Örs, Çekiç, Kılıç: Rock ve Siyaset

TAKİP ET

Azar Gat, Milletler kitabında halk ozanının modern öncesi dönemde millet teşekkülündeki öneminden bahseder

Azar Gat, Milletler kitabında halk ozanının modern öncesi dönemde millet teşekkülündeki öneminden bahseder. “Biz” ve “öteki” algısı, “bizimkiler”in havadisi sayesinde benimseyiş, aynı kralı, aynı efsaneyi bilmek üzerine inşa edilen kimlik; bunların çoğu halk ozanı sayesinde mümkün olmuştur. Kasedi ileri sararsak, Frances Saunders “Kavalcının Parasını Kim Ödedi?” kitabında CIA’in halk şarkıları ve halk hikayelerine el attığını söylüyor. (Konudan bağımsız, bu kitapta Anti-Komünist Sol’un CIA tarafından nasıl beslendiğini de öğrenirsiniz. Dünün büyük solcularının bugünlerde neden Amerikancı bir tavır takındığını anlamak isteyenler için iyi bir okumadır.) Frankfurt Okulu düşünürlerinin ifadesiyle artık Kültür Endüstrisi’ne dönüşen müzik, dünün halk ozanlarının hayal dahi edemeyeceği şekilde, endüstriyel bir güçle toplumu biçimlendiriyor, dönüştürebiliyor.

Sanat; en yaygın ve etkileyici türü olarak müzik ve şiir, asla yalnızca sanat için değildir diyebiliriz. Yaratanın muradı bu olmasa bile, bir şiir kitleleri birleştirebilir, bir şarkı basit bir aşk şarkısıyken bir devrim şarkısına dönüşebilir. Joseph Jordania, İnsanlar Neden Şarkı Söyler kitabında, İmam Şamil’in ordusunun bozulan saflarını dans ve müzikle nasıl toparladığını çarpıcı bir şekilde anlatır mesela. Hal böyleyken, müzik her zaman siyasetle ilişkilidir; siyaset de her zaman müziğe ilgi duyar. Sovyetlerin belli batılı şarkıları sansürlemesi yahut Kızıl Ordu Korosu’nu bir propaganda silahı olarak kullanması gibi. Müzik devletler yahut egemen siyasi hareketler için propaganda amaçlı kullanıldığı kadar, muhalifin de sığınağıdır. Osmanlı’nın acımasız ve alçakça müdahalesine dek alışıldık bir halk ozanı olan Dadaloğlu’nun, iskan işkencesi çeken Avşarlar için bir direniş sembolüne dönüşmesi tesadüf değildir. Yıllar önce yanlışlıkla Puşkin’e atfederek paylaştığım bir dize vardı (hatta bir gazeteci benim hatamı da aynen alıp kullanmıştı),

Çar baskısı altındaki Rusya’da bir şair “Rus Çarı’nı fener direğine assak / Bütün Rusya’yı aydınlatırdı” diyor. Bu tür zekice, üstü kapalı göndermeler halk müziğinde sıkça karşımıza çıkar. Bugünlerde folk metal gruplarının eski Avrupa metinlerini besteleyip okumasıyla yeniden keşfettiğimiz şarkılarda da böyle. Mesela Ai Vist lo Lop, “Kurdu, tilkiyi ve tavşanı gördüm” nakaratıyla basit bir kır manzarası anlatmaz. Kurt asilzade, tilki rahip, tavşan da köylüdür. Basbayağı politik bir şarkıdır; Avrupa köylüsü “Rahiplerin taşaklarını ezip kilise kapılarını yağlayacağız!” diye şarkılar yazmaya cesaret edene dek böyle kapalı ifadelerle eleştirisini dile getirmiş. Eh bizim “Erim erim eriyesin” böyle değil midir?

Politik Halk Ozanları Şimdilerde unuttuğumuz bir hakikat var; Türkiye kamplara ayrıldığında, halk ozanları da kamplara ayrılmıştı. Bir tarafta mesela Mahzuni, İhsani gibi ozanlar vardı, diğer tarafta Reyhani, Taşlıova gibi ozanlar. Mahzuni, “Yesin seni yılan Çayan” dizesinin geçtiği mezkur eserinde Mahir Çayan, Sinan Cemgil, Deniz Gezmiş gibi solcu gençlik liderlerine selam ediyor, Nihat Erim’e pek de kapalı sayılmayacak beddualar veriyordu. (Sonraları aynı Mahzuni’nin “Kim diyorsa Mahzuni’ye komünist” başlıklı şarkı yapması, anti-komünist propagandanın başarısıdır.) Reyhani, meşhur bir halk şiiri formunu dönüştürüyor, “Moskova’da Var mı?” diye bir şarkı yazıyor, “Dedim benden ne istersin, dedi hürriyet / Dedim Moskova’da var mı, söyledi yok yok” diyerek solculara dokunduruyordu. Bu dönemde siyasi partiler arasında, paramiliter sokak grupları arasında, polis fraksiyonları arasında bir savaş varken, müzisyenler arasında da savaş vardı. Öztürk Serengil’in “Bu piyasada benden başka sağ görüşlü hıyar yoktur” şeklinde bir demecini hatırlıyorum; Adalet Partisi için yaptığı şarkıda “Komüniste kanma Zühtü” diyordu. Ali Rıza Binboğa “Yarınlarda gülmek var” derken, Reyhani “Soysuz der ki yarınlarda gülmek var / Hallerine güleceğiz yakındır” diye cevap veriyordu. Yalnızca sağ ve sol fraksiyonların birbirleriyle kavgası değil, mevcut durumdan rahatsızlık yine şarkılarla ifade ediliyordu. En bilindik örnekler okuyucunun aklına gelecektir, ben yine Öztürk Serengil’den az bilinen ama epey yaratıcı iki örnek vereyim: “Unuttun Bizi Süleyman” ve “İşte Vergi İşte Maliye”. Türkiye’de yeni yeni gelişen pop, rock, blues, caz gibi akımların temsilcileri de bu dönemde politik şarkılar yapıyorlardı. Mutlaka bir politik görüşü savunmasalar dahi, ülkenin vaziyetine dair yapılan şarkılar dinleyicilerin ilgisi ve beğenisini kazanıyor, “popüler” düzlemde politik müziğin görünürlüğü epey yüksek oluyordu.

Müziğin Akıbeti Türkiye’de müziğin merhalelerini ve evrimini ele almak elbette bir köşe yazısının hacmini aşar. Fakat belli trendlerden bahsetmek mümkün. Bu trendlerden ikisi, herhalde, dünya ile birlikte, enstrüman yahut ses yeteneği gerektiren türlere rağbetin azalması ve temanın baskın bir şekilde aşk, ayrılık gibi konularla sınırlanması. Arabeskin yükselmesinin yanında, 80’lerin sonu, 90’ların başında ikinci bir rock/metal dalgasının gelmesi; Pentagram’ın ardından Mor ve Ötesi ve Duman gibi grupların niş değil, ulusal/popüler düzlemde epey ses getirmeyi başarması da ele alınmalı. Ülkenin bütün popüler müzik mecralarında, barlarda, plajlarda, müzik kanallarında bu rock/pop rock/grunge tarzı müzik yapan grupların aşk dışı temalarda şarkılarının popüler olması ilgiyi hak eder. Mor ve Ötesi’nin Cambaz şarkısı, epey politik ve sivri bir şarkı olduğu halde, listeleri haftalarca işgal etmiş, aylar boyunca her ortamda çalınmıştı; bu haliyle zirveyi hak ediyor. Öte yandan, Türkiye’deki mevcut islamofaşist rejim, anaakım medyayı ıslah ve tedip ettiği gibi, anaakım müziği, kitle müziğinin bütün türlerini de aynı şekilde uhdesine aldı. Ülkenin en popüler şarkıcılarının sürekli Cumhurbaşkanı sofrasında, Cumhurbaşkanlığının yahut devlet kurumlarının finanse ettiği seyircisiz konserlerde olduğunu görüyoruz. Şu sıralarda hem pop müzikle rekabet edecek seyirci kitlesine ulaşan, hem de politik içeriğin daha yoğun olduğunu gördüğümüz yükselen değerse, rap müzik.

Rap Furyası Dünyada bütün sanat dallarının uğradığı bir dekadans var: Yaratanın ve “tüketen”in çaba harcamasına gerek bırakmayan tür ve usuller öne çıkıyor. Bir pisuvarı ters çevirdiğinizde buna sanat diyebiliyorsunuz; şarkıların melodileri ve sözleri anlamsızlaşıyor, boş bir tuval resim kabul ediliyor. Rap, bunun müzikteki yansımasıdır. Bir ara sosyal medyada epey popüler olan ve dalga geçilen arabesk rap de bunun karikatürüdür: Basit bir bilgisayarı ve mikrofonu olan herkes, belli şarkılardan kesitleri alıp, kesip biçerek arka plan melodisine dönüştürüp, istediği gibi söz yazıp, söyleyip kaydedebiliyor. Her ne kadar politik içeriğini ve muhalif duruşunu önemsesem de, rap müzikte olmayan bir şey var, o da müzik. Ressam Zdzisław Beksiński’nin dijital çağda resimlerini dijital imkanları kullanarak düzenlemesi başkaydı. Yahut türküyü, gazeli ve rubaiyi çok güzel sindirdiğini gördüğümüz Attila İlhan’ın serbest şiir yazması başkadır. Fakat nasıl şiir “duygulu devrik cümlelerin art arda sıralanması”na dönüştüyse, rap müzikteki bu kolaylık, bu çevreden çok az müzisyenin çıkmasına müsaade ediyor. Müzik yeteneği olup hakiki bir sanat eseri yaratmayı başaranlar zaman zaman parlıyorlar; ancak kitlelerin istediği kolay tüketilebilir basit içerikse ve bunu basit bir şekilde, maddi yahut bilişsel bir yatırım yapmadan üretebiliyorsanız, buna yönelirsiniz ve radyoda zaman zaman denk geldiğim (üstelik en “anaakım” radyolarda) rap eserleri, kulak işkencesinden, basitliğe, düzlüğe, sıradanlığa indirgenmiş avamın bundan memnun olup bunun dışavurumdan zevk almasından başka bir şey değil.

Ne Yapmalı? Pop-müziğin pespayeleşmesi ve hegemonyasına karşı yükselen trend, rap müzik, bana bir çıkmaz yol gibi görünüyor. Ancak bit pazarına nur yağarsa, Anadolu Rock gibi, buralı elementleri alternatif pop usulleriyle harmanlayan akımlar vaktiyle başarılı olmuştu, yeniden olabilir. Bu bakımdan, hem müziğin, hem muhalefetin kaderini kurtarmak için, rock ve metal janrlarının diriltilmesi, iki anlamda da faydalı olacaktır. Satanist tepkisi alan Pentagram’ın Dertli’den “Şeytan Bunun Neresinde?”yi söylemesi hem güzel bir cevaptı, hem de alternatif ve küresel bir tarz arayışında olan genç nesillere epey “Türk” bir yerli motifi tanıtmış, sevdirmişti. Bugünün politik halk ozanlarını yaratabilmemiz için en elverişli janrın rock/metal ve türevleri olduğunu düşünüyorum. Anaakım müzik endüstrisi, kitlelerin sosyal hayatıyla ilişkisini kesmiş durumda, mevcut alternatif akımdaysa fıtri bir pespayelik, yetersizlik var. Metal müzik, esasen kitleyle ve toplumla ilişkisini kesmiş ya da sorunlu yaşayan insanların müziği olmuştu. Ölüm gibi bir biricikliği vardı; metal müzik birlikte dinlense bile herkes tek başına dinlerdi; birlikte ölen herkesin yalnızca kendi ölümünü yaşaması gibi. Fakat bu defa, bu türlerin sert, kavgacı, gür ve sivri sesi, bunalan yığınların politikliğiyle eşlenebilir. Üstelik, bu türlerde enstrüman çalma yeteneği her zaman ön planda, bir tür gerek-şart olduğu için, kitlelerin beğenilerinin gelişmesinde, daha “yüksek” müzik tarzlarına geçiş yapabilmelerinde de bir rol oynar. Sert ve hızlı ritimlerin örsünde, epik melodilerin çekiciyle dövülecek metal, yahut aynı aletlerle biçim verilecek rock (kaya), muhalif yığınların silahlarına dönüşebilir. Üstelik bunun “folk”tan beslenmesi etkileyiciliğini arttıracak, yükselmesini arzuladığım bu yeni dalganın grup ve şarkıcılarını, modern zamanın gezgin muhalif ozanları yapacaktır.

M. Bahadırhan Dinçaslan

Aşık Mahzuni Azar Gat mahir çayan