Kafkasya'nın Jeopolitiği ve Ermenistan

TAKİP ET

Soğuk Savaş döneminde temel dinamikleri oluşmaya başlayan ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla beraber şekillenen bölgesel sorunlar, spesifik coğrafyaların jeopolitik ve jeostratejik önemini artırdı

Soğuk Savaş döneminde temel dinamikleri oluşmaya başlayan ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber şekillenen bölgesel sorunlar, spesifik coğrafyaların jeopolitik ve jeostratejik önemini artırdı. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan üçlüsünün yer aldığı Kafkasya, önemi artan bu coğrafyalardan biri. Karadeniz ve Hazar Denizi arasında köprü mesabesinde olan ve Türkiye, Rusya ve İran gibi güçlü bölgesel aktörlerin arasında kalan Kafkasya, bu aktörlerin mahalli nüfuz artırma politikaları arasında kalmış hassas bir bölge. Dolayısıyla bölgenin birincil aktörleri ABD, Türkiye, Rusya ve İran iken, ikincil aktörleri Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’dır demek mümkün. Hem Rusya hem de İran’ın Amerika’nın bölgesel hasmı olması dolayısıyla, Kafkasya coğrafyası ABD için farklı bir açıdan daha önem kazanmaktadır. Hindistan, Pakistan ve Güney Doğu Asya pazarına giden yol olmaklar beraber Kafkasya, dünya politikasında gittikçe önemi artan Brzezinski’nin ‘büyük satranç tahtası’ Orta Asya’ya açılan bir kapıdır. Öte yandan Boris Yeltsin döneminde Rusya’nın başarısızlıkla sonuçlanan Batıcı girişimleri sonrasında zuhur eden Yakın Çevre Politikası kapsamında, Rusya Federasyonu, Kafkasya’da etki kapasitesini artırmak noktasında yoğun çaba sarf etmeye devam ediyor. Hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a silah ticareti yaparak, bölgesel nüfuzunu dengeleme çabası güdüyor. Bu bakımdan, jeopolitik konumu itibariyle Ermenistan, Türkiye için Orta Asya Türk devletleri ile arasında doğal bir engel teşkil etmektedir. Ermenistan'ın Jeopolitiği [caption id="attachment_14994" align="alignnone" ] Harita: Aljazeera Turk[/caption] Yukarıdaki haritaya dikkatlice bakınız. Ermenistan, denizlere tamamen kapalı, Türkiye ve Azerbaycan arasında politik ve ekonomik yaptırımlarla izole edilmiş, dar nüfuslu, küçük ve güçsüz bir ülke konumundadır. Bölgesel ölçekte yalnızca Rusya’dan aldığı siyasi, askeri ve ekonomik destekle ayakta durmaya çalışan Ermenistan, bağımsız dış politika üretme ve proaktif siyaset izleme kabiliyetinden yoksundur. Mevcut durum itibariyle varoluşsal problemlerle yüzleşen Ermenistan için Rusya dışında yeni bir müttefik ihtiyacı hayati öneme sahip. Ermeniler bu kapsamda İran ile güçlü ikili ilişkiler geliştirmek noktasında ne kadar umutlu olsalar da, kısa vadede beklenilen verimin alınması imkânsız olmaklar beraber, Rusya’dan sonra ikinci ana müttefikin de anti-Amerikancı bir ideolojik yaklaşıma sahip olması, Ermenistan’ın ABD ve AB’ye yönelik çıkar planlarını etkileyecektir. Ermenistan haritasına bakan her Ermeni anlamalıdır ki, ülkeleri için tek çıkış bileti Türkiye’dir. Kafkasya coğrafyasında Türkiye ile iyi ilişkiler gütmeyen her ülke, Rusya veya İran’ın maşası olmaktan öteye gidemez. Mevcut durumda bağımsız bir devletten ziyade, Rusya’nın bir oblastı gibi işleyen Ermenistan, gerçek manada bağımsızlık için Türkiye’ye muhtaçtır. Etnik Kimlik ve İdeolojik Bütünlük Ermenistan sınırları içinde 3 milyon toplam nüfus ve dünya genelinde yaklaşık 7-8 milyonluk bir diaspora nüfusu ile Ermenilerin aynı milli ideolojik paydada buluşabilmesi, Ermeni sosyokültürel yapısının korunmasında ve milli bilincin diri tutulmasındaki en önemli faktördür. Sınırları içeresinde neredeyse etnik azınlık bulunmayan, oldukça homojen bir demografik yapıya sahip olması ve halkın ortak kültür unsurlarına sahip olması durumu Ermenistan jeopolitiğine olumlu dinamikler kazandırmaktadır. Nitekim homojen etnik dağılıma sahip küçük uluslarda işbirliği potansiyeli diğer ülkelere kıyasla daha yüksektir. Ve bu toplumlarda ortak ideolojik yaklaşım, belli bir fikir, inanç/ideoloji, içtimai temellerde yer alarak, halkı birleştirir. Mesela İsrail örneğinde cemaatleşme ve Yahudi milli kimliği toplumu birleştiren en önemli unsurdur. Ermenistan örneğinde ise tarihsel olayların yeniden kurgulanarak toplumda ortak bir milli bilinç oluşturma stratejisi süre gelen bir teknik olarak karşımıza çıkmakta. Bu kadar küçük ve dünya genelinde parçalı olan bir etnik yapı, nasıl bu kadar başarılı ve sistematik bir şekilde Türk karşıtlığında buluşabiliyor? Sözde Ermeni soykırımı, adeta bir dini mülahaza gibi tamamen dogmatik usullerle Ermeni milletince her ülkede, her mecrada durmadan dile getirilmiş, konu hakkında fevkalade cahil olan Avrupalı milletler manipüle edilerek sempatizan toplanmış ve Ermeniler nesnel bir tartışma yürütemeyecek derecede kuvvetli bir şekilde bu fikri benimsenmiştir. Doğru olsun, yalan olsun, kurgu olsun, gerçek olsun toplum ortak bir fikre inanıyorsa, o toplum içerisinde işbirliği ciddi manada artar, çünkü nüfus bu fikre inanmıştır. (Nitekim küçük bir toplumu Marslı olduğuna inandırmak dahi uzun vadede başarılabilir) Dolayısıyla bugün dahi Ermenistan, soykırım masalını dilinden düşürmeyerek, etnik birlikteliğin zayıflamasını engelleme çabasındadır. Nitekim bu kapsamda Samuel Weems: Ermeniler Hıristiyan dünyasının içinde sık sık masallar anlatarak kendilerinin İsa yolunda çilekeş bir millet olmaları konusunda fikir oluşturmak istemişler. Bu günlerde Ermenilerin anlattığı masal 20. yüzyılın ilk soykırımı – 1915 yılında güya 1,5 milyon civarında atalarının Türkler tarafında katledildiği masalıdır demiştir. (Samuel Weems, Ermenistan – Terörist Hıristiyan Devletin Sırları) Bu masala göre Ermeniler, iyi Hıristiyanlar olmaları sebebiyle sözde soykırımdan sonra İsa peygamber gibi yeniden dirilmişler. Bu kapsamda Ermenistan, jeostatejik ve jeopolitik yönden hassasiyetinin farkında olmakla birlikte, bu tip algısal politikalar üreterek açığını jeokültürel siyaset ile kapatmaya çabalamaktadır. Netice itibariyle Türkiye açısından Kafkasya’yı değerlendirirsek, dünya politikasında gittikçe ağırlık kazanan Avrasyacı-Atlantikçi çekişmenin coğrafi olarak tam ortasında yer alan Kafkasya, bizim için uzun vadede hayati öneme sahiptir. Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde Rus Avrasyacıları, İran’ı sürece dâhil etme çabası gütmekteler. Türkiye, Dağlık Karabağ sorununa İran’ın dâhil olmaması için gerekli çabayı göstermeli ve problemin Türkiye-Rusya, Azerbaycan-Ermenistan dörtlüsü arasına çözümü için gerekli ilgiyi göstermelidir. Öte yandan Pantürkizm mülahazasını kendine doğrudan tehdit olarak gören Rusya’ya, bu konuda Çin Halk Cumhuriyeti de katılabilir. Nitekim Pantürkist politikalar noktasında Çin de endişeye besliyor. Dolayısıyla Hazar havzasında atacağımız adımlarda Çin’in potansiyel reaksiyonları da denklemin önemli bir parçasıdır. Ozan Çiftci

Avrasya Azerbaycan diaspora ermenistan Hazar Denizi jeokültür jeostrateji kafkasya karadeniz rusya soykırım sscb Türkiye Yakın Çevre Politikası