Milliyetçilik Bir Egemenlik Meselesidir

TAKİP ET

İnsanoğlu çok uzun bir tarihi dönem boyunca 'ben asil kandan geliyorum' ve 'beni tanrı seçti' iddiası ile egemenliği tekelinde toplayan hanedanların iktidarlarınca yönetilmiştir

İnsanoğlu çok uzun bir tarihi dönem boyunca “ben asil kandan geliyorum” ve “beni tanrı seçti” iddiası ile egemenliği tekelinde toplayan hanedanların iktidarlarınca yönetilmiştir. Bu iki büyük yalan ile egemenlik haklarına sahip olma siyaseti ancak Hümanist dönemle birlikte son bulabilmiştir. Mavi kanlı insanların var olmadığı, bütün insanların aynı kandan ve hatta aynı kökten geldiği gerçeğinin bilim tarafından kanıtlanması “ben asil kandan geliyorum” iddiasını doğal olarak çökertmiştir, sende benim gibi bir insanoğlusun ve her ikimizde insan olmak vasfı ile aynı, eşit haklara sahip olmalıyız görüşü bu dönem itibariyle kabul görmüştür. Milliyetçilik ideolojisi işte bu hanedanların egemenlik ve iktidarına karşı insanın egemenlik ve iktidarını savunmak temelinde yükselen bir siyasettir. En temelinde milliyetçilik hangi coğrafyada, hangi insan topluluğunun egemen olduğunu tanımlayan ideolojidir. Bilindiği üzere egemenlik yasama, yürütme ve yargı erklerinin kullanımı demektir. İnsanlık tarihi boyunca ama özellikle de tarım çağı sürecinde kurulan devletlerin hemen hepsinde egemenlik ya tanrı olduğunu, yahut da kendisini tanrının seçtiğini ve tanrıyı temsil ettiğini iddia eden hükümdarlar tarafından sahiplenilmiştir. Bahse konu dönemde iktidar sahipleri, egemenler bu düzeni kuran ve koruyan bütün kanunların da tanrısal olduğu iddia etmiş ve bu iddialarını çoğu zaman zorla da olsa kabul ettirmişlerdir. Hümanist çağda ortaya çıkan milliyetçilik ideolojisi ise insanların, insanlar tarafından yapılmış kanunlar çerçevesinde ve insanlar tarafından seçilmiş insanlarca yönetilmesi gerektiğini savunur. Tamda bu yüzden milliyetçiyim diyen bir insanın seküler olması bir kaçınılamaz bir zorunluluktur. Milliyetçilik iki kavram ile hiçbir şekilde uzlaşamaz bunlardan biri ümmetçilik ve diğeri de kanunların ilahi olduğu iddiasıdır. Hem toplumun uyacağı kanun ve kuralları belirlemek yani “yasama” benim egemenlik hakkımdır diyeceksin ve hem de ilahi olduğu iddia edilen kanunların hükmünü savunacaksın, elbette ki bu iki görüş asla bir arada olamaz. Bir çok başka ülkede olduğu gibi ülkemizde de kendisini milliyetçi olarak tanımlayan çok sayıda insanın kafası fevkalade karışıktır. Kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan bir çok kişi egemenliğin Hanedan-ı Ali Osman’da olduğu Osmanlı İmparatorluğunu övüp, egemenliğin Türk milletine verildiği Türkiye Cumhuriyeti ve “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyen bu Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü yermektedir, açıkçası bu son derecede tuhaf bir olgudur. Kanunların ilahi bir kaynaktan geldiği iddiası çok ama çok eskilere dayanır, mesela Babil kralı Hammurabi'nin (MÖ 1728-MÖ 1686) kanunları, Babil'in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagila Tapınağı'na dikilen bir taş üzerine Akatça dilinde yazılmıştır. Hammurabi, kendisine bu kanunları yazdıranın güneş tanrısı Şamaş olduğunu söylemiştir ve elbette bu kanunlar Hammurabi ve sülalesinin mutlaki monarşiye dayanan iktidarını da onaylamakta diğer insanların ona itaat etmesini emretmekteydi. Feodal hanedanlar toprak mülkiyeti esasında yapılanmışlardır. Tarım çağında birincil üretim faktörü olan toprak ve üzerindeki her şey bu toprak hanedanlarının mülküdür ve diğer insanlar dahi onların serfi, tebaası yada kuludur. Bu adaletsiz düzeni kuran ve koruyan kanunların ilahi bir kaynaktan gelmiş olduğu iddiası bu iktidar yapısının sadece fiziki güç ile sürdürülemeyeceği gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Eğer bu düzeni ilahlar oluşturduysa bu düzene karşı çıkmak, toprak hanedanlarına karşı gelmek aynı zamanda ilahlara da karşı gelmektir ve eğer ilahlara karşı gelirsen onlar sana hastalık, kıtlık, yangın, deprem ve benzeri tüm belaları musallat eder, yok bu düzene itaat edersen bu dünyada yokluk, zahmet ve eziyet çeksen dahi bir öte dünyada sonsuz nimetler ile ödüllendirilirsin propagandasının bu haksız iktidar yapısına karşı oluşan toplumsal muhalefeti baskılayacağı muhakkaktır. Korku hem de ilahi bir korku düzen dayatmanın çok emin bir yoludur. Milliyetçi ideoloji insanın egemenliği için kavga vererek, toprak hanedanlarının iktidarlarına son vermiştir, kendisine milliyetçiyim diyenler bu gerçeği hiç unutmasın ve hanedan güzellemesi yapıp durmasın derim.