Menderes'in İki Büyük Suçu

TAKİP ET

60 İhtilali ve bu ihtilal sonrasında yapılan yargılamalar çok fazla siyasetin gölgesinde kalmış, Menderes'in yaptıkları yahut da yapmadıkları bu gölgelerde unutulmuştur

60 İhtilali ve bu ihtilal sonrasında yapılan yargılamalar çok fazla siyasetin gölgesinde kalmış, Menderes'in yaptıkları yahut da yapmadıkları bu gölgelerde unutulmuştur. Bu makalenin konusu elbette Yassıada mahkemelerinde görülen davalarda gündeme gelen konular olmayacak, o konular zamanında gündeme geldi, yargılandı bitti ve son olarak da TBMM bu yargılamaları kökten ortadan kaldıran, yok hükmünde sayan bir kanun çıkartarak hukuki davalara son noktayı koydu. İdam cezası ve özellikle de siyasi suçlarda idam cezası elbette kabul edilebilir bir uygulama değildir, siyasi suçların hesabı sandıkta siyaseten sorulmalıdır, Menderes'e siyasi suçlarının hesabı sandıkta sorulamadığı, milli egemenliğe aykırı yöntemler ile oluşturulan bir yönetim tarafından cezalandırıldığı için, bugüne kadar derinlemesine bir siyasi sorgulama da pek yapılamamıştır. Bu makalede Menderes'in otoriterleşme hevesi, antilaik siyaseti ve ahlaki davranışları ile de ilgilenmeyeceğim; sorgulayacağım Menderes'in Cumhuriyet'in iki kurucu politikasına yaklaşımındaki siyasi tutumu olacaktır. Bana göre ise Menderes iki konuda siyaseten suçludur: Bu konulardan birincisi Türk topraklarında yabancı askeri güçlerin bulunmasına yeniden izin vermesidir, ikincisi ise Lozan Anlaşması ile kazanılmış ekonomik bağımsızlığımızı ortadan kaldıran dışarıdan borçlanma ve yabancı sermaye politikalarıdır. Bu iki politika Türkiye'nin büyük zorluklar ile elde ettiği bağımsızlığını çok ciddi manada zedelemiş, “Büyük Türkiye yerine küçük Amerika” olmaya özenilen siyaset ile güdülen Amerikancı tutum büyük bir bağımlılık yaratmıştır. Türk Topraklarında Yabancı Askerî Üsler 2 Ekim 1923'de İtilaf Devletlerinn son birlikleri, düzenlenen bir tören ile Türk bayrağını selamlayarak İstanbul'dan ayrılmıştı. Kurtuluş Savaşını takiben imzalanan Lozan Antlaşması ile beraber Türk topraklarında bulunan son yabancı askeri güçler de bu toprakları terk etmişlerdi. Osmanlı devrinde; Fransız, İngiliz ve Alman askeri güçleri müttefik olarak, 1. Dünya Savaşı'nın kaybedilmesi sonucunda da Rus, Yunan, İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri güçleri işgalci olarak Anadolu topraklarında bulunmaktaydı. Bu toprakların Türk milletinin egemenliğine girmesi, dost yada düşman yabancı güçlerin bu topraklardan çıkartılması hiç kolay olmamış, bu millet çok büyük acılar çekmişti. Düşmanlardan çok acı çekildiği bilinir de müttefiklerin hangi acılara yol açtığı çok konuşulmaz.  Alman İmparatorluk Donanması gemileri SMS Goeben ve SMS Breslau zırhlılarının Osmanlı bayrağı altında, Yavuz ve Midilli adları verilerek, denizcilere fes giydirilip, Amiral Souchon komutasında Rus limanına düzenledikleri baskın sonucunda bir emri vaki olarak girilen 1. Dünya Savaşı'nın sonuçları ortada değil midir? Cumhuriyet'i kuran kadrolar Osmanlı döneminde yaşanan bu askeri ilişkiler ve bağımlılığın sonuçlarını çok iyi bilmekteydi. Başka bir devlete askeri bağımlılık yaratan siyasetlerin sonucunun çok ağır bedeller ödenmesi olduğunu yaşayarak öğrenmişlerdi. İşte Menderes'in birinci siyasi suçu budur, bu topraklarda yeniden bir askeri bağımlılık yaratan Amerikancı, NATO'cu politikaları Menderes uygulamaya koymuştur! Yabancı askerler bu topraklara Menderes yüzünden tekrar ayak basmıştır! Bir düşünün Türk topraklarına kurulan yabancı askerilerin hakimiyetindeki üslerde konuşlandırılan nükleer silahlar, hemen yanı başımızda komşumuz olan devrin diğer büyük nükleer gücünü tehdit etmekteydi. Kontrolümüz dışında ateşlenecek füzeler Türk topraklarında bir nükleer düelloya sahne olabilir ve bir çok kentimizin başına “Nagasaki” ve “Hiroşima” kentlerinin başına gelenler gelebilirdi. Anadolu toprakları binlerce yıl boyunca radyoaktif kirlilikten kurtulamayabilirdi. Amerika ne Jüpiter füzelerini Türk topraklarına konuşlandırıken ve ne de kaldırırken Türk milletinin bundan haberi dahi olmamıştır. Küba Krizi sırasında eller nükleer tetikteydi, yeni bir Goeben ve Breslau vakası yaşamamış olmamız tamamen bir şanstır. Bu bağımlılığın suçu da Menderes'e aittir! Ekonomik Bağımsızlığın Yitirilmesi Cumhuriyet'i kuran kadrolar Osmanlı'nın Düyun-u Umumiye'nin pençesine nasıl düştüğünü, ekonomik bağımsızlığını adım adım nasıl yitirdiğini çok net olarak bilmekteydi. Lozan Anlaşması ile kazanılan ekonomik bağımsızlık, kırılan Düyun-u Umumiye cenderesi ve kaldırılan kapitülasyonlar için verilen savaşım ve katlanılan acılar daha hatıralarda taze iken, 1950'de iktidara gelen Menderes tekrar dış borç ve yabancı sermaye ile büyüme politikalarını uygulamaya koydu. İşte Menderes'in ikinci büyük siyasi suçu da budur. Üretmeden dış borç ve yabancı sermayeye dayalı tüketme ve büyüme politikaları asla sürdürülebilir değildir. Sonuçta Menderes döneminde alınan Marshall yardımları ve dış borçlar Türkiye’nin eksenini ABD’ye kaydırmış ve aşırı bir mali bağımlılık yaratmıştır. Menderes, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 İzmir İktisat Kongresinde söylediği "Vasiyetim şudur ki, dış borç almayınız, üretip satınız. Bir ülke ne zaman başka ülkelere yardım ve kredi için avuç açmıyorsa tam bağımsızdır. Ekonomik bağımsızlık yoksa gerçek bağımsızlık olmaz. Biz Osmanlının borcunu ödeyeceğiz, ama asla borç almayacağız. benden sonraki devlet yöneticileri de almasınlar” ve “Mazide, Tanzimat Devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükumet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız” ilkelerine ihanet etmiştir, buda ikinci siyasi suçudur. Kaç kişi hatırlıyor, kaç kişi biliyor; Adnan Menderes'in ekonomik politikaları sonucunda  Türkiye Cumhuriyeti 1958’de moratoryum ilân etmişti. Türkiye 1959 yılında, dış borçları yeniden yapılandırdı. IMF ile anlaşma yaparak, 25 milyon IMF'den, 250 milyon ABD'den, 75 milyon diğer OEEC ülkelerinden kredi aldı. Ayrıca Türkiye, 1959 yılını hayat pahalılığında Brezilya'dan sonra dünya ikincisi olarak kapatmıştı. Derler ki Menderes yaptığı hatayı anlamış, girdiği yanlış yoldan dönmeye çalışmış, ABD'den yüz bulamayınca SSCB'den destek aramaya başlamıştı. Kadere bak Amerikan kayığı ile gelen Amerikan küreği ile gitti, ama Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki onun kurduğu askeri, siyasi ve mali bağımlılık zincirinden 60 yıldır kurtulamadı. Murat Özbülbül

27 mayıs ABD adnan menderes Demokrat Parti Dış borç DP Düyun-u Umumiye İzmir İktisat Kongresi Jüpiter füzeleri Kırat Küba krizi Marshall yardımları NTO sscb