Gelecek Geliyor

TAKİP ET

Bugün bizim neslimiz kapıları henüz aralanan yepyeni ve çok heyecan verici bir dünyanın eşiğinde bekliyor

Bugün bizim neslimiz kapıları henüz aralanan yepyeni ve çok heyecan verici bir dünyanın eşiğinde bekliyor. Bu yeni dünya alıştığımız, kanıksadığımız eski dünyadan çok ama çok farklı olacak. Yaşamımız, üretim biçimimiz, tüketim kalıplarımız, ahlak, inanç, siyaset, ekonomi dünyamız hızla, kökten ve son derecede radikal bir şekilde değişecek. Kimileri adım atıp bu eşikten geçecek, kimilerinin ise kapı suratına kapanacak.

Sadece teknolojik değişimlerden de bahsetmiyorum insani ve sosyal ilişkilerimiz de kökten değişecek, yeniden yapılanacak yeni, yepyeni bir toplumsal yapı hızla ortaya çıkacak.

Son bilimsel keşifler ışığında evrenin, varoluşun ve hatta doğa yasalarının dahi yeniden yorumlanacağı ve anlamlandırılacağı bir döneme girmekteyiz. Bunun sonucunda etrafımızdaki fenomenleri anlama ve anlamlandırma yöntemimiz dahi değişecek.

Bu büyük değişim dalgası ile BİLGİ ÇAĞI’nın kapıları açılacak, bu değişim dalgası muhakkak ki yeni bir toplumsal yapı, yeni güç dengeleri, yeni toplumsal uzlaşılar ve yahut da kavgalar yaratacaktır.

Her toplumun aydını kendi milletini bu büyük değişime hazırlamalıdır, bizde eğer milletimizin menfaatlerini korumak istiyorsak, milletimizi gelen bu büyük değişim dalgasına hazırlamalıyız.

Ne yazık ki epeyce uzun bir süredir Türk milliyetçileri geçmişin kavgalarını didiklemekten geleceğin kavgalarına hazırlanmaya fırsat bulamıyor!

Oysa geçmiş; iyisiyle kötüsüyle, kazancı ya da kaybıyla geçmiştir değiştiremeyiz, geçmişte yaşamamak, geçmişe takılıp kalmamak lazım. Yaşananlardan ders almadığımız müddetçe de geçmişin bu günümüze ya da geleceğimize hiç bir faydası olmaz. Geçmişi değiştiremeyiz ama geleceği inşa edebiliriz.

Unutmamamız lazımdır ki milliyetçilik esas olarak geçmişi tartışmaya değil, geleceği inşa etmeye yönelik çağdaş bir ideolojidir.

Milliyetçilik en temelde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasını savunan dünya görüşüdür.

Egemenliğin millete ait olması demek toplumu yönetecek kararların millet tarafından alınması, kanunların millet tarafından yapılması, kuralların millet tarafından konulması demektir. Egemenliğin millete ait olması demek milleti yönetecek kişilerin milletin fertleri arasından geçici bir süre için ve kısıtlı bir yetki ile millet tarafından seçilmesi ve gene millet tarafından denetlenmesi demektir.

Ancak ve ancak egemenliğin millete ait olduğu düzenlerde millet geleceği hakkında söz sahibi olabilir, geleceğini etkileyecek yahut da düzenleyecek kanun ve kararlarda hüküm koyabilir ve geleceği ile ilgili tedbirleri alabilir.

Bugün yaşanan bu devrimsel değişim sonucunda yeni bir dünya inşa ediliyorken bu dünyada Türk milleti olarak yerimizi almak, milletimizin menfaatleri ile hak ve hukukunu koruyabilmek çok önemli ve yaşamsaldır. Türk milleti olarak egemenliğimizi her türlü vesayetten ari, tam ve eksiksiz kullanabildiğimiz bir sistem inşa edemez isek geleceğimiz hakkında da söz sahibi olamayız. Türk milleti olarak geleceğimiz hakkında söz sahibi olamaz isek de kurulan yeni dünya düzeninde hak ettiğimiz yeri almamız, milletimizin hak ve menfaatlerini korumamız mümkün olmayacaktır.

Fazla zamanımız da yok, insanlık geçmişte tarım ve sanayi devrimi gibi iki büyük değişim yaşadı ve şimdide bilgi devriminin eşiğindeyiz ve lakin bu seferki değişim hepsinden daha derin, daha hızlı ve daha güçlü olacaktır. Bu değişimi yaşayabilen toplumlar ile yaşayamayan toplumlar arasındaki fark tanrılar ile insanlar arasındaki fark kadar büyük olacaktır.

Türk milliyetçilerinin tüm iktidar çabası ve düşünsel hedefi bilgi çağını yakalamak ve hatta Türk milletini bu devrime önderlik eden toplumlardan biri haline getirmek yönünde olmalıdır.

Bırakalım artık geçmişin kavgaları ve kısır tartışmaları ile vakit kaybetmeyi, gün bu gündür ya bu değişimi yakalayarak Türk milletinin geleceğin müreffeh, güçlü ve önder toplumlar arasında olmasını sağlayacağız yahut da oturup asimile olmasını seyredeceğiz.