Savunamadıklarımızdan mısınız?

TAKİP ET

Her yılın belirli günlerinde gündemimiz çeşitli uluslararası kuruluşların açıkladığı insan hakları raporları ile çeşitlenir

Her yılın belirli günlerinde gündemimiz çeşitli uluslararası kuruluşların açıkladığı insan hakları raporları ile çeşitlenir. Human Rights Watch, Amnesty International gibi dünya çapında insan hakları ihlallerini izleyen kuruluşların yıl boyunca tespit ettiği insan hakları ihlalleri bu kuruluşların yıllık insan hakları raporlarında yayımlanır ve her devletin o yıl boyunca insan hakları karneleri dünya kamuoyunun gözleri önüne serilir. Bu raporların nesnelliği, tespitlerin içeriği çeşitli bakış açılarına göre tartışılır olsa da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ne denli ihlal edildiğini, Beyannamenin kabulünden bu yana geçen süre içinde dünyanın en temel insan hakları konusunda az gidip uz gidip aslında arpa boyu yol almadığını da gösteren kaynaklar olduğunu ifade etmek gerekir.

Bütün tartışmalara rağmen bu raporların içeriği önemlidir ve bazı ülkelerin dış politikasına da etki eder. Bu etki sadece ülkelerin politikasında kendisini göstermekle kalmaz uluslararası kuruluşların ve yargı organlarının da kararlarında yer bulur. Özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi, Lahey Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi yargısal mekanizmalar için insan hakları kuruluşlarının raporları önlerine gelen davalarda delil niteliği de taşır.

Kırım’ın işgal edildiği 2014 yılından bu yana Kırım Tatarları, son bir iki yıldır da Doğu Türkistan’daki Türklere karşı Rus ve Çin yönetimlerinin gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri uluslararası kuruluşların izleme raporlarında yer almaya başlamıştır. Bu raporların ne denli etkili olduğunu da Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Kırım’daki insan hakları ihlallerini her yıl kınayan kararlarından görmek mümkündür. Bu kararların pratikte etkili olmadığını söylemek mümkünse de gelecekte olası ceza yargılamalarında delil niteliği taşıyacağı yadsınamaz. Adalet yavaş işler ama mutlaka tecelli eder…

İnsan hakları ihlallerinin izlenmesi, tespiti ve raporlanması hukuk ve diplomasi alanında bu denli önemli bir yer tutarken bu alanın bizler tarafından ne kadar boş bırakıldığını, ihmal edildiğini görmek de gerekir. Doğruyu söylemek gerekir ise bizdeki insan hakları savunuculuğu hamasi söylemlerden ve kendi kendine yerinmekten öte bir özellik taşımamaktadır. “Dünya bunu neden görmüyor, Avrupa bunu neden söylemiyor, onların canı can da bizim ki…” şeklinde yaptığımız hamasetten öte bir hareketimize ya da icraatımıza da rastlamış değiliz. Hatta tam aksine dünya ya da Avrupa veya batılı ülkeler ve devletler Kırım ya da Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine bizden çok daha duyarlı ve duyarlı olmaktan öte bunlara karşı eylem ve politika geliştirirken bizler sosyal medyada kendi kendimize dövünüp durmaktan başka bir şey yapmıyoruz.

Hepimizin bildiği konuları sıralayarak kendimize soralım. Kerkük’te, Telafer’de Türkmenlerimiz katledilip, evlerinden çıkartılıp, tapuları yakılırken “hayat” ve “mülkiyet” haklarının ihlal edildiğini, Karabağ ya da Hocalı’da insanlarımız katledilirken “soykırım” yapıldığını, Doğu Türkistan’da atamız evlatları toplama kamplarına tıkılırken “din ve vicdan hürriyeti”nin yok edildiğini, Suriye’de rejim ve Rus güçleri tarafından binlerce evladımızın yok edildiğini, Kırım’da öldürülen, kaçırılan, zindana atılan insanlarımızı, Kazan’da, Ufa’da, Orenburg’da, Kafkasya’da dilimizin ve kültürümüzün tarihe gömülmekte olduğunu, Avrupa’da ekmek parası peşindeki gurbetçimizin yaşadığı ayrımcı ve ırkçı muameleleri yaygara koparmaktan öte bir davranış biçimi ile dile getirdik mi?

Kanunla kurduğumuz Türkiye İnsan Hakları Kurumumuzun, Barolar Birliğimizin, mahalli barolarımızın, Türk dünyası ile ilgilendiğini söyleyen kuruluşlarımızın bu hususlarda hukuki delil niteliğini taşıyabilecek tek bir raporu, çalışması var mı?

Elbette ki bu sorulardan kastımız, uluslararası hukuk ve diplomasi alanında delil niteliğini taşıyacak, vakıaları belgeleri ile tespit edip, hukuksal tahlillerini yapacak, hukuk kaynaklarına, yasalara ve uluslararası sözleşmelere dayandıracak ve ihlali tam olarak ortaya koyabilecek bir çalışmanın olup olmadığını ortaya koyabilmek açısındandır ki ne yazık ki birkaç “kamuoyuna bildiri” dışında bu nitelikleri haiz bir belgeye ya da rapora ne resmî ne de sivil kuruluşlarımızın çalışmaları arasında rastlamak mümkün değildir.

Kerkük, Karabağ, Kırım, Kaşgar, Kazan, Kalkandelen ya da isterse Kanada’da yaşasın bir insanımızın maruz kaldığı insan hakları ihlallerini kayıt altına alacak, belgelendirecek, olay ile kural arasındaki bağı hukuksal boyutta kuracak, hukuksal tahlilini yapacak ve bunu periodik olarak raporlayarak bir kaç dilde dünya kamuoyunun bilgisine arz edebilecek bir yapıya bizlerin acilen ihtiyacı var.

Ya da “savunamadıklarımızı” yok olmaya terk edeceğiz…