Kadın Mücadelesi Üzerine

TAKİP ET

Her zaman 'Sen mi değiştireceksin bu düzeni' diyenler olacaktır

Her zaman ‘Sen mi değiştireceksin bu düzeni’ diyenler olacaktır. Bu kimseler esasında değişimden korkanlardır, tahammülleri olmadığı gibi bu yolda ilerleyenleri durdurmayı, motivasyonlarını düşürmeyi kendilerine yol bellemişlerdir. Yaşandıkları dönemde büyük bir değişime sebebiyet vermeyeceği düşünülen eylemler, şu an yaşadığımız dünyanın temel taşlarını oluşturan öncüllere dönüşmüşlerdir. Bunun en çarpıcı, en hızlı örneği kadın mücadelesi meselesidir. Ancak öyledir ki, bu durum son yıllarda Türkiye’de bazı gruplarını tekeline geçmiş, kendi ideolojilerini kadın mücadelesi ile özdeşleştirip bunun dışında kalan her kesime kadın mücadelesinin karşısında bir rol biçmektedirler. Yaptığı her eylemi, üretimi bir şekilde bu hususa yarar sağlama amacı ile tasarlayan bir kadın olarak, bu algı yönetiminin dönüştürülmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Bu yazının amacı da tam olarak bununla ilgilidir. Öncelikle, bu bahsettiğim ideoloji sahiplerinin Türkiye’deki bütün bir kadın hareketini nasıl ele geçirdiğinden bahsetmek istiyorum. Birçok kadın derneği ismi görebilirsiniz, son yıllarda hepimizi yaralayan kadın cinayetlerinde sık sık karşımıza çıkan, öldürülen kadınların ailelerini her süreçte destekleyen, bazen kamuoyu yaratıp bütün bir mahkeme sonucunu etkileyebilecek güçte ve o denli büyük kitlelere hitap eden dernekler, platformlar… Hepsini zan altında bırakmak istemem, zaten böyle durumlarda canı yanan bir kişiyseniz karşınızdaki kişinin hangi ideolojiyi desteklediği zerre umurunuzda olmayacaktır. Bahsettiğim aşırılıktaki grupların en fazla yarar sağladığı konu da budur, kendine ses bulamamış büyük veya görece daha küçük meseleleri sahiplenirler, öylesine sahiplenirler ki karşıdaki mağdur, zaten kendini yalnız hissediyorken kendini otomatik olarak o grubun bir parçası olarak bulur. Burada eleştirmek istediğim mesele kesinlikle bu hareket değil, bu hareketi ne amaçla yaptığı aşikar olan gruplardır. Aslında bu benim açımdan bir özeleştiri gereksinimi de doğuruyor; biz, milliyetçi vatansever Türk gençleri olarak neden onlardan önce ülkemizin en derin yarası olan konuda bir araya gelip ortak bir ses yaratamıyoruz? Fikriyat açısından bu düşünceye sahip olan ülkemizin kadınları neden böyle hususlarda ses çıkarmak için daha çekingen bir tavır takınıyor? Neden Serap Eser bir terör örgütü tarafından hedef alınan bir kadın olarak dünyadaki feminist gruplarda kendine bir ses bulmuyor da Serap Eser’in katillerini destekleyen cinsiyetçi bir terör örgütünün sözde liderlerinden Sakine Cansız dünyadaki kamuoyunda bir yer bulabiliyor? Hepsine terörist deyip geçersek tüm sorunları çözebileceğimizi mi sanıyoruz? İlginçtir ki dünyanın en cinsiyetçi terör örgütlerinden biri olan PKK, YPJ’yi kullanarak dünyadaki feminist yapılanmalardan tam destek görebiliyor. Hatta dünyanın çeşitli yerlerinden kendisi adına savaşabilecek kadınları çekebiliyor. Ancak mesele dünyanın ilk kadın savaş pilotuna, Sabiha Gökçen’e geldiğinde kaçı bundan haberdar veya biz kendimizi ne kadar ifade ediyoruz? Dünyadaki diğer ordularla karşılaştırıldığında Türk ordusunun cinsiyetçilik karşıtlığı konusunda kültürü en oturmuş ordulardan biri olduğu söylenebilir. Bunları anlamanın ve anlatmanın hepimizin bir görevi olduğunu düşünüyorum. Bir kadın tacize uğradığında, dışlandığında, öldürüldüğünde destek olmak için orada bulunacak, mücadeleyi büyütecek kişiler bizler olmalıyız. Neden, nasıl gibi soruları sormadan gerekirse bu hususlarda kendimizi eğiterek asla yalnız yürümeyeceksin diyenler bizler olmalıyız. Fırat Çakıroğlu’nu hedef gösterenlerin yürüttüğü bir mücadeleyi nasıl destekleyeceğiz? Yalnızca onlar bu zamana dek bunu bir propaganda aracı olarak kullandı diye haklı bir mücadeleden vaz mı geçeceğiz? Elbette ki hayır, kadın mücadelesini olması gerektiği yere taşıyacak ve onların bu alandaki baskınlığına engel olacağız. Bu mesele bir ulusal güvenlik meselesidir. Kültürümüzle, ideolojimizle ve inandıklarımızla, bu mücadele tam olarak bizim mücadelemizdir. Gökçen Yılmazlı