Mansur Yavaş yahut Yerel Yönetim

TAKİP ET

Sosyal medya artık herkesin evinde neredeyse birinci bilgi edinme aracı

Sosyal medya artık herkesin evinde neredeyse birinci bilgi edinme aracı. Özellikle bu günlerde insanlar gelişmeleri anbean bu mecralardan takip ediyor, yorumluyor; buraları hem çözüm hem de iletişim kanalı olarak kullanıyor. Burada paylaşılan veriler, bilgiler, istekler hızla ülkenin her yanına ulaşıyor. Tabii ki resmi bilgilendirmelerin ötesinde yerel yönetimlerin süreci yönetme kabiliyetlerinin ve halk ile iletişimlerinin de takip edildiği muhakkak. Üstelik insanlar artık yaşadıkları ili değil, diğer illerden (özellikle büyükşehirlerden) gelen haberleri de takip ediyor. Bunun doğal sonucu olarak kendi bulundukları ildeki hizmet ile diğer yerlerdeki hizmet veya önlemleri kıyaslayabiliyor; bunların aynısını talep edebiliyor veya kendi ilindeki hizmetin kalitesi ile övünebiliyor. Bu noktada da genel olarak İstanbul ve Ankara öne çıkıyor. Ülkedeki neredeyse her dört kişiden birinin yaşadığı İstanbul doğal olarak sürecin ilk takip edileni olsa da Mansur Yavaş’ın seçilmesi ve ardından attığı adımlar sebebiyle Ankara da artık insanların daha dikkatli takip ettiği bir yer konumuna gelmiş durumda. Şu ana kadar geçen süreci incelersek de Ankara’daki yerel yönetimin diğer illerden daha hızlı ve etkili adımlar attığı, çözümün asli parçası olduğu görülüyor ve insanlar bunu Mansur Yavaş etkisi olarak yorumluyor. Tabii ki bu çözüm sunma hali, insanlarda ister istemez farklı beklentiler de oluşturuyor. Aslında burada geleceğe dönük genel beklenti Mansur Yavaş’ın, kendisinin bunu istemediğini belirttiği yönünde bir bilgi olsa da, ileriki aşamalarda siyasette daha üst bir basamak olan “Cumhurbaşkanı adaylığı” konusu. Bu ihtimal pek çok insan için güzel bir hayal ve de umut vaat ediyor olsa da gerçekleşme ihtimali (Mansur Yavaş’ın fikri de bu yönde olursa) nedir? Yerelden çıkıp da siyasetin en tepesi sayılabilecek bir noktaya oturmak mümkün müdür? Geçmişe dönüp baktığımızda, askerin siyasete müdahale ettiği dönemleri saymaz isek, bu makama oturmak için hükumetteki siyasi partinin genel başkanı olmak veya bu parti tarafından desteklenmek gerektiği sonucu ortaya çıkıyor. Fakat değişen seçim sistemi ile birlikte, bunun yanında halkın da belirli bir oranda oyunu almak gerekiyor. Bu noktada da iki soru ortaya çıkıyor: Mansur Yavaş bir siyasi partinin genel başkanı olmadığına göre, bir / birkaç siyasi parti tarafından desteklenir mi? Böyle bir desteği alırsa, diğer partinin / partilerin karşısında yeterli halk desteğini alabilir mi? Bu sorulara, geçmişteki ve günümüzdeki bazı bilgiler ışığında cevaplar arayabilir ve kısmen bulabiliriz. Evvela, Mansur Yavaş’ın Belediye Başkanı olmasına giden süreçte, aday gösterildiği partinin bir kısmı tarafından benimsenmemiş olduğu aşikârdı. Bugün gelinen noktada bu benimsemenin daha fazla olduğunu, Mansur Yavaş’ın kendi fikrini net olarak açıklamış olmasına rağmen “Ülkücü olmadığı” / “mecburen Ülkücü” olduğu yönündeki tartışmalar sebebiyle anlıyoruz. (Bu da ayrı bir tartışma konusu olabilir ama kendisinin net ifadeleri sebebiyle bunu atlıyorum) Yine de tam olarak kendisi konusunda parti yönetiminde bir ittifak olup olmadığı muallâk. İyi Parti cephesinde de bazı isimlerin Mansur Yavaş’ı kendi bekaları için bir tehdit olarak gördüğü iyice belirgin hale gelmiş durumda. Bunu da direkt olarak veya dolaylı yollardan ifade etmekten de imtina etmiyorlar. Yani, orada da kısmi bir çatlak var ama şimdilik çok derin değil görüntüsü hakim. Yine de gelecekte ne olacağı net değil. Gelelim seçmen meselesine. Mansur Yavaş’ın güler yüzü, çözüm odaklı hamleleri, şeffaflığa önem verdiğini hissettiren görüntüsü, sıcak ve samimi yapısı sebebiyle sadece Ankara’daki seçmen üzerinde değil ülke genelinde olumlu bir etkiye sahip olduğu görülüyor. Yine Türk milliyetçilerinin, “kendilerinden” olan bu isme oldukça geniş bir taban hareketi şeklinde sahip çıktığı da artık yadsınamaz bir gerçek. Bu genel siyaset bağlarının ötesinde, “fikri” bağlamda oluşan bir uyum. İçinde farklı tonların hissedildiği ama bunların çok ön plana çıkarılmadığı, “isim” etrafında oluşan bir birliktelik. Bu birlikteliğin, çok uzun zamandır Türk Milliyetçileri açısından elde edilemeyen bir görüntü olması da bunu daha değerli kılıyor. Yani, partilerin ötesinde bir durum burada bir “özel hal” olarak ortaya çıkmış vaziyette. Türk milliyetçilerinin dışındaki seçmen kitlesinden de ciddi bir destek “görünürde” mevcut. Fakat bunların kendi partilerinin aday çıkarması durumunda ne yapacağını bilmek, bugünden imkânsız. Özellikle particiliğin halen eylemin önünde olduğu ülkemizde. Buraya kadar, genel siyasetin ve seçmenin sonuca olası etkilerinden özetle bahsettik. Asıl mesele Mansur Yavaş’ın bundan sonraki tutumunun böyle bir ihtimali besleyip beslemeyeceğidir. Mansur Yavaş’ın bu düşüncelerden haberdar olmaması mümkün değil. Fakat yılların siyasetçisi olarak bir macera aramadığı, yerinde ve zamanında, yerine ve zamanına göre hareket etmeyi seçtiği de muhakkak. Kararlı ve azimli yapısını zaten üst üste Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak ve ciddi bir çalışma yaparak gösterdi. Şu an için de Ankara’da bütün ülkenin takip ettiği ve özlediği “sosyal belediyecilik” hamlelerini gayet düzenli bir şekilde uyguluyor. Bu da onun hem en güçlü, hem de zayıf noktası. Geçenlerde bir dostumla sohbet esnasında, söz Mansur Yavaş’tan açılınca şöyle bir tespitte bulundu: “Mansur Yavaş, Beypazarı’na belediye başkanı olduktan sonra, Beypazarı’nı neredeyse yeniden kurdu. Beypazarı büyük bir dönüşüm geçirdi. Ankara’nın turizm ve dinlenme merkezi oldu. İlk zamanlar gittiğimizde, orayı ne kadar güzelleştirdiğini görüp takdir ediyorduk. Fakat bir zaman sonra gözümüz alıştı. Sanki Beypazarı hep öyle gibi gelmeye başladı gözümüze. Sanki o eski hali yoktu da Beypazarı hep öyleydi. Mansur Yavaş bir dönem daha orada kalsaydı, belki de insanlar onun oradaki emeklerini hiç bilmeyecek, her şey sıradanlaşacaktı.” İşte, ben de bu ifadeler üzerine çok düşündüm. Mansur Yavaş, Ankara’da da Beypazarı’nda olduğu gibi on yıl başkanlık yapsa, acaba on birinci yılda aynı duruma düşme olasılığı var mıdır? Ankara’dan sonra bir üst basamağa geçmeyi cidden düşünmüyor mu yoksa henüz Ankara için yapacaklarının bitmediğini mi düşünüyor? Elbette, yıllarca siyaset yapmış ve attığı adımlarda istikrarı korumuş biri olarak bütün bu ihtimalleri düşündüğünden eminim. Zamanı doğru, zemini sağlam bulduğunda hayır demeyeceği veya bu ikisinden birini yanlış bulduğunda evet demekten kaçınacağı da en az bu ihtimaller kadar gerçek. Niyet okumak işim olmasa da kanaatim “son sözü zaman der” şeklinde bir tavra sahip olduğu ve şu an sadece işine odaklandığı. Bulunduğu yeri güzelleştirmek için çabalamanın, bulunmasının muallak olduğu bir yer için çırpınmasından daha gerçekçi olduğu. Bu da siyasetin hayallerle değil gerçeklerle yapıldığı ve gerçeklerin de zaman içerisinde kendilerini gösterdiği fikrinin doğal bir tezahürü. Şu ana kadar gördüğümüz genel manzara da o yönde. “Mansur Yavaş, hayalleri olan gerçekçi bir adam” O halde, şimdilik geleceğe dair bu hayalleri konuşmak yerine gerçeklere odaklanmak daha mantıklıdır ve Mansur Yavaş bu işi yapabilir mi, siyasetin rüzgârına kapılıp yanlış adımlar atar mı, bizi hüsrana uğratır mı gibi sorular, bu zamanın soruları değildir. Mansur Yavaş’ın şu an yaptığı iş çözüm üreten belediyeciliktir ve bunda da hâlihazırda iyi bir karneye sahiptir. Gerisi, doğmamış çocuğa don biçmekten fazlası değildir. Bu sebeple yapılması gereken, Mansur Yavaş gibi olmaktır. Yani “hayalleri olan gerçekçi insanlar” olmak ve taş atanlara, laf edenlere, suni düşmanlık üretmek isteyenlere gereken cevabı yapılan işlerle vermek. Unutulmamalıdır ki Mansur Yavaş örneği, siyaseti meslek edinenlere karşı ilkeleri ve tavrı ön plana çıkarmıştır. Ve kervan yürümektedir. Veysel Çıtlak

Ankara Büyükşehir Belediyesi Beypazarı mansur yavaş