Hariçten Gazel

TAKİP ET

Türk milliyetçilerinden bir ümidim, bir beklentim olmasa bu satırları yazmama genel kalmazdı

Türk milliyetçilerinden bir ümidim, bir beklentim olmasa bu satırları yazmama genel kalmazdı. Onlardan biri olmadığım halde önemsiyorum Türk Milliyetçilerini çünkü hâlâ, inatla. Yazının başlığı da bu yüzden “Hariçten Gazel”, dışarıda olduğumu, dışarıdan olduğumu bilerek yazıyorum bu satırları; sadece Murat Sökmenoğlu liste başı diye MHP’ye oy vermiş olmam yahut son genel seçimde İYİ Parti’ye oy vermiş olmam beni milliyetçi yapmıyor biliyorum. Ocağınıza gelmedim, çayınızı içmedim, tanıdığım kendini-milliyetçi-olarak-tanımlayan kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Siyasi düşüncemi sorarsanız karışık diyebilirim ancak, toplumsal alanda liberal, ekonomi konusunda arada serbest piyasacı, arada ilkel komünist, arada da ithal ikameci olabiliyorum. Bir o, bir bu partiye oy verebiliyorum, ANAP’la başlayıp CHP’ye kadar merkez yelpazenin her tarafına oy verdim. Milliyetçilerin bazı yönlerini sevmem, bazı yönlerinden kuşkulanırım, o yüzden hiç aralarına girmedim, başka bir siyasi oluşumda da fiilen rol almadım. Elimi hiçbir taşın altına sokmadım. Üyesi olacağım tek dernek de şimdilik Kendo Derneği. “Sen kimsin ki” sorusunun uzun ve ayrıntılı cevabı bu. Peki, neden milliyetçilerden bir şeyler bekliyorum? Çünkü evvela üzerinde yaşadığımız topraklardaki herkesi, milletin tümünü önemsediklerini, sevdiklerini görüyorum; bu sevginin ne kadarı gerçekçi, ne kadarı romantik onu isteyen tartışsın. Saniyen bir ülküleri, bir kızıl elmaları var ve bunun için organize olabiliyorlar, örgütlenebiliyorlar. Salisen aynı dili konuştuğumuz, aynı rüyayı gördüğümüz tüm Türkler için içleri titriyor, başka ülkelerde olsalar bile onları sevgiyle kucaklıyorlar (çıkar için değil). Ayrı düştüğümüz konular mesafemi korumama neden olsa da, ne kadar önemli olduklarını ve güçlerini ne kadar az kullandıklarını görüyorum. Şimdi gelelim gazele; Gerçekten de milliyetçi güç, bu ülkede gördüğüm en atıl güçlerden biri maalesef. Bir araya geldiklerinde, dergi çıkardıklarında, web sitesi kurduklarında, dernekleştiklerinde (aşırı genelleme yaparak söyleyeceğim) milliyetçilere milliyetçiliği anlatıyorlar hep (yahut bana öyle geliyor). Milliyetçi nedir, ne yer, ne içer, Türk milleti neden büyüktür, kime Türk denir, nasıl örgütlenmek gerekir, iktidara nasıl yürünür, milleti yüceltmek için ne yapmak gerekir… Çok güzel konuşuyorlar, çok tatlı laflar ediyorlar ama (1) kendileri dışında pek az kişiye ulaşabiliyorlar ve (2) sokaktaki Türk’ün hayatında pek az somut bir iyileşme sağlayabiliyorlar. Bunun nedeni otoriterliğe meyyal örgütlenme biçimi midir, inisiyatif almakta zorlanan bir halk olmamız mıdır, yoksa çok şey yapmak isteyip o çoklukta boğulmak mıdır bilmiyorum. Yahut rahmetli Günay Rodoplu’nun “kopuk düğmesini dikmek için bile devrimin gerçekleşmesini bekliyor” diye eleştirdiği solculardaki gibi bir ruh hali midir, onu da bilmiyorum (bir kısım okuyucu solcularla kıyaslandığı için buradan sonrasını okumayacak korkarım, oysa buraya kadar dayandınız, ha gayret!). Bildiğim/gördüğüm/umduğum şudur ki 21. yüzyıl ile birlikte siyaset yapma şekli de değişti/değişiyor/değişmeli. “Biz iktidara hazırlanalım, doktrinimiz sağlam, parti programımız vurucu olsun, iş başına gelince her şeyi çözeriz” düşüncesi ile iktidara gelmek şimdi artık pek mümkün değil, on seneye imkânsız olacak. Bugünden itibaren halka dokunmak lazım, milletle, sokaktaki adam ve kadına temas etmek lazım, onlara somut biçimde faydalı olmak lazım bana göre, biraz “demo” görmek istiyor herkes. Teorik konuşmaları azaltıp görünür, duyulur, hissedilir çalışmalar yapması lazım Türk milliyetçilerinin bana göre. Örnek ver derseniz, sizin kolayca ona katlayabileceğiniz on örnek sayabilirim hemen şimdi: Serada 1 liraya bile zor satılan taze fasulyenin büyük marketlerde 18 liradan satıldığını görmek, kooperatifleri desteklemek ve yeniden canlandırmak. Gerekirse Antalya’daki bir köyün malını daha adil fiyatlarla satın alıp Ankara’da, İstanbul’da veya Bursa’da ucuza satmak. Bunu geliştirmek ve kısa zamanda diğer köylere yaymak. Zamanla devasa bir e-pazaryerine dönüştürmek. Türk çocuğunun paltosuz okula gittiği bir köy okulu kalmayana kadar yardım etmek, bunları organize etmek. Siyasetten tamamen bağımsız bir yardım ağı kurmak ve daha da önemlisi onu sürekli ayakta tutmak. Aşçılık gibi, tesisatçılık gibi çabuk öğrenilip para kazandırabilecek meslek kurslarını bulmak, kurmak veya desteklemek. Herkesin ama özellikle gençlerin spora daha fazla erişimini sağlamak, spor kulüpleri kurmak ve burada madalyaya değil, katılımcı sayısına odaklanmak. Herkesin adliyeye düştüğü veya düşebildiği bu günler için bir avukat ağı kurmak. Çevreciliği solculara bırakmayacak, alternatif enerji kaynaklarını, iklim değişikliklerini tanıyan ve tanıtan oluşumlar kurmak veya bunlarda yer almak. Üniversite öğrencilerinin part-time çalışabileceği işyerlerini kataloglamak, işleri sınıflandırmak, çocuklara iş, işverenlere de geçici çalışan bulmak. Bunu yaparken de “bizim” çocuklara öncelik tanımamak. AKP’nin satmayı düşündüğü her türlü kurumu satın alıp kurtarabilecek ve yönetebilecek, sermayesi yüksek bir A.Ş. veya banka kurmak. Yüzlerce küçük haber/yorum sitesi kurmak yerine bir tane bağımsız haber ajansı kurmak. Milletin gerçek ve doğru habere ulaşmasını sağlamak. Köşe yazarı olmayan, ama haber de atlamayan bir haber sitesi. Alternatif bir istatistik sitesi oluşturmak. Gerçekçi biçimde enflasyonu, gelir dağılımını, işsizliği tespit edip duyurmak. Örnekler ne kadar uygun oldu bilmiyorum, eminim sizler daha iyilerini bulabilirsiniz. Ama kastım net biçimde anlaşılmıştır sanırım; yarın sabahtan itibaren yan komşu Ahmet amcanın hayatına dokunabilecek, ona umut verecek, somut hizmetler için milliyetçileri organize etmek. Gündemi değiştirmek, hatta domine etmek. “İktidarda değilken bu kadar faydalı olanlar, iktidara gelmeli” fikrini Uşak’taki teyzeye, Yozgat’taki amcaya, Aksaray’daki işsiz gence aşılamak. Türk’ün kim olduğunu anlatmaya ara verip göstermeye başlamak bence iyi bir fikir olabilir. (Bence) umut böyle güçlenecek, yeni liderler böyle fırsatlarla doğacak, katılımcı demokrasi böyle yeşerecek. Bunu başlatan neden Türk milliyetçileri olmasın?