Meral Akşener İYİ Parti Grup Toplantısında Konuştu

TAKİP ET

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu.

İYİ Parti Grup Toplantısı, yine birçok ismin partiye katılışı ile başladı. Geçtiğimiz yıl emekli olan Tuğgeneral Hakan Yiğittürk, AKP eski Malatya Belediye Meclis Üyesi Asuman Sarıtaç, Ebru Yağız ve iş insanı Muharrem Yağız gibi isimler İYİ Parti'ye katıldı, üyelerin rozetlerini Genel Başkan Meral Akşener taktı.

Akşener konuşmasına yarının 10 Kasım olması münasebetiyle "mavi gözlü bozkurt" diyerek başladı. "Gazi Mustafa Kemal Atatürk aramızdaki ayrık otlarını saymazken Türk milletinin her renkten vatandaşının saygıyla, şükranla andığı bir liderdir" diyen Akşener, "Siyasi hayatı onunla ve değerleriyle mücadele etmekle geçenlerin kafası pek almasa da Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türk milletinin buluşma noktasıdır. Yapılan her türlü hakarete, izlerini silmek için gösterilen ahlaksız gayrete rağmen o büyük insanı hayatını vakfettiği bu aziz milletin kalbinden silmeyi başaramadılar. Başaramadıkları gibi, yapılan tüm kötülükler, ülkemize ve milletimize yaşatılan tüm zorluklar Atatürk'ü daha iyi anlamamıza ve o sevginin katlanarak büyümesine sebep oldu. Görüyorum ki vefatından 83 yıl sonra bile neden hâlâ bu kadar sevildiğini ve sahip çıkıldığını anlamakta zorlanıyorlar. Elbette şaşırmıyoruz çünkü önce millet, memleket diyemeyenlerin Gazi Mustafa Kemal'i anlaması mümkün olamaz. Ne mutlu bize ki aziz milletimizin istiklal ve istikbal mücadelesinin büyük önderini anlıyor, kavrıyor, vizyonunun ne kadar önemli olduğunu biliyor, attığı adımları örnek alıyoruz. Ve Allah'ın huzurunda ondan razı olduğumuzu ilan ediyoruz. Evet, biz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten razıyız. Allah da hem mavi gözlü bozkurtumuzdan, hem de tüm istiklal kahramanlarımızdan razı olsun. Ruhları şad mekanları cennet olsun" ifadelerini kullandı.

Akşener'in açıklamaları şu şekilde:

"Aziz milletim, son zamanlardaki bir sorunumuza değinmek istiyorum. O büyük mücadelenin en önemli özelliği neydi biliyor musunuz? Aynı amaç uğruna birlikte çarpan yüreklerdi. Netekim Âkif bunu çok güzel ifade etti: 'Girmeden tefrika bir millete ona düşman giremez/Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.' İşte aynı dün olduğu gibi bugün de Türkiye'nin en önemli ihtiyacı budur. Bizim görevimiz AK Parti iktidarının aksi yöndeki tüm gayretlerine karşı milletimizin her bir ferdinin yüreğinin birlikte atmasını sağlamaktır. Onlar kavga çıkarmaya çalıştıkça, trolleriyle hakaretler yağdırıp bizi de kendi seviyesine çekmeye çalıştıkta, havuz medyasının tuzakları ile sinir uçlarımızla oynadıkça, biz istediklerinin tam tersini yapıp sakin olmaya, akıllı davranmaya mecburuz. Çünkü bizim siyasetimizin merkezinde onlarınki gibi kavga, ayrıştırma ve düşmanlık değil birlik, beraberlik ve kardeşlik vardır. Unutmayalım ki karşımızda bütün değerlerimizi ayaklar altına almış kirli bir zihniyet var. Allah'ın emirlerinden, Peygamber efendimizin sünnetinden, Hazreti Ali'nin cesaretinden, Hazreti Ömer'in adaletinden kopmuş bir anlayış var. Her kim bu değerlerden kopmuşsa yapamayacağı çirkinlik yoktur. Geçen hafta tam da bu nedenle bu durumu hatırlatmış ve uyarmıştım. Milletimizin ayağına gitmemizden, dertlerini dile getirmemizden rahatsızlar.

İktidarları için en büyük tehdit olarak görüyorlar bu yüzden büyük çirkinlikler yapacaklar demiştim. Nitekim, biliyorsunuz geçtiğimiz cuma AK Parti'nin planlı bir provokasyonu sonucunda talihsiz bir olay yaşadık. Malı bulan mağribiler bu olay üstünde tepiniyor. Normaldir, rakibinizin milletvekili bir hata yapmışsa siz de bunun üzerine yürüyeceksiniz. Evet, Lütfü Bey bir hata yaptı. Karşısındaki hem de kadın olan genel başkanına küfürler etmiş ahlaksız bir adam da olsa sinirlerine hakim olması gerekirdi. Siyasi konumu bunu gerektirirdi. Hislerine yenik düştü, elbette bu hatayı maruz görecek değiliz. 

Yalnız benim dikkatimi çeken, başta Sayın Erdoğan olmak üzere AK Parti mensuplarının gönüllerindeki kadın ve şehit hassasiyetini keşfetmeleri oldu. Hatta yeni keşfedilmiş bu hassasiyete bu mağribilerin başı olan beyefendi, kısa ve orta dönemli bir hafıza kaybı yaşıyor olsa gerek dün akşam kabine toplantısı sonrasında muhalefetten STK'lara kim varsa demediğini bırakmadı. Utanmadan işi İstanbul Sözleşmesi'ne kadar getirdi. Hatta kantarın topuzunu kaçırıp Lütfü beyin kredi borcunu açıklayıp kanunları bile çiğnedi.  Sözüm ona ahlak timsali bu bey, son dönemde alışkanlık haline getirdiği üzere bir kolaj videosu izletti. Biz de hazırladık, gelin hep beraber onu izleyelim.

Ben de bazı ilaveler yapayım. Bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk'ün anasına Zübeyde Ana'ya genelevde çalışıyor diyenler oldu, Sarayda kabul edildiler. Bu ülkenin kadınlarına 'Başı açık kadın perdesiz eve benzer, ya satılıktır ya kiralıktır' dediler, elini uzatıp çekil şurdan diyen olmadı. Rize Belediye Başkanı, 'Çözüm sürecine ne gerek var, her birimiz ikinci eş olarak Kürt kadınlarını alalım bu mesele çözülsün' dedi. Yerinde oturdu. Taltif gördü. Kınamaya bile uğramadı. Bu örnekleri sonsuz sayıda anlatabiliriz. Bunları söylemek bile benim içimi acıtıyor. Ama biraz evvel videosunu izlediğiniz ahlak şövalyesi Erdoğan ve arkadaşlarının şehitlerimize olan saygısı, milletimize olan muhabbeti, kadınlara olan hassasiyeti gördüğünüz gibi neresinden tutsanız rezillik, terbiyesizlik, saygısızlık, neresinden tutarsanız derin bir kirlilikle karşı karşıyayız.

Aziz milletim bir hususun altını kalın bir şekilde çizmek istiyorum. Ellerinde şehitlerimizin kanı olan teröristleri devletin televizyonuna çıkaranlar bize şehitlerimiz üzerinden ahkam kesemez. Şehit ailelerine TOKİ'den ev verilsin teklifimizi reddedenler bize ahkam kesemez. Bu kürsüde şehit yakınları konuşurken yayını kestirenler bize ahkam kesemez. Şehide 'kelle' diyen şuursuzlar bize ahkam kesemezler. Gazi Serdar Öztürk'e Ergenekon davasında hapis yatıranlar, Şehidimizin annesi Pakize Ana'yı yargılayanlar bize hiç ahkam kesemez. Şehit babası Mehmet Gencer'i hapse gönderenler bize ahkam kesemez. Şehidimizin mezarını kıranlar, o mezara pisleyenler bize ahkam kesemez. Çadır mahkemelerindeki utanmazlığa sessiz kalanların, teröristler rahatsız olmasın diye bayrak indirenlerin, buna bir cümle eklemek istiyorum meşhur Habur rezaletinde o malum mahkemelerin kurulduğunda orada çalışan Kürt bir öğrencim beni ağlayarak aradı. Sayın Paçacı hatırlayacaktır. 'Teröristler rahatsız olmasın diye Türk Bayrağı ve Atatürk resimleri çadır mahkemelerinden çıkarıldı, hocam yanıyoruz' dedi.  Ben onu kamuoyuyla paylaştım, Meclis gündemine geldi, kulağın üstüne yatıldı. Türk Bayrağını o mahkemelerden indirenlerin bize edecek tek kelime sözleri, verecek tek satır dersleri olamaz. Kadınlara etmediğini bırakmayanların, kadınlar sürekli öldürülürken kılını kıpırdatmayanların, bir kereden bir şey olmazcılarla o saatte orada ne işi varmışçıların bizim karşımızda bir şey demeye hakkı olamaz.

Evet, Lütfü Bey bir hata yaptı. Ancak kendisi yaptığı hata karşısında olgunluk gösterdi önce çıktı açık yüreklilikle özür diledi sonrasında ise gereğini yapıp grup başkan vekilliğinden istifa etti. Şimdi imamhatip mezunu Erdoğan ve arkadaşlarına sormak isterim. İnsanlar hatadan, -senin adamların öyle söylüyor sana, haşa Allah'ın tüm sıfatlarını toplamışsın- günahtan münezzeh değildir. Onun için hukukta hatayı anlayıp özür dilediğiniz zaman başka bir sonuç ortaya çıkar, günah işlediğiniz zaman Allah tövbe yolunu açık tutmuştur. İYİ Parti'yi İYİ Parti yapan hata değil, hata sonrasında gösterilen olgunluktur. Onlar hatalarında üste çıkmaya çalışır, başkalarını suçlar. Biz hatamız olduğunda sorumluluğunu alırız, onlar hatalarının üzerinde tepinirler, tüy dikerler. İşte tam o nedenle onlar hatalarında boğulup tıpış tıpış giderken biz hatalarımızdan aldığımız derslerle her geçen gün büyüyoruz.

Bu vesileyle buradan iktidarın başındaki pek duyarlı beyefendiye bir çağrıda bulunmak istiyorum: Lüftü Bey'in hatasından siyasi rant kovalayacağına milletin gözünde kaybettiğin itibarı sahte kabadayılık şovlarıyla kazanmaya çalışacağına hazır şehitlerimiz, şehit ailelerimiz için yepyeni bir hassasiyet geliştirmişken fırsat bu fırsat atılması gereken adımları at. Mesela milletimize küfür eden Mehmet Cengiz'in ihalelerini iptal edip, küfürden sonra sildiğin vergi borçlarını hemen tahsil et. Mesela dini değerlerimizle dalga geçen Egemen Bağış'ı atadığın büyükelçi görevinden hemen al. Mesela senin zihniyetindeki birinden istifa etmesini beklemiyorum ama en azından daha önce kelle olarak andığın şehitlerimizin ailelerinden özür dile.

Lütfü Bey bir hata yaptı, sorumluluğunu aldı. Bundan sonrası bu özrün karşılığı nedir, onu anlamaktır. O özrün karşılığı bu fasıldan sonra hukuktur. Ama yanlışını kabul etti, ısrar etti mi? Hayır. O zaman Erdoğan madem bu kadar hassassın, aynı sorumluluğu alma vakti. Hesap soran kendi hesabını vermeyi bilecek. Ahlak bunu gerektirir. Hadi bakalım, madem öyle vakit, muhasebe vakti.

Çok güzel bir atasözümüz var, kula bela gelmez hak yazmadıkça, hak bela yazmaz kul azmadıkça. Bunlar siyasi partiye hizmeti sevap haline getirecek kadar şaşırdılar. İstanbul seçimlerinin meşhuru AKP Genel Başkan Yardımcısı diyor ki '20 yıl Erdoğan'ı iktidarda tutmak sevap hanemize yazılıyor'. Neyin sevap, neyin günah olduğuna da artık siz mi karar veriyorsunuz? Meraklıysanız Kuran'da neyin haram olduğu yazıyor. Mesela hırsızlık haram, mesela beytülmala göz dikmek haram, israf haram, yalan haram, iftira haram, kula tuzak kurmak haram... Bunlar hiç akıllarına gelmiyor. Ama mesele Erdoğan'ın iktidarını korumak olunca hepsi birden alim kesiliyor.

İktidarın tüm dümenlerine provokasyonlarına rağmen İYİ Parti büyüyor. Millet bizi çağrıyor, biz de bu çağrıyı duyuyoruz, memleketi geziyoruz. Milletimizi dinliyor, dertlerine çözümler üretiyoruz. Zannetmeyin harlayarak, gürleyerek beni geri çekeceksiniz. Her dükkanın içinde A Haber'inize provokasyon yaptırabilirsiniz, her dükkanın kapısında porno sitesi gezenlere, oralarda yavşak yavşak konuşanlara provokasyon yaptırabilirsiniz. Yaptırın kardeşim, sizden korkan sizin gibi olsun. Biz gezmeye, milletimizin sesi olmaya devam edeceğiz.

Bunlar iyi günlerin, dur bak daha neler olacak diye kendi kendini ihbar edenlerin yolumuza çıkardığı tuzaklara inat, milletimizle buluşmaya devam ediyoruz. Biz milletimizin dertlerine tercüman oldukça bunları tezgahlamaya devam ediyor. Hava hoş! Biz ilçe ilçe gezmeye devam edeceğiz.

İYİ Parti her geçen gün büyüyor. Artık, millet Bizi Çağırıyor! Biz de bu kutlu çağrıyı duyuyor, il il, ilçe ilçe, memleketi geziyoruz. Milletimizi dinliyor, dertlerine çözümler üretiyoruz. Biliyorsunuz, geçen hafta da, Bingöl ve Elazığ’daydık. 'Bunlar iyi günlerin. Dur bak daha neler olacak' diyerek, kendi kendini ihbar edenlerin, yolumuza çıkardığı tuzaklara inat, milletimizle buluşmaya devam ediyoruz. Biz, milletimizin dertlerine, taleplerine tercüman oldukça, bu sesi kısmak için, türlü çirkinlikleri tezgahlamaya devam ediyorlar.

Varsın etsinler. Bizim için hava hoş. Biz, ilçe ilçe gezmeye, ve milletimizin gerçeklerini, bu kürsüden, tüm Türkiye’ye anlatmaya, inatla devam edeceğiz. Onlar istedikleri filmi çevirsinler, biz yolumuzdan dönmeyeceğiz! Sayın Erdoğan; kürsülerden tatlı su delikanlılığı yapmak yerine, kulaklarını aç, bu bölümü iyi dinle. Dinle ki, milletinin dertlerine dair, bir fikir sahibi ol. Unutma; o çok korktuğun sandıktan, sağlam çıkmanın yolu, kamera karşısında takındığın, 'sert adam' pozları değil, milletinin dertlerini çözmek için göstereceğin iradedir. Mesela; Bingöllü bir dönerci kardeşimiz diyor ki; 'Kazancımız yarı yarıya indi, eriyor. mücadele ediyoruz. Ayakta durmaya çalışıyoruz.' Mesela; turizm şirketi sahibi bir kardeşimiz diyor ki; 'İşler sıfır. Kiralarımızı ödeyemiyoruz. Maliyetlerle boğuşuyoruz. Çocuklarım işsiz. Etraftan destek alıyoruz.' Mesela; Bir çiftçi kardeşim diyor ki; 'Tek başına gübre fiyatları bile, belimizi büktü. Biz tarlaya küstük, hayat da bize küstü.'

Sayın Erdoğan; bu serzenişlerin muhatabı sensin. Dümen siyasetini bırak, milletimiz ne diyor, sen asıl buna bak. Bak, mesela; yine Bingöl’den, gencecik bir evladımız, Murat diyor ki; 'Benim babam asgari ücretle çalışıyor. Ben babama yardımcı olabilmek için, gidip elma topluyorum, satıyorum. Gerçekten bir test kitabı bile alamayacak durumdayım. 80 lira test kitabı olur mu, Meral Hanım? 11’inci Sınıftayım, seneye sınava hazırlanmam lazım. Vallahi alamıyoruz bir şey.” Mesela; yüncülük yapan Muhittin bey, öyle ağır bir şey söylüyor ki… Ama anlayana… 'Helal iş yapmaya çalışan bir esnafım. Buradan 10 aile ekmek yiyor. Sabredeceğiz, idare edeceğiz inşallah.” Bu kavramlar tanıdık geliyor mu Sayın Erdoğan?

Muhittin Bey, 'helal kazanç' diyor, bunca zorluğa rağmen yetiniyor, 'sabır' diyor. Bir yanda, etrafını sarmış haramzadelerin, doymayan iştahları, diğer yanda, çektiği tüm zorluklara rağmen, milletimizin gösterdiği şu zarafet. Yazıktır, günahtır. Mesela; sen, nereden kavga çıkarırım, nereden huzursuzluk yaratırım diye uğraşırken, milletin parasını, o beş müteahhidin kasasına akıtırken, Bingöllü kardeşlerim, dünyaca meşhur Bingöl balını satamaz hale gelmiş. Stopajdan dertli, ödeyemediği primlerden dertli. Mesela; 'Dünle bugün arasında ne fark var?' diye sorduğumda, dönerci bir kardeşim diyor ki; 'Dünle bugün tutmuyor, her gün kötüye gidiyor. Vallahi kişi var, dürüm bile yiyemiyor. Çoğu müşterimizde nakit yok, kredi kartıyla, yani borçla yiyor.' Mesela; Bingöl’ün Genç ilçesindeki bir oğlumuz, durumu şöyle özetliyor: Diyor ki; 'Üniversiteye hazırlanıyorum. Gerçi, okuyan da boşta kalıyor ya… Babamın dükkanında çalışıyorum. Veresiye defterimiz çok kabardı. Alacağımızı alamıyoruz. Ama komşudur, ürün vermezsek de ayıp olur. Ne kadar dayanacağız bilmiyorum.'

Söyle bakalım, Sayın Erdoğan; şimdi bu hak mıdır? Çıkıp, kürsülerden, ahlak diskurları atarken, milletimize reva gördüğün bu durum, adalet midir? Yine Genç’te, market sahibi bir başka kardeşimiz diyor ki; 'Ev geçinmiyor. Evimiz kira. Burası da kira. 170 bin lira borcumuz var. Ayda 3 bin, ona ödüyoruz. Elektrik faturası, zaten 1100 lira geliyor. Gıda hariç, ayda bin lira da giderim var. Hadi gelsinler, benim yerimde olup da geçinsinler bakayım. Hepimiz ekonomi profesörü olmuşuz, haberleri yok.' Bingöl’ün en önemli gelir kapılarından biri besicilik. Bak bakalım, besici kardeşim ne diyor: 'Arpa buğday kalmadı. Hayvanlarımız gidiyor, insanlarımız gidiyor. Beslediğim hayvanın giderini karşılayamıyorum. Tarım bakanı, çiftçinin ne halde olduğunu gelip bizzat kendisine sorsun. Bu memlekette, dayın yoksa, sen de yoksun.' 

Sadece Bingöl’de değil, Elazığ’da da tablo aynı. Bak, Elazığlı bir market sahibi ne diyor: 'Alım gücü çok düştü, azaldı. Şu saate kadar, sadece sigara alan oldu. Bir yağ aldım 230 liraya. Sattım. Yerine aldığım yağın fiyatı, 330 lira. Bu durumu müşteriye nasıl izah edeceğim?” İşsiz bir mühendis evladımız diyor ki; “2016 mezunuyum atanamadım. Şu an, meslek seçmek gibi bir şansımız da yok. Askeriyeye başvurdum, o da olumsuz. Ne yapacağımı bilmiyorum.' Haydi bakalım. Sarayında beslediğin, 5 maaşlı, 10 maaşlı danışmanlar, sefa sürerken, Bingöllü bu gencimize söyleyecek sözün, uçan Türkiye masalı anlatacak yüzün, var mı Sayın Erdoğan?

Bir annenin feryadı, aslında her şeyi anlatıyor. Aynen aktarıyorum. Diyor ki; '5 çocuğum var. Kocam işsiz. Akşam ıspanak çorbası yaptım. Biz, Sayın Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptık. Ama o da, bakanları da kendine çalışıyor. Benim çocuğum, ana sınıfında. Çocuğuma bir kalem alamadım. Kıyafet istediler, çanta istediler, alamadım. Kış geldi, odun alamadım. Bu ne biçim bir adalet. Ben bir gazi kızıyım. Benim babam 7 tane kurşun aldı. Böyle bir haksızlık olamaz. '’Şehit aileleri önde. Gazi aileleri önde' diyorlar. Hani nerede? Biz hiçbir şey görmüyoruz. Onlar lüks evlerde oturuyorlar. Yemekleri önüne geliyor. Yani hani nerede bizim adaletimiz?”

Hani daha dün, senin için ne kadar kıymetli olduğunu anlattığın gazilerimiz vardı ya… İşte sana, bir gazimizin kızının sorusu. Söylesene Sayın Erdoğan; Hani nerede onların adaleti? Dahası var. Lafa gelince mangalda kül bırakmıyorsun, ama iş korucularımıza gelince, her zamanki gibi yine ortalıkta yoksun. Bingöl’de, korucularımızın talepleri var. Bana verdikleri notu, kürsüden okumaya söz verdim. Sayın Erdoğan; kürsülerden vatan demek kolaydır, bayrak demek kolaydır. Maharet, bu duruşu, ateşin ortasında sergilemektir. Maharet, ateşin ortasında bu duruşu sergileyenlerin, arkasında durabilmektir. Maharet, seçimden seçime değil, işine geldiğinde değil, her zaman onların arkasında durabilmektir. Bu vesileyle, şehit ve gazilerimizi saygı ve şükranla anıyor, tüm güvenlik güçlerimize, sağlık-sıhhat, güç-kuvvet niyaz ediyorum.

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun."

Toplantıda salonun geçtiğimiz haftaya göre daha boş olması ve Lütfü Türkkan'ın toplantıya katılmaması dikkat çekti.

Meral Akşener İYİ Parti Grup Toplantısında Konuştu başbakan cumhurbaşkanı tayyip erdoğan şehit hassasiyeti partiye katılım lütfü türkkan