İrfan Nedir

TAKİP ET

Son zamanlarda birilerinin irfandan bahsettiğini duydunuz mu hiç? İrfan nedir diye tanımlamayı deneyen, irfandan bahseden birilerini okudunuz mu? Herkes ilim peşinde, İslamcı taife dışında irfan kelimesini ağzına alan yok, onlar kullandığı için de irfan ekstra sevimsiz, itici bir kelimeye dönüştü

Son zamanlarda birilerinin irfandan bahsettiğini duydunuz mu hiç? İrfan nedir diye tanımlamayı deneyen, irfandan bahseden birilerini okudunuz mu? Herkes ilim peşinde, İslamcı taife dışında irfan kelimesini ağzına alan yok, onlar kullandığı için de irfan ekstra sevimsiz, itici bir kelimeye dönüştü. Bir de Twitter ahalisi olur olmaz “Anadolu İrfanı” diye dalga geçiyor. Ömer Seyfettin’e atfedilen bir anekdot vardır ki benim bu konuya merak salmama neden oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ömer Seyfettin öğretmen arkadaşlarıyla ders arasında sohbet ederken biri “Duyduğuma göre Avusturya’dan vagonlar dolusu şeker geliyormuş” demiş. Dinleyenler de şeker yokluğundan dolayı çuval çuval şeker alma hesabını yapmaya koyulmuşlar. O ara odaya çay servisi yapan yaşlı bir hademe de duymuş aynı söylentiyi: “İnanmayın beyim” demiş, “şu harp sırasında Avusturya’dan şeker meker gelmez, şekerleri olsa kendileri kullanırlar!” Ömer Seyfettin ilim ile irfanı ayırmak için bu hikâyeyi anlatırmış, onca okumuş ilim sahibi adamın göremediği gerçeği okumamış ama irfan sahibi birinin gördüğünü söylermiş. Ne anladık peki bundan? İlim nedir az çok biliyoruz da irfanı bu hikâye sayesinde tanımlayabilir miyiz? Gelin basit bir yol izleyelim. Eğer bilgiyle, bilmekle ilgili ise irfan, bilgi nedir oradan başlayalım. Genel kabul görmüş tanımlara göre: Veri, kaydedilebilir somut gerçeklerdir. Örneğin Ahmet’in bu ay yaptığı toplam satış tutarı veridir. Enformasyon, verilerin belirli bir konu etrafında işlenmiş halidir. Örneğin Ahmet bu sene şirkette en çok satış yapan elemandır önermesi bir enformasyon içerir. O şirketteki herkesin satış rakamı verileri bir araya getirilir, bu veriler işlenir (burada karşılaştırılır), enformasyon oluşur. Bilgi, enformasyon haline dönüşmüş gerçeklerin analizi ve/veya sentezi ile elde edilen üst düzey gerçeklerin deney, tecrübe, yorum, analiz ve bağlam ile zenginleştirilmiş halidir. Örneğin Ahmet şirketin en başarılı satış elemanıdır önermesi bilgidir. Hem birçok yılın satış verileri, hem de başarı kriterleri belirlenir, veriler buna göre incelenir ve bilgi oluşur. Bu çok kaba genellemeleri ve tanımları doğru kabul edelim lütfen, yoksa ilerlemekte zorlanacağız. Bunlara bağlı olarak bugün kullandığımız anlamda Bilim (ilim?!) “somut verilerden oluşan bilgilere dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yolu, düzenli ve tutarlı bilgi” diye tanımlanmaktadır. Bilimi tanımlamakta zorlanmıyoruz gördüğünüz gibi, iki Google aramasıyla kafama yatan tanımları bir araya getirebiliyorum. İrfan da bir tür bilgiyi ele alıyor, sanırım. Tanımını ararsanız, Kubbealtı Lügati şöyle tarif ediyor: 1. Bilme, anlama, biliş, anlayış 2. Gerçeği anlama hususundaki güçlü seziş yeteneği, görgü ve sezişten gelen ruh uyanıklığı 3. Kültür Daha öznel, kısmen de olsa sezgilere dayanan, kesin olmayan, somut verilerle doğrulanamayan, kişiden kişiye aktarılamayan bir bilgi biçimi midir irfan? Bilime konu olamadığı, ölçülemediği, yazıyla aktarılamadığı için mi kenarda kalmış, değerini kaybetmiş, üzerinde pek düşünülmeyen ve yazılar yazılmayan bir üvey evlat mıdır? Yoksa aslında irfan nasıl anlamlandıracağımızı bilmediğimiz, sistemimiz içinde bir yere oturmayan bilgileri içine tıktığımız “Diğer” klasörü müdür, bir nevi çuval mıdır? Yukarıdaki örnekten gidelim. Ahmet maşallah iyi satış yapıyor, bunu öğrendik. Bu konuda bilgi sahibiyiz. Bu durumda ona ödül olarak en rahat çalışabileceği, şirkete ve kendisine en çok para kazandırabileceği müşteri portföyünü mü vermek doğru olur, yoksa kimsenin koparamadığı işleri koparsın diye zorlu müşterilere göndermek mi? Maaşını artırmak mı, prim tabanlı çalıştırmak mı? Yalnız kurt olmasına izin vermek mi, yoksa bir ekip kurmasına izin vermek, onları eğitmesini sağlamak ve başarısını sağlayan becerileri şirket kültürüne dâhil etmek mi? Ya da belki, çok ayıp ama, bir haltlar mı karıştırıyor diye hesaplarını denetlemek mi? Bilim bize bu soruların cevaplarını vermez tam olarak, müdürün (yönetici ya da direktör desem daha havalı olurdu sanki) irfanına bağlıdır bu durum. Ahmet bir nevi çarşı çakalı mı, yoksa bir başarı öyküsü mü, bunu sezmelidir müdür. Deneyimlerine, sezgilerine, insan sarraflığına güvenerek oturttuk onu oraya, ne yapacağımıza o karar versin! Benim irfan konusunda ilgimi çeken de tam olarak bu sanırım. Bir formülü yazılan, talimatnameye girebilen, el kitabında uyarı konusu olan; kısacası sistematik hale getirilen bilgi artık irfan olmaktan çıkıyor. Mesela eskiden “bu herifin gözü göz değil, buna dikkat edin” derse biri, bu tamamen cümleyi söyleyenin irfanına yorulurdu. Şimdi yalan makineleri var, psikolojik testler var, yalan söylediğinde göz bebeğinin yukarı ve sağa (ya da sola?) kaydığına dair istatistiksel veriler var. Artık birinin yalan söylediğine dair bilgi, irfanın konusu olmaktan çıktı. Görünen o ki, yirmi birinci yüzyılda sistematik bilginin konusu olan, rutinleştirilebilen, algoritması (ne kadar karışık olursa olsun) yazılmış olan her işi kademeli olarak yapay zeka uygulamalarına bırakacağız. Satışı, fiyatlandırmayı onlar yapacak, hedefleri verdiğinizde optimizasyonları onlar yapacak, yörünge hesaplarını onlar yapacak, maaş zamlarına onlar karar verecek, üretimi onlar devralacak, her iş günü birbirinin aynı olan HERKES yakında işsiz kalacak. İrfanın ne olduğunu bilmesek de irfanımız ile hayatta kalacağız. Bize ne kalacak peki? İcatlar yapmak… Hayal etmek… Sanatla uğraşmak… Uzayı keşfetmek…? Çok iyimsersiniz! Bize kalacak olan asıl işler sadece (i) kendisiyle ne yapacağımızı, nasıl kullanacağımızı bilmediğimiz bilgileri “kullanılır” hale getirmek, (ii) kendi uzamı dışındaki hiçbir şeyi düşünmeyen yapay zekanın göremediği büyük resmi görmek ve (iii) Kara Kuğuları tahmin etmek olacak. Haftaya: “İrfan öğretilebilir mi?” Erkin Çam