Pelinsular, Sümeyyeler, Düşünceler

TAKİP ET

Bir süre gündemi meşgul etmiş, en azından sosyal medya üzerinde, bir konu var

Bir süre gündemi meşgul etmiş, en azından sosyal medya üzerinde, bir konu var. Zenginlik, şatafat, lüks, imkânlar, kazanç vb. gibi farklı ifadelerin birleşimi ile oluşan, sorgulama ile tartışma arasında bir yerde, bazen sert bazen de müstehzi ifadeler ile kendine yer bulan bir mesele bu. Olay, vergilerin toplanmasından milli gelirin paylaşımına, yeni oluşan orta-üst sınıftan yaşantı tecrübelerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Fakat mesele konuşulurken asıldan çok surete, özden çok kişilere bağlandığı için hep aynı mukadder sonla bitiyor: Kavga. Türkiye'nin bir dönüşüm yaşadığı muhakkak. Özellikle internetin hayatımızda edindiği yer, sosyal medya platformlarının hayatın bir olağan parçası olması, televizyonlarda birbirinin aynısı/ardılı, konuları genel olarak birbirine benzeyen/birbirini besleyen dizilerin varlığı, sunulan giyim seçenekleri, yaşam tarzları, müzik türleri derken bu değişim herkesi bir şekilde etkilemiş durumda. 2000’li yılların başında internet bir nevi eğlence aracı iken, bugün her manada bir okyanusa dönüşmüş vaziyette. Öte yandan büyük paraların yatırıldığı dizi sektörü de aynı durumda. Elbette toplumun bundan etkilenmemesi mümkün değil. Asıl meseleye gelecek olursak bugün Pelinsuların yahut Sümeyyelerin (burada isimler rastgele seçilmiştir) aynı ekranlara baktıklarını, benzer telefonları ve platformları kullandıklarını, sokakta benzer şeyleri gördüklerini düşünürsek, hepsinin hayatında bir değişim istemesi, lükse veya zenginliğe erişme arzusu duyması, eriştiğinde bunu topluma sunması/sunma şekli de bundan etkilenmektedir. En azından, artık her bir gencin veya erken orta yaş grubuna mensup bireyin aklının bir köşesinde bir gün “parayı bulmak”, “tanınmak”, “başarılı olmak” gibi duyguların olmaması mümkün değildir. Sadece bunların kendi içindeki sıralaması, sosyal yaşantı ve kişisel durumuna bağlı olarak farklılık gösterebilir ama öyle bir düzlemdeyiz ki bu farklılık dahi, kullanılan manipülasyon teknikleri ile en aza indirilmiş vaziyette. Neticede satışın en önemli silahı manipülasyon. Kişiye önce o şeye ihtiyacı olduğu hissini vermek ve daha sonra da o ihtiyacın karşılayıcısı olarak ortaya çıkmak. Devamında da sürekli bu ihtiyaca yönelik ürünleri sunmak, çeşitlendirmek ve kişiyi bağımlı hale getirmek. Dizilerde gösterilen kalburüstü mekânlar, gösterişli hayatlar, lüks araçlar, sosyal medyadan taşan görüntüler, kafelerde harcanan mesailer… Bütün bunlar artık en ücra köydeki evde dahi aynı şekilde izlenmekte; akıllı telefonlar vasıtası ile herkese anında ulaşmakta. Bu, tersine işletilmesi mümkün olmayan bir süreç. Önemli olan süreci sağlıklı şekilde değiştirmek veya dönüştürmek. İşte tam burada, bu dönüşümün nasıl olacağı sorusu ortaya çıkıyor. Bu genel itibariyle eğitimin dönüşmesi, refah tanımının yeniden yapılması, neyin lüks neyin ihtiyaç olduğunun kişinin durumuna bakılarak tanımlanması gibi pek çok temel tanımla ilgili. Burada kişinin durumundan kasıt, mensup olduğu sosyal kitle veya ailesinin mensup olduğu çevre değil. Bunun ötesinde kişinin geldiği ve varmak istediği nokta, bu noktaya varmak için ihtiyaç duyduğu şeyler ve bu noktaya ulaştığında ihtiyaç duyacakları. Bazıları için ikinci el bir bilgisayar ihtiyaç iken, bazıları için daha kaliteli ve farklı işlerini yapabileceği pahalı bir bilgisayar ihtiyaç olabilir. Yine bazıları için normal bir araç bir ihtiyaç iken, başkası için aracını modifiye etmek için gereken ses/video sistemleri birer ihtiyaçtır. Zira, kendini gerçekleştirme ihtiyacı, bütün bu ihtiyaçların ana motivasyon kaynağıdır. O halde, bu ihtiyaç/lüks, refah/şatafat ayrımını nasıl yapacağız? İşte bunun cevabını bulmakla ancak mesele doğru bir zemine oturabilir. Genel itibariyle iki ana akım üzerinden yürüyen tartışmayı da yöneten iki kavram var: Estetik ve haksız kazanç. Yine bunlar da izaha, daha doğrusu tam bir tanıma muhtaç. Estetik algısının temel bir tanımı var mı? Yoksa “zevkler ve renkler tartışılamaz” basit indirgemesinde olduğu gibi, temel bir tanım olması imkansız mı? Temel bir tanım yoksa altın varak, 1800’lü yıllara ait görünümlü yeni mobilyalar veyahut da uçuk renkli eğri demirden levhalar “non-aesthetic” olarak değerlendirilebilir mi? Aynı şekilde haksız kazanç diyerek tanımladığımız alan nedir? Hızla büyüyen bir pazarda, manipülasyon sonucu elde edilen yer mi yoksa haksız bir rekabet/kayırma sonucu elde edilen mali kaynakların, emeksiz getirisi mi? Bu iki tanım arasında temel farklar olduğu için, yorumu etkilemekte. Genel olarak yorumun, toplumun mevcut durumu ile ilişkili olarak, ikincisi, yani kamu kaynaklarının usulsüz kullanımı/kullandırılması, halkın zarara uğratılması temelli olduğunu düşünüyorum. Fakat bunun da net ifadesi önemli. aksi takdirde durum sınıflar arası bir çatışmanın, kendince bir temele oturtulması algısı oluşturuyor Aksi takdirde bu da tartışmayı yine sığ zemine çekiyor. Oysa bu, kendisini hangi ideolojik veya sınıfsal “koruma şemsiyesi” altına sokmaya çalışırsa çalışsın, kişinin temel olarak “muhteris, gayri ahlaki ve gayri insani” vasıflara haiz olduğunu gösterir. Bütün bu genel çerçeve içerisinden bakarsak, bu tür tartışmalar muallak tanımlar üzerinden değil de Türk gençlerinin müreffeh bir yaşam sürmesi adına gelirin dağılımındaki düzen üzerinden yapılırsa ancak belirli bir sonuca ulaşabilir. Diğer türlü daha üçüncü dakikada ideolojik bir tartışma veya kavga halini alır ki bu tarafların enerji boşalması ve günlük tatmin sağlaması dışında bir fayda sağlamaz. Nitekim konunun bir haftada hızla konuşulup ardından rafa kaldırılması da tüketim toplumlarının her şeyi hızla yükseltme, tüketme ve yerine yenisini koyarak ilerlemesine uygun bir hareket tarzıdır. Yani bu tartışma da ana amacından ziyade bir tüketim aracı haline gelmiş ve sonuca ulaşamadan rafa kalkmıştır. Muhtemeldir ki bir dahaki ilk ateşe kadar da tozlanmaya devam edecektir. Selam, saygı ve muhabbetle…