıyla tabii ki... Öyle bir dilleri var ki bu şarlatanların; sanki ilaç üreticileri ve tıp adamları insanları sürekli olarak hastalandırmak için çalışan kötü ve sinsi komplocularmış. Sağlığımızı emanet ettiğimiz kişi ve kuruluşları itibarsızlaştırarak bu konuları tartışamazsınız. Bu alçaklıktır, ahlaksızlıktır! O vakit size sorarlar; bu kapitalistlerin dayattığı modern tıp gelişmeden önce insanlığın ortalama ömrü kaç yıldı, şimdi kaç yıl? Türk halkının ortalama yaşam süresinin artması mı sizlere battı da oluşturduğunuz paranoyalarla insanlarımızı hasta ve sakat bırakacak erken yaşta ölüme sürükleyecek tavırlar almaya yönlendiriyorsunuz. Son olarak şunu ifade etmek gerekir; eskiden insanlar çaresizlikten yüzlerce yıllık pratiklerden edindikleri yöntemleri kullanıyorlardı. Amaçları insanı yaşatmaktı. Bugün “geleneksel tıp”, ”başka tıp ekolleri” diye ortada dolaşan bu şarlatanların bazıları “nebevi tıp“ diyerek sanki Peygamberimiz döneminde bugünkü tıbbi bilgi varmış da dinimiz onu reddetmiş gibi safsataları geçim kapısı yapıyorlar. Bunlar daha çok sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamayan en alttakiler diyebileceğimiz yoksulluk döngüsünden çıkamamış insanlarımızın dini duygularını sömürüyorlar. Ama Allah'tan ki bu taife aşılara karşı bir tutum içinde değil. Her şeyi bilen allame yeni şarlatanların müritleri ise son derce “laik-çağdaş-şüpheci-sorgulayan“ orta sınıf insanlar. Bunlara göre başımıza gelen her şeyin sebebi “kapitalistler emperyalistler”. Hatta utanmasalar; ”evet, aşılar insanın ömrünü uzattı çünkü kapitalistler dayanıklı sömürülecek emek kaynağına ihtiyaç duyuyorlardı“ diyecekler. Bu kafaya göre bir insan zengin, sermaye sahibi ise mutlaka kendi çıkarı için düşünür ve insanlığın genel yararı için bir şey düşünmez çünkü her zaman kar güdüsünün kölesidir. Yazıyı daha fazla uzatmadan bu mantık biçimine sahip olanlara söyleyeceğim şudur: Çok istiyorsanız kapitalistler tarafından daha fazla “sömürülmemek” için intihar edebilirsiniz, yapmayın desem de dinlemeyeceğinizden, yaparsanız yolunuz açık olsun şimdiden. Ama çocuklarınıza kıymaya hakkınız yoktur. O çocuklar, birkaç şarlatanın şematik lafazanlıklarını inanç haline getirerek sağlıkları ile “alternatif tıp” deneyleri yapacağınız deney fareleriniz değil. Sureti haktan görünerek evlat katili olma hakkınız yoktur. Aklınızı başınıza devşirin. Kıymetli bir akademisyen dostumun bana gönderdiği bir şiiri paylaşmak istiyorum. Aşısız sağlıksız o doğal ortamda yoksul köylünün ne durumda olduğunu ve “kapitalistlerin çıkarına hizmet eden modern tıbbın” çaresizliğe nasıl derman olduğunu herkes bir defa daha görsün. Sivrisinek Destanı Fakir fukaralar elbirlik edek Gelin beş on tane mezar kazalım Çeltik arkın’ başladılar geliyor Gelin beş on tane mezar kazalım Bu iş gayet yakın zannetmen ırak Çeltik ekilirse el tutmaz kürek Eninde sonunda bizlere gerek Gelin beş on tane mezar kazalım Fukaranın zaten kötü bahtı var Zenginlerin cibinliği tahtı var Sivrisineğin bize ahdı var Gelin beş on tane mezar kazalım Vakti müsaitler yaylaya göçün Sivrisinek var ha gözünüz’ açın Durman arkadaşlar çocuklar için Gelin beş on tane mezar kazalım Sivrisinek dermanımız’ almadan Yerler yumşak kurağını bulmadan İşin gücün firavunu gelmeden Gelin beş on tane mezar kazalım Kiminiz bel alın kiminiz kürek Bu iş bize ait hazırlık görek Komşu köylere de hep haber verek Gelin beş on tane mezar kazalım Yarın heyet gelir verilir emir Bu sahanın yeri yolsuz mu denir Fakir fukaranın çocuğu ölür Gelin beş on tane mezar kazalım O sahada sivrisinek beslenir Uslanmayan fukaralar uslanır Beyaz kefen üzerine süslenir Gelin beş on tane mezar kazalım Ali Dilci der ki dinler mi aman Çeltikçinin kastı hepsinden yaman Ölüm muhakkaktır geldiği zaman Gelin beş on tane mezar kazalım Ali Dilci/Çukurova Yaşar Kemal tarafından derlenmiştir ve bu şiiri ilk kez “Kasaba Politikacıları” başlıklı yazısı içerisinde yayımlamıştır. Sarı Defterdekiler: Folklor Derlemeleri, Yaşar Kemal, Birinci Basım, s. 143-144. Twitter: @kurtbasfaruk