Sığınmacılar ve Türkiye'de Göç Olgusu - I

TAKİP ET

2011'den bu yana katlanarak gelen bir sorunumuz var, Suriyeli sığınmacılar

2011’den bu yana katlanarak gelen bir sorunumuz var, Suriyeli sığınmacılar... Bu sorun o kadar büyüdü ki neredeyse yaşadığımız meselelerin en büyüğü hâlini aldı. Ve her geçen gün de büyümeye devam ediyor. İstanbul Saraçhane Meydanında 27 Haziran günü ‘Suriyeli muhacirlere yönelik sürgünü protesto ediyoruz’ mitingi yapıldı. Mitingde Sinan Oğan ve Ümit Özdağ üzerinden Türk Milliyetçiliği açıkça hedefe kondu. Öyle ki iş, Almanya’daki ırkçıların gurbetçi Türk işçilere yönelik düşmanlığına atıf yapma maskesiyle Türk kimliğine karşı “Defol Türk” dövizi taşıyabilme hadsizliğine kadar geldi. Bu döviz aslında doğrudan doğruya egemenliğe bir saldırıydı. Mitingi ilginç kılan yanlardan biri ise son derece provokatif söylem ve eylemlerde bulunan kişilerin çoğunluğunun Suriyeli sığınmacı değil, nasıl ve kim tarafından fonlandıkları meçhul STK ve o STK’lere mensup Türk vatandaşları olmasıydı. Bu miting sığınmacılar meselesi açısından bir milattır. Valilik onayıyla ve hiçbir polis müdahalesi ile karşılaşmadan son derece provokatif şekilde Suriyelilerin eylem yapabilme özgürlüğüne sahip oldukları görüldü. Türk halkının sinir uçlarının kaşınması da dikkatlerden kaçmamalı. Suriyeli sığınmacılar meselesi artık farklı bir mecraya evrilmektedir. Başka bir ifade ile Türkiye’nin demografisinin değiştirilmesi üzerine kurgulanan projenin daha da açığa çıktığı söylenebilir. Suriyelilerin uluslararası alanda konum ve durumlarını farklılaştıran “mülteci ve göçmen” tanımının kullanılarak Türk hukukunda Suriyelilerin konumunu belirten “geçici koruma altında”  ibaresini ve bunu ifade eden sığınmacı sözcüğünü kasıtlı olarak kullanmamaları da diğer dikkat çekici yandı. Zaten bu yazı dizisinin çıkış noktasını da “sığınmacı” kavramının özellikle neden kullanılmadığı sorusu oluşturdu. Bu nedenle yazı dizisine öncelikle temel kavramları açıklamakla başlamak zorunluluk oldu. Bu meseleyi derinlemesine anlayabilmek için kullanılan kavramlar üzerinde biraz durmak gerekir. Ekonomik, demografik, kültürel, hukuki ve diğer sosyal alanlarda Suriyeli meselesini çözüme kavuşturmak için doğru kavramların kullanılması zaruridir.  Özellikle kasıtlı olarak çarpıtılan bu kavramlar üzerinden, savaştan kaçarak ve geçici olarak gelen insanlara, hukuki bir statü kazandırma çalışmaları açıkça kendini göstermektedir. Kıtalar arası geçiş yolları üzerinde bulunan Anadolu, tarihin her döneminde göç almış ve batıya göç vermiştir. 1990’lı yıllara kadar kaynak ve transit ülke konumundayken son yıllarda ekonomik, siyasî ve politik yapısı, yaşam koşullarının elverişliliği ya da yanlış yönetilme gibi sebeplerle hedef ülke hâline geldi. Artık uluslararası göç alması istenen ve bu göçe maruz kalan ülke oldu Türkiye. Son 30 yıldır da büyük oranlarda toplu ve zorunlu göç almaya mecbur kalmıştır. Türkiye, toplumda sosyal, ekonomik ve kültürel dengeyi etkileyecek oranlarda toplu göçlerden başlıcalarını 1988 Irak, 1989-1995 yılları arasında Bulgaristan, 1991 yılı 1. Körfez Savaşı sonrası Irak, 1992-1995 Bosna, 1998-1999 yılları arasında Kosova’dan aldığı göçler oluşturmaktadır. Bunlar, toplumdaki etkileri görece sınırlı ve kontrol edilebilmiş boyutta olan göçlerdir. Türkiye’nin siyasi ve toplumsal konusu olan bu mesele; 29 Nisan 2011 tarihinde 252 kişilik bir grup Suriyelinin toplu olarak Türkiye’ye giriş yapması ile başlamıştır. Bu göç Türkiye tarihinin en kapsamlı ve en sorunlu göçüdür. O tarihten beri aralıksız gelmeye devam eden Suriyeliler bütün yurt sathına yayılmışlardır. Suriye’de, Arap Baharı olarak bilinen olaylarla başlayan iç çatışma nedeniyle, Türkiye’ye gelen kayıtlı sığınmacı sayısı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü resmî internet sayfasının istatistikler* bölümünde bugün itibarıyla 3 milyon 649 bin 750  kişidir. Türkiye’de kayıtlı olmayan Suriyeli sığınmacılarla birlikte diğer göçmenlerin sayısının, resmî olmayan rakamlara göre 7 milyona ulaştığı iddiaları var. Bu durum Türkiye demografisi için millî güvenlik sorunu yaratacak boyuttadır. Türkiye’deki Suriyeliler, 13.10.2014 ve 2014/6883 sayılı Geçici Koruma Yönetmeliği kapsamında geçici koruma statüsündedirler. Suriyelilerin kalıcı ve yerleşik hâle gelmeleri, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi ve iskân edilmesi gibi konular gündeme gelmektedir. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi ve onların iskân edilmesi konusunda Türk vatandaşlarının yaklaşımlarında ciddî farklar vardır. Bunlar daha sonraki bölümlerde detaylıca ele alınacak. Göç Nedir, Kime Göçmen Denir Göç Araştırmaları Merkezinin uluslararası alanda kabul gördüğünü söylediği tanıma göre göç: “Ekonomik, siyasî, ekolojik veya şahsî nedenlerle, bir yerden başka bir yere yapılan ve kısa, orta veya uzun vadeli geriye dönüş veya sürekli yerleşim hedefi güden coğrafik, topluluk hâlinde ve kültürel bir yer değiştirmedir”. Göç bir ülke içinde gerçekleşiyorsa iç göç, ülke sınırını aşıyorsa dış diğer adıyla uluslararası göçtür. Göç edene göçmen denir. Göçmen sözcüğünün uzlaşılmış uluslararası bir tanımı yoktur. Göç terimleri sözlüğü göçmeni; “Kişisel rahatlık amacıyla ve dışarıdan bir zorlama unsuru olmaksızın ilgili kişinin hür iradesiyle göç etme kararı verdiği durum” olarak tanımlar. Türk hukuk sisteminde ise, göçmen kavramına farklı bakış açısıyla yaklaşılmıştır. 5543 sayılı İskân Kanunu göçmeni; "Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu hâlde Türkiye'ye gelip bu kanun gereğince kabul olunanlar" şeklinde keskin bir ifadeyle tanımlamıştır. Buna somut örnekler ise; Bulgaristan, Kosova, Bosna ve Ahıska göçmenleridir. Türkiye’de 1923 yılında Büyük Mübadele sonucu nüfus değişimi yaşanmış ve 1950’lere kadar bunun dışında bir göç hareketi olmamıştır. 1960'larda ise Avrupa’nın iş gücü talebi nedeniyle Türkiye'den dışa göç etme olgusu ortaya çıkmıştır. Köyden kente göç ve kentlileşmenin olumsuz etkisinin ekonomik nedenlerle tezahürü, Avrupa'nın iş gücüne olan talebiyle birleşince, karşılıklı rıza ve faydanın olduğu ekonomik nedenli bir dış göç yaratmıştır. Savaş, sürgün, doğal âfetler gibi politik veya ekonomik nedenlerle, insanların yaşadıkları ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmaları ve buna mecbur bırakılmaları şeklinde oluşan göçe ise zorunlu göç denir. Ülkesi içerisinde yapılan zorunlu göçe ülkesinde yerinden edilmiş kişiler denir. Türkiye 1980'lere kadar yakın ülkelerin politik durumlarından dolayı cüzî miktarlarda göç almıştır. 1980-1990'lardan itibaren, İran, Irak, Bulgaristan, Afganistan, Yugoslavya ve SSCB’nin dağılması sonrası ile Arap Baharı olayları neticesinde Suriye'den kitleler hâlinde göç almaya başlamıştır. Suriyelilerin göçü; irade esasına göre zorunlu, göçün yoğunluk esasına göre topluluk hâlinde istisnai olarak da şahsî, ülke sınırları esasına göre ise uluslararası göçtür. Suriye’nin 2011 yılında, 21 milyon 70 bin 917 olan nüfusunun tahmini olarak 6 milyon 947 bin 406'sı ülkesi dışına zorunlu göç etmek durumunda kalmıştır. Türkiye, son 3 yıldır dünyanın en fazla Suriyeli sığınmacı barındıran ülkesidir. Resmî rakamlara göre 3 milyon 649 bin 750 Suriyeli sığınmacı vardır. Suriye Devleti sınırları içerisinde 15 Nisan 2015 itibarıyla 6.6 milyon kişi de yerinden edilerek iç göçe zorlanmıştır. Bu rakamlara göre, Suriye nüfusunun yarısından fazlası zorunlu olarak yer değiştirmiş vaziyettedir. 1 Aralık 2017 yılında Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak’ta bulunan kayıtlı Suriyeli sayısı 2 milyon 28 bin 726dır. Türkiye’de bugün itibariyle kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısı bu dört ülkedeki kayıtlı Suriyeli göçmen sayısından 1 milyon 600 bin kadar daha fazladır. 2011 yılından beri gelen Suriyeli sığınmacılar için Türkiye, önce GERİ GÖNDERMEME ilkesini benimsemiştir. Bu kapsamda, 04.04.2013 tarihli 6548 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 91. maddesine dayanarak çıkarılan Geçici Koruma yönetmeliği çerçevesinde, Suriyelilerin ‘geçici koruma statüsünde’ ülkede kalmalarına izin vermektedir. Ülkemizde Suriyeli sığınmacıların 2014-2018 yılları için, üçüncü ülkeye yerleştirme kotaları toplamı 35.563 kişi olup BMMYK** koordinesinde 14.736 Suriyeli; ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve AB ülkelerine yerleştirilmiştir. Bunlar içerisinde en fazla(!) sığınmacı Kanada'dadır. Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016 tarihinde bire bir formülü denen, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen bir düzensiz Suriyeli sığınmacının geri alınması karşılığında, Suriyeli bir düzensiz sığınmacının AB'ye yerleştirilmesi kararında uzlaşıldı. Bire bir formülü ile AB ülkelerine düzensiz sığınmacı yerleştirilmesi kapsamında 17.954 Suriyeli yerleştirilmiştir. İlk sırayı 6.432 ile Almanya almaktadır(2018). Düzensiz göçmen ve sığınmacılara ait, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün resmî internet sayfasının istatistikler bölümündeki grafikler ve ifade ettiği rakamlar alarm verici niteliktedir. Bu grafikler ayrıca yazı dizisi içerisinde değerlendirilecektir. Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara yönelik hazine kaynaklı insanî yardım harcamaları 12.1 milyar dolardır. Bu miktar, STK ve vatandaş bağışları ilave edildiğinde 30 milyar doları aşmıştır. (CB bu rakamı 35-40 milyar $ arasındaki miktarlarda telâffuz etse de resmî kaynaklarda ve istatistiklerde bu rakam 30 milyar $ civarında geçmektedir.) Küresel İnsanî Yardım 2016-2017 Raporu’na göre, Türkiye 2015-2016 yıllarında ABD’nin ardından dünyada insanî yardım sıralamasında ikincidir. 15 Ekim 2015 tarihinde Türkiye AB Ortak Eylem Planı yapılmış, Suriyeli sığınmacılara Türkiye'de kullandırılmak üzere 3 Milyar Euro gönderilmesine karar verilmiştir. Bu miktar 1,2 milyar Euro’ya düşmüş ve 676 milyonu aktarılmış, bunun da 222 milyonu doğrudan hizmet yürüten kamu kurumlarına ulaşmıştır. Mülteci ve Sığınmacı Kime Denir Uluslararası hukukta; mülteci, sığınmacı ve yerinden edilmiş kişiler terimleri kullanılır. Türkiye, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme (Cenevre Sözleşmesi) ve 1961 tarihli ek protokolünü coğrafi sınırlamayla imzaladığı için, sadece AVRUPA ülkelerinden korunma talebiyle gelenlere mülteci statüsü, Avrupa ülkeleri dışından uluslararası koruma talebiyle gelenlere ise üçüncü bir ülkeye yerleştirilene kadar şartlı mülteci statüsü vermektedir. Türkiye, toplu hâlde gelen Suriyelilere o an yürürlükte olan 1994 yönetmeliğine göre sığınma imkânı sağlamıştır. Sonrasında AB Geçici Koruma Yönergesi esaslarını dikkate alarak Suriyelilerin işlemlerini gerçekleştirmek için 30 Mart 2012 tarihinde Geçici Koruma Yönetmeliğini çıkardı. Türkiye’deki Suriyeliler Geçici Koruma Yönetmeliği kapsamında geçici koruma statüsündedirler. Suriyelilerin geçici koruma kapsamındayken şahsî olarak uluslararası koruma yani mültecilik başvuru hakları bulunmamaktadır. Prof. Dr. Sibel Özel ise bu durumu şöyle ifade eder: “Geçici koruma statüsü Suriyelilere Türkiye’de koruma sağlarken, şartlar düzeldiğinde vatanlarına dönmelerini zorunlu kılan bir statüdür. Dolayısıyla yılın belli dönemlerinde Suriye’deki akrabalarını ziyaret edip, Türkiye’ye dönüp yaşamını burada idame ettirmek statünün anlamı ile bağdaşmaz. Bu durum mülteci statüsü ya da uluslararası koruma statüsü ile de bağdaşmaz. Kaçtığı ülkeye kendi rızasıyla dönen ve sonra sığındığı ülkeye geri gelen kişi uluslararası hukuk anlamında mülteci de değildir, uluslararası koruma kapsamında da değildir. Geçici koruma statüsü de anlamını yitirmiştir. Bu durum hukuki değil, tümüyle siyasi bir karardır. Geçici koruma statüsünden yabancılar için öngörülen diğer statülere geçiş söz konusu değildir. Diğer yandan bu statünün TC vatandaşlığına alınma yoluyla sonlandırılması da ulusal ve uluslararası hukuka aykırıdır.” Sosyal, ekonomik, demografik, eğitim ve kriminal boyutları ise yeni yazılarda ele alınacaktır. * Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ** İç İsleri Bakanlığı Göç İdaresi Resmî İnternet Sayfası htps://www.goc.gov.tr Kaynak: Hakan Bostan Göç Araştırmaları Dergisi-Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Kemal Karpat, “Etnik Yapılanma ve Osmanlıdan Günümüze Göçler” Göç Araştırmaları Vakfı * Eraslan'ın yazısı daha önce Milli Düşünce Merkezine bağlı kuruluş MİSAK'ın internet sitesinde yayımlanmıştır.