Platonik Düşüncenin Ana Hatları

TAKİP ET

Platon, düşünceleri ile siyaset felsefesinde kendine öyle bir yer edinmiştir ki çoğu düşünce, kaynağını ondan alan taklitler olmaktan ileriye gidememiştir

Platon, düşünceleri ile siyaset felsefesinde kendine öyle bir yer edinmiştir ki çoğu düşünce, kaynağını ondan alan taklitler olmaktan ileriye gidememiştir. Whitehead’in deyimiyle tüm Batı felsefe tarihi ona düşülmüş bir dipnottan ibarettir. Kendinden önceki (Pre-Sokrat) ve kendinden sonraki (Post-Sokrat) dönemlerin isimlendirilmesine sebebiyet verecek kadar önemli olan Sokrates’i bile var eden Platon’dur. Hatta kimi görüşlere göre bu durum yalnızca Platon’un Sokrates’i yazıp anlatmasıyla oluşan metaforik bir durum değildir; bu görüşte Sokrates, Platon’un kendi düşüncelerini somutlaştırmak için yarattığı hayalî bir karakterdir. Siyaset felsefesinin başkenti Atina’da düşünsel kültür yoktan var olmamış, mitik inançlardan başlayıp pek çok ismin üst üste dizdiği taşlar sayesinde süregelmiştir. Platon da bu kümülatif sürecin bir parçasıdır, kendinden önceki ve dahi sonraki düşünürler ile doğrudan veya dolaylı olarak etkileşim halinde olmuştur. Bahis olunan bu düşünsel süreç temelinde siyaset felsefesini taşımıştır çünkü bireysel veya toplumsal olarak ifa edilecek her eylem, öncesinde siyasal olana dair karar mekanizmalarından geçmektedir. Siyaset felsefesinde her taşın altından Platon çıkmaktadır fakat bu duruma karşın kendisi aktif siyasette yer almamıştır. Döneminde Atina siyaseti oldukça karışık bir haldeydi. Platon ne demokratların ne de oligarkların yanında yer almış, içinde bulunduğu bu kargaşa çözüm aramaya uğraşmıştır. Bunun içindir ki Sicilya’ya yaptığı gezilerde düşüncelerini pratik olarak uygulamayı denemiştir. Platonik düşüncenin temelinde, akıl yoluyla kavranılabilecek olanların en üst aşaması olan idealar vardır. Bu kavram nesneler âleminden ve duyulardan bağımsız olarak genel-geçer bir gerçeklik taşır. İdea kavramı doğrultusunda Platonik düşüncede iki ayrı âlem vardır, bunlardan biri nesneler âlemi iken diğeri ise idealar âlemidir. Nesneler âlemine dair en belirgin özellik, aslında bir kopya evren olmasıdır. Nesneler, ideaların bozulmuş ve yozlaşmış kopyalarının yansımasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla nesneler yoluyla elde edilen bilgiler ne doğru ne de güvenilirdir. Buna karşın idealar âlemi ise, asıl ve sonsuz olma niteliğindedir. Bu yüzden akıl yoluyla kavranılan gerçek bilgi ideadır ve tabi ki idealara ulaşabilecek yegâne kişiler filozoflardır. Platon’un düşünsel soru ve cevapların çevresinde dolaştığı ana olgu polistir. Bunun bir sebebi Atina’nın içinde bulunduğu durumken, diğer bir sebebi insan merkezli felsefenin sınırlılığından uzaklaşmasıdır. İnsan ve siyasal örgüt arasındaki bağlantının iyileştirilmesine odaklanan Platon, yalnız iyi devletin ne olduğuyla değil ne olması gerektiğiyle de ilgilenmiş; böylelikle nesneler âlemindeki devletin aslı olan ideal devleti aramıştır. Platon, Homeros ve Hesiodos gibi isimlerin mitolojik anlatılarına karşı tepki gösterirken, kendi düşüncelerini aktarabilmek için kendi mitoslarını oluşturmuştur. (Tutsak oldukları mağaradan kurtulup gerçeği görenlerin, daha sonra mağaradaki dostlarına bu gerçekleri aktarmak için geri dönmesi ve onlara inanılmaması özünü taşıyan Mağara Mitosu; tanrı tarafından insanların hamuruna katılan demir, tunç, altın gibi madenlerin onları çiftçi, bekçi, yönetici gibi hiyerarşik bir yapıya dâhil ettiği ve bu durumun doğal olduğu özünü taşıyan Metaller Mitosu vs.) Platon’un kullandığı bu mitosların sebebi, insanları söylediklerine ikna etmek ve düşlediği sistemi kolayca kurabilmek için insanları bir nevi kandırmaktır ki burada Platonik düşünce ile ilgili olan bir başka kavram “soylu yalan” ortaya çıkar. Soylu yalan, hakikatin perdelenmesi gayesi taşımaktan ziyade, insanları daha iyiye yönlendirmek ve onların faydasına olmak açısından söylenen yalandır. Platonik düşüncede insan ruhu kötücüldür, eğer insana kötülük yapma imkânı sunulursa doğası gereği tercih hakkını yapmaktan yana kullanacaktır. Platon özünü bu şekilde tanımladığı insan ruhunu sonrasında üç bölüme ayırır. Bunlar, maddi isteklerin hâkim olduğu iştahsal bölüm; soylu isteklerin hâkim olduğu yürekli bölüm ve insanın tanrısal yönünü oluşturan ussal bölümdür. Bu noktada Platon’un ruhsal sınıflandırması ile toplumsal sınıflandırması arasındaki ilişki fark edilir.  Birinci kısım üreticiler, ikinci kısım koruyucular, üçüncü kısım ise yöneticilerdir ve sınıflı toplum doğaldır. Yani eşitsizliğin kabullenilmesi ve aksi şekilde hareket edilmemesi gerekir. (Üreticiler en geniş ve alt sınıftır, özel mülkiyet ve aile kurma gibi bazı temel haklara sahiptirler. Koruyucu sınıfı kadın ve erkek eşitliğini içerir, yöneticilere yardımcı olmakla mükelleftirler. Filozof-kral veya Filozof-kraliçeler sayıca azınlık fakat erdemce en çok olanlardır, en iyi yönetimi sağlamak onların işidir.) Platon yapısını doğal gördüğü toplumu doğal devletle destekler, ona göre devlet yapay bir sözleşmenin mahsulü değildir. İşbölümünün ve organizmacı görüşün esas olduğu bir yapıda var olunmaktadır. Kişilerin birbirlerinin işlerine karışması kargaşayı doğurur ve bu yıkıma götürür. Dolayısıyla devlet, ideal olanı sağlayabilmek adına gerekirse zor kullanabilir, yöneticiler genel ahla kurallarının dışına çıkabilir. (Soylu yalan örneğindeki gibi.) Platon, üreticiler hariç bir ortak yaşam modeli biçer. Bu durum Platonik komünizm olarak adlandırılmakla beraber modern dönem komünizm düşüncesinden oldukça farklıdır. Öncelikle Platon’un görüşleri, komünizmin aksine toplumun tamamını değil belli bir kısmını kapsamaktadır. Ayrıca modern komünist düşüncenin nihai gayesi devleti ortadan kaldırmak iken bahis olunan Platonik komünizm tam tersine devletin varlığını daha iyileştirmek içindir. Platonik komünizmi, modern komünist ideolojiden ayıran temel nokta ise daha önce bahsettiğimiz gibi Platon’un sınıflı toplum yapısını doğal kabul etmesidir ki komünizmin gayesi sınıflı toplumu ortadan kaldırmaktır. Platon’un iyi ideasına ulaşabilmek için aklın önemini vurguladığını biliyoruz. Akıl ise eğitim yoluyla ehlileştirilir. Platonik düşüncede insan zekâsı düzene sokulması gereken bir şeydir, çocuklar vahşi hayvanlar gibidir ve bundan dolayı eğitilmelilerdir. Koruyucu sınıf için bir aile kurumu söz konusu olmadığından çocuklar ömür boyu devlet tarafından eğitilecektir. Böylelikle ölçülü ve erdemli bireyler olacaklardır. Başlangıçta halka açık fakat sonradan seçkinci olan bir eğitim söz konusudur ve tabi ki Platon’un mevzu bahis ettiği eğitim özel değil, kamusal eğitimdir. Son olarak Platonik düşüncenin nihai ve trajik tarafına gelecek olursak, bu nokta ideal devletin bir şekilde tahsis edilmiş olsa bile kaçınılmaz olarak çökecek olmasıdır. İdeal olan zamanla siyasal deformasyonlardan geçecek, askerler, tüccarlar ve sair çıkar düşkünü zümreler yönetimi elde edecek ve timokrasi, oligarşi, demokrasi, anarşi, tiranlık derken ideal olana en uzak olan hale bürünecektir. Ana hatlarıyla bu şekilde biçimlenen Platonik düşünce, girişte de belirttiğimiz gibi siyaset felsefesinin sacayağını oluşturur. Nitekim Platon’u anlamadan siyasal düşünceler tarihinde herhangi bir düşünceyi temele oturtmak çok zor olacaktır. Oğuz Can Acar