Salgından Sonra Dünyayı Ne Bekliyor | Prof. Dr. Ümit Özdağ'dan TamgaTürk'e Özel Açıklamalar

TAKİP ET

İYİ Parti İstanbul Milletvekili Prof

İYİ Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, TamgaTürk'ün YouTube kanalına konuk oldu. Özdağ, yeni tip koronavirüs (Covid-19) pandemisiyle mücadele eden dünyayı kriz atlatıldıktan sonra nasıl bir düzen beklediğine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Özdağ, 2008 yılındaki ekonomik krizle çökmeye başlayan tek kutuplu düzenin artık yerini iki kutuplu bir düzene bırakmak üzere olduğuna dikkat çekerek küreselleşmenin ideolojisi diye nitelendirdiği neoliberalizmin de iflas ettiğini söyledi. "Milliyetçilik, önce komünizmi yendi, şimdi de neoliberalizmi yendi" ifadelerini kullanan Özdağ, milliyetçiliğin küresel ölçekte bir yükseliş dönemine girdiğini de sözlerine ekledi. Dünya tarihinde "Asya-Pasifik Döneminin" başladığını kaydeden İYİ Partili Özdağ, bunun birkaç yüzyıl dahi sürebileceğini ve bu dönemin bir "Çin Yüzyılı" olmayacağını ancak Çin'in Asya-Pasifik merkezli yeni düzenin iki kutbundan biri olacağını ifade etti. https://www.youtube.com/watch?v=6CAFiwETc2U Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın TamgaTürk'e özel açıklamalarından satır başları şöyle: - Bugün koronavirüs sürecinde yaşanan ve sonrasında gerçekleşecek olası öngörüler, gelişmeler hakkında konuşmak istiyorum sizinle. İlk olarak dünyada söylendiği kadar büyük bir değişim gerçekleşecek mi, bir küresel dönüşümden söz edebilir miyiz, bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Dünyada korona salgını sonrasında büyük farklılaşmalar olacak ama bu farklılaşmaların tamamı daha önce başlamış süreçler, bu süreçlerin tamamlandığı ve yeni bir hale dönüştüğü aşamaya geçiyoruz. Yani korona salgını ile birlikte daha önce hiç olmayan şeyler çıkmıyor. Devam eden süreçlerin bir sıçrama yaptığı aşamaya geldik. Yani suyun kaynaması öncesinde deniz seviyesinde 98-99 dereceye kadar gelmiş olması gibi ama kaynama 100 derecede başlar ve sonra da buharlaşma başlar. Biz de işte dünyada bu tür süreçlerin salgınla olgunlaştığı ve yeni bir aşamaya geçtiği dönemi yaşıyoruz. Bir anlamda korona salgını, yeni bir dünyanın doğumunun ebeliğini yapıyor ama çocuk ana rahminde uzun bir süreden beri büyüyor zaten. "Çift Kutuplu Dünyaya Geçiyoruz" İlk ele almamız gereken karşımıza tek kutuplu dünyadan çift kutuplu dünyaya geçiş süreci çıkıyor. Bakın çok kutuplu değil, çift kutuplu veya iki kutuplu dünyaya geçiyoruz. 1989-1991’den bu yana özellikle 2008’deki ilk finansal krize kadar ABD'nin tartışmasız tek kutup olduğu bir dönemi yaşadık. Bu dönemin bir başka özelliği dünyadaki bütün piyasalar tek kutuplu düzende küreselleşme dediğimiz süreçte birleşti ve böylece mal ve finans piyasaları, sınırlar çok fazla engel olmadan büyük bir dolaşıma başladı. Üretim de değişik ülkelere yayıldı, bir tedarik zinciri oluştu. Bir malın üretilmesi bir ülkede değil, birçok ülkede ve nerede, hangi parça en ucuza yapılıyorsa o şekilde gerçekleşmeye başladı. Sermayenin kontrolleri tamamen kaldırıldı. Para istediği yerden istediği yere gitmeye başladı. Neydi bu küreselleşme? Bence çok iyi şekilde anlatmıştır Kissinger. Küreselleşme eşittir, Amerikan kapitalizmi. Küreselleşmeden önce bugün hayatımızda tırnak içinde önemli bir yer işgal eden AVM'ler, alışveriş mağazaları yoktu. Dünyanın neresine giderseniz gidin, AVM'ler aslında Amerikan türü tüketimin sembolleridir. Bu da bir kültürel Amerikanlaşmaydı aslında bütün dünyada. Ancak 2008’de büyük bir finansal kriz yaşandı ABD’de, bu sistemin tökezlemesiydi ve 2008’den beri küreselleşme, bir anlamda lidersiz kaldı. Bu arada küreselleşmeden en fazla istifade eden ABD ve Amerikan halkı olmadı, küreselleşmeden en fazla istifade eden Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri oldu. Evet, Amerikan firmaları kârlarına kâr kattılar fakat Amerikan halkı, Amerikan işçisi bundan çok ağır darbeler aldı, işini kaybetti, ortalama gelir düştü ABD’de. Ve nasıl komünizm, hakim olduğu bölgelerde milliyet fikrini ortadan kaldırıp bunun yerine proleteryayı koymak istiyorsa küreselleşmenin bir ideolojisi olan neoliberalizm de milliyet fikrini, devlet fikrini dışlayarak millî devletlerin tasfiye edilmesi gerektiğini, gereksiz olduğunu savunarak ferdi milliyetin yerine koyuyordu. "ABD'nin Küreselleşmeden Çekildiği Bir Dönem" İşte bütün bunlara karşı yavaş yavaş hem periferi dediğimiz, yani ana kapitalist ülkelerin dışında gelişmekte olan ülkelerde ama ABD’de ve Avrupa’da değişik ülkelerde de milliyetçi tepkiler yükselmeye başladı ve bu milliyetçi tepkilere popülist liderler biraz da sözcülük yaptılar. Böylece ABD’de Trump iktidara geldi, Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte ikinci önemli gelişme başladı. Birincisi iki kutuplu dünya, Çin’in ikinci kutup olarak çıktığı bir dünyaydı, ABD’nin tek kutup olmaktan çıktığı… İkincisi, ABD’nin küreselleşmeden çekildiği bir döneme girdik. ABD’nin küreselleşmeden çekilmesiyle birlikte – şimdi yaşıyoruz bunu – dünya, bundan sonra nasıl olacak, Amerikalılar Çin’in de dahil olduğu ve eşit söz sahibi olduğu bölgelere dayalı bir küreselleşmeyi mi kabul edecekler, yoksa dünya, değişik bloklar arasında iki kutuplu jeopolitik bir rekabet içerisine girecek, bunu göreceğiz. "Asya-Pasifik Dönemi, Dünya Tarihinde Başlıyor" Yine koronayla birlikte gelişen bir süreç vardı, o da yeni bir aşamaya geçti. Aslında nihayetlendi diyebiliriz. Artık Atlantik ve Avrupa merkezli dünya değil, Pasifik ve Asya merkezli dünya doğuyor. Dünya tarihinin başlangıcından bundan 400-500 sene öncesine kadar Asya dünyanın en önemli kıtasıydı. Son 400-500 senede bu önemini Avrupa’ya kaybetmişti, şimdi Asya geri dönüyor. Bakın 'Çin Yüzyılı' muhtemelen olmayacak, Çin kutuplardan birisi olacak ama yeni yüzyıl, belki yeni birkaç yüzyıl: 'Asya Yüzyılı'. Asya-Pasifik dönemi, dünya tarihinde başlıyor. Bu çok önemli bir gelişme. Beraberinde tabii bu Asya kültürünün daha etkin olduğu bir dönemi getirecek, Afrika’nın yumuşak gücü daha belirgin olacak ve günlük yaşamda da bunları daha fazla görmeye başlayacağız bunun sonucu olarak. Bir başka gelişme; neoliberalizm bitiyor, neoliberalizmin karşısında milliyetçilik yükseliyor. Milliyetçilik, önce komünizmi yendi, şimdi de neoliberalizmi yendi. Avrupa ve AB'nin Yeni Dünyadaki Rolü Yine bir başka önemli gelişme; 2000’lerin başında adeta yeryüzündeki cennet diye sunulan bir yer vardı, Türk aydınlarına: Avrupa Birliği. AB’ye girince bütün sorunlarımız çözülecekti. O dönemdeki literatürü düşünüyorum da bizim bu neoliberal aydınların şimdi ne duruma düştüğünü düşününce doğrusu içten içe gülmüyor değilim. Şimdi AB ağır bir bunalımdan geçiyor. Avrupa’nın önemli ülkeleri İspanya, İtalya yardımı Fransa’dan, Almanya’dan almadılar. Fransa, Almanya yardım etmeyi reddetti. Şaka gibi Ruslar ve Çinliler yardıma geldiler. AB, Çin’le birlikte küreselleşmeden en fazla istifade eden gruptu, şimdi onlar da sıkıntıdalar. Bundan sonra AB nasıl devam edecek? Belki küçülmeyecek ama etkisi ortadan kalkacak veya küçülecek, daha çok Fransa, Almanya ve kurucular etrafında yeniden örgütlenecek bir Avrupa’yı göreceğiz ya da Avrupa, büyük bir hamleyle küreselleşmenin ana dinamiklerinden birisi olarak çıkacak ama bunun için bir lidere ihtiyacı var ve ortada böyle bir lider yok. Otoriter Rejimler Gelişiyor, Ulus Devletler Yükseliyor Otoriter rejimler gelişiyor, ne yazık ki. Popülizm beraberinde otoriterliği getiriyor ve otoriterler arasında dayanışma var. Otoriter deyince aklımıza ilk Çin gelmesin, Çin zaten totaliter. Ama Trump da otoriter lider, Erdoğan da otoriter, Macaristan’da, Brezilya’da, dünyanın birçok yerinde otoriter liderler, popülist liderler yönetimi ellerine aldılar ve otoriterlik gelişiyor. Şimdi teknolojinin verdiği imkanlarla, doğrusu Hitler’in ve Stalin’in hiç akıllarından geçmeyeceği bir ölçüde vatandaşları kontrol etme imkanları olacak. Bir başka husus, ulus devletler yükseliyor. Neoliberal ideologların onlarca yıldan beri 'devlet aşılmıştır, ulus devlet aşılmıştır, gereksizdir' dedikleri ve 'bu iş sivil toplumla olur, şirketler aracılığıyla olur' dedikleri süreç sonunda ulus devletin önce 2008 ve şimdi 2020’de çok güçlü bir şekilde geri dönmesiyle sona erdi. Yani genç bir arkadaşımın ifadesiyle "Ulus devlet kırk senede kaybettiklerini, kırk günde geri aldı". Bundan sonra devletler, siyasette çok daha güçlü bir şekilde temsil edilecekler. "Keynesyenizm Geri Dönüyor" Keynesyenizm geri dönüyor, yani devlet artık ekonomide yeniden en önemli aktörlerden bir tanesi olacak. Hani 'devlet kibrit üretir mi, devlet şunu üretir mi, bunu üretir mi, devlet üretimden çekilmeli' derlerdi. Türkiye’de bir zat vardı, 'babalar gibi satıyoruz' deyip devletin mallarını tasfiye etme sürecini başlatmıştı, devletin elinde hiçbir şey kalmadı. Ama şimdi, devlet tekrar ekonomiye dönmek zorunda. Bütün dünyada devletlerin Keynesyen politikalarla ekonomiye ve üretime geri döndüğünü görüyoruz. Bir başka husus, yine hayatımızda olan ama bu kadar çok yoğun kullanmadığımız şeyler, teknolojik unsurlar hayatımıza daha fazla girecek. Çalışma hayatımızın içine girdi, günlük yaşamın içinde daha fazla olacak. "Dünya Sığınmacılar Konusunda Duvarların Gerisine Çekiliyor" Dünya, İkinci Dünya Savaşından sonra Yahudilere yapılan soykırımın etkisi altında çok liberal bir mülteci düzenlemesi yapmıştı. Bir daha böyle bir şey olmasın, diye. Şimdi o program ortadan kalkıyor, dünya sığınmacılar ve mülteciler konusunda duvarların gerisine çekiliyor. Yani eğer anlaşmalar değişirse bu bizleri hiç ama hiç şaşırtmamalı. Türkiye açısından büyük bir önemi var. Çünkü Türkiye zaten 7 milyona yaklaşan Suriyeli ve diğer sığınmacıların yükü altında ezilen bir ülke ve geleceği tehdit altında olan bir ülke. Türkiye’nin de değişik adımları çok büyük hızla, bu konuda atması gerekiyor. Ve tabii, konuşmanın temel ekseni olan bu yeni kutup, Sarı Ejderhanın yükselişiyle karşı karşıyayız. Çin, 40 yıldan beri yüzde 8-9-10-12’lik kalkınma hızlarıyla kalkınmasını bugüne kadar sürdürdü. Şimdi bu sene bir tökezleme var ama yine krizden ilk çıkanların başında geliyor. Artık dünyada ikinci bir kutup olarak kabul gördü. Bunu nasıl yönetecek ve Amerika’yla jeopolitik bir çatışma içerisine mi girecek, yoksa daha fazla küresel oyunda söz sahibi mi olacak, bu da zaten önümüzdeki en önemli soru. - Bu noktada şu an devletlerin Çin’e karşı bir soruşturmadan bahsettiğini haberlerden takip ediyoruz. Bazı ülkelerin devlet başkanlarının, başbakanlarının ‘Çin’e bir soruşturma açacağız’, hatta ‘Dünya Sağlık Örgütü de Çin lehine bir tutum sergiliyor’ gibi açıklamaları oldu… Bu ABD’den geliyor ve başlayan jeopolitik mücadelenin bir parçası. Tabii mesele şu, bunu yargılayacak ve cezayı kesecek bir mahkeme yok. Bundan dolayı da nasıl ilerleyeceği konusunda bir fikir sahibi değiliz ama bazı ABD’li senatörler, ABD’nin Çin’e olan ve trilyon dolarlara ulaşan borcunun kesilebileceği ve geri verilmeyeceğini söylüyorlar. Olabilir mi, olabilir. Mesela siz bir ABD’li yurttaşsınız. Bundan kendinizi zarar görmüş, görüyorsunuz. Amerikan mahkemesine gidiyorsunuz, Amerikan mahkemesi de ÇHC’yi para cezasına çarptırıyor. Çinliler de size böyle bir para ödemez. O zaman siz de Amerikan devletine dersiniz ki; mahkeme bana şu kadar tazminat ödeneceğine karar verdi, siz bunu Çin’e ödeyeceğiniz paradan kesin, bana verin. Bu olabilir mi, bunu göreceğiz önümüzdeki süreçte. Tabii bu olursa Çin ne yapar, onu da ayrıca göreceğiz. - Popüler bir söylem var, biliyorsunuz; ‘Çin Virüsü’. Bu Trump’ın ortaya attığı bir kavram. Bunun devletler açısından bahsettiğiniz pandemi sonrası gerçekleşecek kutuplaşmada Çin’e etkisi ne olur? Bunu söylemek zor, Çin Virüsünü Amerikalılardan başka kimse benimsemiyor. Amerikan müttefikleri de benimsemiyor. En son G-7 toplantısında Amerikan Dışişleri Bakanı, Çin veya Wuhan Virüsü denilsin ve böyle bir bildiri çıksın, dedi. Diğerleri itiraz ettiler ve uyuşma olmadığı için ortak bildiri yayımlanamadı. Bu kolay bir iş değil yani çünkü Çin’in bütün dünyada değişik bağlantıları var ve dünyanın da Çin’de büyük yatırımları var. Trump gibi ABD ile ittifak ilişkisi içinde olan ülkeleri bile kötü bir yönetimle dışlayan, onlarla ters düşen bir siyasal liderin Batı’da Çin’e karşı bir birlik sağlaması mümkün görünmüyor.

21. Yüzyıl Enstitüsü AB ABD amerika Asya avrupa birliği ÇHC çin çin virüsü ÇKP Covid-19 iyi parti kapitalizm Keynes Keynesyen komünizm koronavirüs milliyetçilik Neoliberalizm Pasifik Trump Ulus devlet üm