Sığınmacılar Meselemiz ve Türksüz Türkiye Hayali

TAKİP ET

Türkiye Cumhuriyeti; Suriye, Irak, İran ve Afganistan başta olmak üzere birçok ülkeden ve envai çeşit etnik kökenden milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapıyor

Türkiye Cumhuriyeti; Suriye, Irak, İran ve Afganistan başta olmak üzere birçok ülkeden ve envai çeşit etnik kökenden milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Bunların içinde PYD’den kaçmış Suriyeli Arap da var, Saddam zulmünden kaçmış Iraklı Kürt de… Molladan kaçmış İranlı Fars da var, Taliban’dan kaçmış Afganistanlı Tacik de… E tabii, olmazsa olmaz; Suriyeli, Iraklı, İranlı, Afganistanlı milyonlarca Türk de var. Öteki canını kurtarmak içün, beriki ailesini korumak içün, bir başkası hürriyet içün atmış olabilir kendini Türkiye’ye… Muhakkak sorsak haklı bir gerekçe işitiriz her birinden. Anayasası “Hamiyet-i İnsaniye” olan bir Türk milliyetçisi olarak, bir insan hakları savunucusu olarak hepsini anlıyorum. Ama şu konuda bana hak vereceğinizi düşünüyorum, Türk’e bunu sorma ihtiyacı dahi hissetmeyiz. Bir Türk’ün Türk devletinin kapısını çalması kadar tabii ne olabilir ki? 14 Haziran 1934 kabul tarihli İskan Kanunumuz bile memlekete dışarıdan gelene vatandaşlık vermek içün şu şartı düşüyor; Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olmak. Tabiri caizse ballandıra ballandıra anlatıyoruz lakin vaziyet böyle değil tabii… İki temel gerekçesi var, vaziyetin böyle olmayışının: 1) Diaspora mefhumu, halkımızın zihninde hiçbir şeye tekabül etmiyor. Bu mefhumu telaffuz eden iki kişiden birinin de Ermeni ismiyle beraber telaffuz ediyor oluşu menfi bir algının tesisine sebebiyet veriyor. Oysa belki de nüfus bakımından dünyanın en büyük diasporası, dallı budaklı geniş Türk diasporasıdır. Ama gelin görün ki, nüfuz bakımından adeta bir ters orantı söz konusudur. Birkaç yıl evvel kaleme alınmış ve üzerinde daha çok gerekilmesi gerektiğini düşündüğüm bir yazının başlığı geliyor aklıma: “Türkiye’nin Neden Bir Diaspora Bakanlığına İhtiyacı Vardır”. 2) Türkiye, Türkler tarafından yönetilmiyor. Radikal bir söylem geliştirmiyorum, hatta bu cümlemle söyleneni söylemekten de ötesine gitmiş olmuyorum. Evet, AKP bir Kürt-İslam partisidir. Kurucular kuruluna dönüp bakın. Projedir. Kuruluş hikayesine dönüp bakın. Türkiye’ye kendi eliyle itibarını sıfırlatan ‘Çözüm’ adındaki ihanet sürecine silahlı mücadele yolunun tıkanmışlığıyla, anaların gözyaşıyla meşruiyet kazandırma hevesindekilerin samimiyetsizliğini ortaya koyan 18 Aralık 1991 tarihli Kürt Raporu’na dönüp bakın. Hedefleri, arzuları buydu. Başardılar! Bugün Türkiye, Türk düşmanlığında Rusya ve Çin’le yarışacak konumda bir devlete dönüşmüştür. Henüz onları geçememesinin sebebi de AKP’nin insafı veya insaflıları filan değildir, yanlış anlaşılmasın; bu kadim devletin kökleridir. Yoksa doğruya doğru… Ne Putin ne Xi, Erdoğan’ın eline su bile dökemez bu konuda… İtirazı olana birkaç soru soralım; tam bir yıl önce bugün Kayseri’de hakim karşısına çıkarılan bir Uygur delikanlının savunmasından da mı bîhabersiniz? Haberdar edelim öyleyse; “Benim tek suçum Türk ve Müslüman olmam. Beni Çin'e iade ederseniz öldürürler” demişti. Bir soru daha… Zinnetgül Tursun nerede? İki çocuk annesi bir kadıncağızı Kızıl Çin’e verip ‘haberimiz yok’ diye açıklamalar yapmadılar mı? Soçi’yi hatırlayan var mı? Kırım’ı henüz işgal etmiş Putin’le kapalı kapılar ardında görüşen Erdoğan ne demişti: “Domates dışında her konuda mutabık kalındı”. Daha basit örnekler verelim; Kırım’ı Rus toprağı olarak gösteren haritalar basan yayın organlarına ne ceza kesildi? *** Bunları defalarca yazdık çizdik, nispeten geniş kitlelerce bilinmesine vesile olacak eylemler gerçekleştirdik. Şimdi Türk düşmanlığında yeni bir meselemiz var, bu hususta bilinçlenmemiz gerektiğine inanıyorum: Güney Türkistan Türkleri. Bilgi kirliliği nedeniyle Türkiye’deki Afganistanlı sığınmacı sayısının hangi seviyeye ulaştığına dair net bir şey söylemek mümkün değil ama Afganistanlı sığınmacılar derken en az 200 bin kişiden bahsettiğimizin bilinmesinde fayda var. Bunların büyük bir kısmı Tacik ve Türk (Özbek, Kırgız, Türkmen), yanı sıra ekonomik sebeplerden gelen Peştunlar da var. Afganistanlı sığınmacılar meselesinin Türkiye’de ciddi bir piyasası var. Şimdilik adını vermeyeceğim bir dernek, yüzlerce dolar karşılığında üyelik kartı verip vatandaşlık veya sığınmacı kimliği vermek vaadiyle sığınmacıları dolandırıyor. Devlet, maalesef bu mazlumlara el uzatmaktan çok uzak… El uzatmak şöyle dursun, çıkarttığı zorluklar tüyleri diken diken edecek neviden. Bilindiği üzere sığınmacı kimliği olanların ayda bir imza vermesi gerekiyor. Türk düşmanlığının izleri ilk orada burada görülmeye başlanıyor. Aldığım bilgilere göre yetkililer, Afganistanlı Türklere “seni tanıyoruz artık, üç ayda bir de imza atsan olur” gibi ifadelerle düzenli imzalarının önüne geçiyor. 3 ay sonra imzaya gelen sığınmacı, düzenli olarak imzaya gelmediği içün derdest edilip sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezine gönderiliyor. Farklı etnik kökenden gelen sığınmacılar bu muameleden muaf… Yine öğrendiklerim benzer bir durumun güvenlik güçlerinin kimlik kontrolünde de söz konusu olduğuna işaret ediyor. Kontrolde herhangi bir açıklama yapılmadan kimliğine el konan ve derdest edilip geri gönderme merkezlerine sevk edilen birçok Türk sığınmacıdan bahsediliyor. Mecliste AKP’li vekillerin övmelere doyamadığı bu geri gönderme merkezlerinin gerçek yüzü de soğuktur tabii. Cezaevlerinden daha beter durumdaki bu merkezlerde sadece birkaç ay evvel 19 yaşındaki Afganistanlı bir delikanlı kendini ranzaya asarak canına kıydı. Türk olmak Türkiye’de suç oldu, diyoruz ama sadece Türkiye’de değil ki, geldikleri yerde de suç. Ana babaların en azından oğlumuz yaşasın diye eldeki avuçtakini satıp Taliban’dan canını kurtardıkları Türk çocuklarından bahsediyoruz. İşinde gücünde istediği kadar başarılı olsun, bir Peştun ve hatta bir Tacik’ten daha aşağı görülen Afganistanlı Türk’ten bahsediyoruz. Bu senaryo, Suriye’de de aynıydı. Suriye ordusunda görev yapmış Türkmen bir subaydan Arap bir er kadar itibarı olmadığını Ankara’da, çok değil, 3 yıl önce dinledim. *** Öyle inanıyorum ki, bu yazıya denk gelen birçok okur Cengiz Dağcı’yı ve onun ‘Sadık Turan’ını tanıyordur. Her şey olup bittikten sonra İtalya’da bir otel odasında pes etmek üzereyken onu bir anda ümitlendiren neydi, hatırlıyor musunuz? Sovyet ve Nazi zulmünü atlatmış o Kırımlı Türk evladının umut kaynağı, bir anda aklına gelen Türk Büyükelçiliği idi. ‘Benim bir vatanım var’ demişti bir an kendi kendine… Peki, elçilikte hangi muameleyle karşılaşmıştı? Afganistanlı Türk, bugünün Sadık Turan’ıdır. Bu kez sırtımızı dönmemeliyiz. Zira tek suçlu o değil, biz de suçluyuz; sadece o Türk değil, biz de Türk’üz. Şu an çeşitli geri gönderme merkezlerinde 200 kadar Afganistanlı Türk var. Peki, biz ne yapabiliriz? Evvela bilelim ve farkında olalım, sonra Türk düşmanlarına hak ettiği 'demokratik' cevabı verelim. Türk düşmanlarını tanıyalım, Türkiye’yi Türksüzleştirme projesinin farkında olalım! Türk’e reva görüleni bilelim ve Atsız’ın da pek sevdiği Süleyman Nazif’in o meşhur parolasının yanına not alalım, unutmayalım! Ben tanrıdan ümidi keseli çok oldu… En azından Türk, Türk’ü korusun; Türk, Türklüğü yüceltsin!