Haydi Irkçılık Yapalım

TAKİP ET

Dünyayı esir alsın diye uğraşılan ne idüğü belirsiz, post-modern pespayelik, eline bir mühür almış, canı sıkıldıkça 'ırkçı!', 'cinsiyetçi!', 'faşist!' damgası vuruyor

Dünyayı esir alsın diye uğraşılan ne idüğü belirsiz, post-modern pespayelik, eline bir mühür almış, canı sıkıldıkça “ırkçı!”, “cinsiyetçi!”, “faşist!” damgası vuruyor. Hele neredeyse bütün dünyada mülteciler meselesi en önemli gündem başlıklarında tepede dururken, bu mühürdarlık meselelerin çözülmesini engellediği gibi, bir süre sonra muhatabını hakikaten “ırkçı”, “cinsiyetçi” ve “faşist” olmaya itiyor. Amerika’da Meksikalı göçmenlerden doğan rahatsızlığa, Avrupa’da özellikle Müslüman göçmenlerin yarattığı kültür çatışmasına vurgu yapan siyaset güçlenir, hatta çoğu zaman öncüsünü başkanlık, vekillik gibi makamlara taşırken, Yeni Zelanda’da dahi teröristleşip eylem düzenleyecek güce ulaşıyor. (Lütfen bakınız: Batı’nın Spazmı) Buna tepki olarak kucaklayıcı, tansiyonu düşürücü bir siyasetin doğması beklendiktir; Türkiye’deki muadili “Bin yıllık kardeşlik”, “etle tırnak olmuşuz”, “kız alıp kız vermişiz” söylemleridir. Ancak Batı’nın “ileriliği”, bu meselede de ileriye birkaç lüzumsuz adım atmasına sebep oluyor. Rahatsızlığı yaşayanların hassasiyetleri, gerekçeleri ve haklılık payları gözetilmiyor; bu “ırkçı” damgası da, suça göre ceza vermediğinizde karşınıza çıkacak tabloyu yaratıyor: Eğer bütün suçların cezası idam olursa, basit bir hırsızlık yapacak olan adam, silahlı soygun yapar, dükkan sahibini öldürür, karısına da tecavüz eder. Çünkü cezaları eşitlerseniz, bütün suç çeşitlerini yukarıya doğru taşırsınız. Sürekli bir “ırkçılık” suçlaması var ve bu insanları ırkçılığa itiyor dedik. Bu ırkçılık meselesini biraz deşmek lazım. Son günlerde zihnimde iki tür ırkçılık çeşidi beliriyor: Kategorik ırkçılık ve muvakkat ırkçılık. Kategorik ırkçılık basit, aşina olduğumuz, Nazi tipi ırkçılık. Irklar arasında ezeli, ebedi, kalıcı bir hiyerarşi var olduğunu tasavvur eden, ırkları kategorize edip bunun üzerinden söylem, eylem ve siyaset geliştiren ırkçılık. Bunun ne kadar aptalca olduğuna dair ilkokul son sınıf öğrencisi bir çocuk binlerce misal verebilir. Tartışmaya bile değmez. Fakat muvakkat ırkçılık başka. Muvakkat sözcüğünü özellikle seçtim. İngilizcede “geçici” ifadesini birkaç şekilde söyleyebilirsiniz, bunlardan ikisi “provisional” ve “temporary” sözcükleri. Bir ülkede “geçici hükumet” kurulduysa, mesela, bu “temporary” değil, “provisional” olur. Ancak dişinize implant takmadan önce doktor bir süreliğine idare edecek plastik bir şey taktıysa, bu “temporary”dir. Muvakkat, işte, provisional olanın değil, temporary olanın karşılığı: Muvakkat vakit ile akrabadır, temporary de “tempus”, yani “zaman” ile. Zaman kayıtlı geçiciliği temporary ifade eder, kalıcı olmak üzere teşkil edilen geçici yapıya ise provisional denir, ki bu ikinci sözcük Latince “hazırlık” sözcüğüyle akrabadır. Demek, provisional karşılığı da, ihzari olmalı. Geçici sözcüğü tek başına yeterli değil, en geniş haliyle geçiciliği ifade ederken, hatta ihzari ve muvakkat sözcüklerinin “nasıl geçicilikler” olduğunu anlatırken gerekli, ama nüansları vermek için kelime ithal etmek iyidir diyeyim ve bu sıkıcı paragrafı bitirip meramımı anlatmaya devam edeyim. Demek ki, muvakkat ırkçılık, “o anki” zaman diliminde, sair sebeplerden ötürü, ırki saiklerle bir kesime karşı tedbirlere başvurma taraftarlığı olarak açıklanabilir. Tehlikeli mi? Evet. Her an muvakkat değil de, ihzari olabilir mi? Mutlaka. Örneğin “beyaz adamın yükü”, bir büyüklenici, hatta alicenap tını altında, “yerli”yi beyaz adamın kalıcı, kategorik kölesi yapmaya hazırlanan bir ihzari ırkçılığın ifadesiydi, ama surette “şu an onlar geri, biz ileriyiz, onları ileri götürmek bizim görevimizdir” diyordu, muvakkat bir tını tutturuyordu. Ancak şu bilimsel bir hakikattir ki, bir toplumun kültürü, o toplumla beraber evrildiği gibi, toplumun evriminin yönünü de tayin eder. İki kültür göç sebebiyle etkileşime girince, çatışma kaçınılmazdır; bu anda bir kültürün diğerini beğenmemesi de normal ve beklendiktir. Üstelik bu iki yönlüdür: Avrupalı göçmeni ilkel, kaba, suça meyilli (…) bulurken, göçmen de Avrupalıyı mağrur, ruhsuz, kaba, geniş mezhepli (…) bulur. Böyle durumlarda, yani bir İskandinav ülkesine giden Afrikalı ve Asyalı mülteciler sebebiyle ülkenin ceza kanunları çeşitlenen suçları tespit ve ona uygun ceza vermede yetersiz kalıyorsa; yahut modernleşmesi akim kalmış olup son yediği darbeyle bir bir cumhuriyet kazanımlarını yitiren bir ülkeye, savaş ve yıkım görmüş, kolektif hafızasında modern tecrübelerden iz, bunlara dair bir arayış yahut talep bulunmayan milyonlarca insan geliyorsa… Bir tarafın diğerine “hadi ülkene dön!” demesi, ırkçılık mıdır? Neticede bir ırk saiki gözetildiği için (buradaki ırk, kafanızda canlandırdığınız saf ırk vs değil. Farklı soydan gelme şuuruna işaret ediyor) el cevap: Evet ırkçılıktır. Fakat her ırkçılık aynı değildir: Nasıl taammüden yahut taksirle adam öldürmek arasında fark varsa, hatta meşru müdafaa anında öldürmek fiili işlemek cinayete tekabül etmiyorsa, bu tür bir ırkçılık da kafanızda canlandırdığınız gibi şeytani değildir. Yukarıda ifade edildiği üzere, bu tür ırkçılık, muvakkat ırkçılıktır. Aynı düzlemde olmayan, zamanı ve mekanı aynı algılamayan iki kültür arasındaki uyuşmazlığın “geçici” olarak çözümü için birinin diğerini sepetlemesidir. Bu sepetleme, “aşağı” kabul edilen kültür mensuplarının “kendi imkanları” ile makul, makbul, muteber bir seviyeye erişmesinin de tek yoludur; eğer bu sepetleme gerçekleşmezse, hem doğal temayül bu olduğundan, hem de önüne gelene ırkçı derken ırkçı dediğinin neden böyle tepkiler verdiğini anlamayan ve buna neden olan mekanizmaya dair hiçbir tasarrufu olmayan anlayış yüzünden, muvakkat ırkçılık ihzari bir ırkçılığa, nihayetinde kategorik ırkçılığa dönüşür. Herhangi bir zaman diliminde “ileri” yahut “geri” toplumlardan söz edebiliriz. (Bu ileri, geri ölçüsünün ne olduğu tartışması bu yazının kapsamı dışında) İleri toplumların geri toplumlara “yerinde müdahale” hakkını kendinde görmesi hem objektif olarak hatalıdır, hem de pratikte yalnızca Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da gördüğümüz manzaraları yarattığı vakidir. Geri toplumların ileri toplumların “yerine” gitmesi ise, o toplumu “ileri” kılan mekanizmalara yabancı bir kültür taşınımı anlamına geldiğinden, hem ileri toplumu bozacak, hem geri toplumu gettoya hapsedecek, sömürüye açık bırakacaktır. Girişte değinilen post-modern pespayelik hakim olur ise, bu defa “tecavüzcüm sınır dışı edilmesin” diyen garabetlerin artmasına, nihayet o toplumun kendi ülkesini cehenneme çeviren mekanizmanın, cennet olarak görülen, ölüm göze alınarak kaçılan ülkenin cennetine getirilmesine, o ülkenin cehennemleşmesine sebep olacaktır. Öyle ya, ilk planda, bir toplumun ülkesi cehenneme döndü, diğerinin dönmediyse, tarih boyunca yapılan tercihler, hamleler ve bunların belirleyicisi olan kültür, bunda bir rol oynamıştır. Bir toplumun Bedri Rahmi deyimiyle otobüsü kaçırmış olmasında utanılacak bir şey yok, değindiğim gibi “kendi yerinde” otobüsü yaratmak için uğraşması gerekir ve buna milliyetçilik diyoruz. Ancak başkasının otobüsünü çalmaya çalışması, otobüsü “üreten” fabrikanın zarar edip kapanmasına, nihayetinde birkaç on yıl içinde ortada otobüs kalmamasına neden olacaktır. Öyleyse, yalnızca bu ölçekte ve bu amaçta kalmak kaydıyla, “Suriyeliler Suriye'ye”, “Eritreliler Eritre'ye”, “Meksikalılar Meksika'ya” sloganları, evet, teorik olarak ırkçılık kabul edilebilir ancak muvakkat bir ırkçılıktır ve muarızlarına nazaran hem daha gerçekçi hem daha şefkatli hem daha hümanisttir. M. Bahadırhan Dinçaslan

ABD amerika göçmen hümanizm ırkçılık kategorik ırkçılık meksika Mülteci muvakkat ırkçılık nazi Suriyeli