Sığınmacılar ve Türkiye'de Göç Olgusu - II

TAKİP ET

Uyum, Demografi ve Eğitim Türkiye son yıllarda savaş ve terör gibi nedenlerle dünyada en fazla göç alan ülke oldu

Uyum, Demografi ve Eğitim Türkiye son yıllarda savaş ve terör gibi nedenlerle dünyada en fazla göç alan ülke oldu. Kayıtlı olmayanlarla birlikte resmî olmayan rakamlara göre Türkiye’de bugün 7 milyon civarında şartlı mülteci, göçmen ve sığınmacı olduğu iddiası bulunmaktadır. Bunların 5 milyon kadarını Suriyelilerin oluşturması nedeniyle Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün de (GİGM) kurum çalışmalarında önceliklendirdiği kitle, Suriyelilerdir. Tüm çalışmalar, istatistikler ve veriler Suriyeliler üzerinden ele alınmaktadır (Afganistan, Pakistan, Irak, İran, Filistin, Bangladeş, Özbekistan ve diğerleri üzerinden gelenlerle ilgili çalışmalar yer almıyor). Öncelikle bugünlerde duymaya başladığımız ve bundan sonra da çok sık telâffuz edilecek bazı sözcüklerin terim olarak anlamlarını, GİGM'nin tanımlarıyla öğrenmemizde yarar var. Anahtar Kavramlar: Uyum ve Kültürel Mozaik Uyum: Topluma sonradan eklenen grubun ne asimilasyonu ne de entegrasyonu olmadığı, “Göçmenle* toplumun gönüllülük temelinde birbirlerini anlamalarıyla ortaya çıkan süreç veya ‘harmonizasyon’ olduğunu veya yabancıların ‘kendi kültürel kimliklerinden vazgeçmek zorunda kalmadan ev sahibi topluma uyum sağlamalarını desteklemek” (Entegrasyon, harmonizasyon = uyum) şeklinde ifade ediliyor. Entegrasyon: Fransızca intégration sözcüğünün Türkçe hâlidir. "Göçmenlerin kendi etnik kültürlerini devam ettirerek bulundukları toplumla bütünleşmesi." Kültürel Mozaik: (GİGM’ne göre) Modelde farklılığa saygı ile grupların birbirini anlaması ve etkileşime girmesi esasıdır. “Göç çalışmaları kapsamındaki hedef ise, uyum projelerinin yürütülmesiyle Suriyeli sığınmacıların** asimilasyonunu değil, aksine, Türkiye'nin var olan çok kültürlü yapısı sayesinde, Suriyeli sığınmacıların kendi kültürlerini koruyarak Türk toplumuna uyumu hedeflenmektedir” şeklindedir. En hassas bölüm; çok kültürlülük ve bunun savunulmasıdır çünkü bu, kavganın merkezidir. Bu tanım, üzerinde siyasî ve ideolojik tartışmaların yapıldığı, çok kültürlülük tanımıdır. Grupların birbiri ile ilişkisi vurgulanmaktadır. Çok milletli yapıya geçişin dayanağı olarak sunulmaktadır. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, bireylerin eşitliği üzerine inşâ edilmiştir. Bu tanım bile tek başına Suriyeli sığınmacılar meselesindeki hedefi ortaya koymaktadır. Burada da anahtar kelime “gruplar”dır. Birey haklarından grupların birbiri ile ilişkisine yapılan bu geçiş, doğrudan egemenliği ilgilendiren bir husustur. Bölücüler de grupların ilişkisinin üzerine bina edilen bir yapı istemektedirler. Etnik grupların ya da inanç gruplarının eşitliği devreye girmektedir. Bu nedenle Suriyelilerin ısrarla Türkiye’de kalmalarını savunmakta ve Suriye’de etnik harekât olarak bunu uygulamaktadırlar. Entegrasyon ve kültürel mozaik hakkında daha yazılacak çok husus olmakla birlikte, asimilasyon çok sert ve kırıcı, entegrasyon da masum ve huzurlu bir kavramı çağrıştırmaktadır. Kültür ve dil olarak hiçbir ortak noktası bulunmamasına ve Türk halkının tüm itirazına rağmen, Suriyelilerle yaşamaya siyasilerce mecbur edilmesi, entegrasyonu ancak kaosla sonuçlandırır. Bu iki kavram, sığınmacı meselesinin çözümü (aslında çözülememesi ve sığınmacıların tamamen kalıcılaşması) için maymuncuk olarak kullanılmaktadır. Suriyelilerin Kalıcılaşma Durumu Türkiye’de geçici koruma kapsamında bulunan Suriyelilerin uyumu hakkında M. Murat Erdoğan tarafından iki önemli araştırma gerçekleştirilmiştir. İlki “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum” isimli araştırmadır. Bunun sonuçları dikkate alınarak, 2014 yılında kayıt altına alınan 1.650.000 Suriyeli sığınmacının en az 1 milyonunun Türkiye’de kalıcı olacağı belirtilmiştir. Erdoğan’ın “Suriyeliler Barometresi-2017: Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi” adlı diğer araştırmasında ise, “Suriyelilerin kendi ülkelerine dönmeleri ihtimali artık çok küçük bir ihtimale dönüşmüştür” şeklinde bir sonuç ortaya konmuş ve Suriyelilerin büyük oranının kalıcı olacağı değerlendirilmiştir. Bu araştırmaların öngörüsü, Suriyelilerin geçici olmaktan ziyade artık kalıcı olmaya yöneldiğidir. “Türkiye’deki Suriyeliler kalıcıdır. Bugün bile savaş bitse, %70’inden fazlasının Türkiye’de kalmaya devam edeceğini kestirmek mümkündür” diyen Erdoğan, bu çalışması hakkında kendisi ile bir yıl sonra yapılan bir röportajda da “Türkiye’deki Suriyelilerin en az yüzde 80’i Türkiye’de kalacak, diğerlerinin kalma ihtimali de gayet yüksek” şeklinde görüşlerini yinelemiştir. 20. yüzyılda kitleler halinde büyük göç hareketleri yaşanmıştır. Bunlar soykırım, savaş ve katliamlar sebebiyle ortaya çıkmıştır ve eğer sığınmacıların ülkelerine dönüşü kısa sürede gerçekleşmediyse, kalıcı olma oranının çok yüksek olduğu gözlenmiştir. Bu durum, uyum süreci ve vatandaşlık imkânı elde etme ile daha da artmaktadır. Siyasetçilerin eylem ve söylemlerinden anlaşılmaktadır ki, Türkiye’de geçici koruma altında bulunan 3,7 milyona yaklaşan Suriyelinin en az 2,9 milyonunun kalıcı olmasının devam edeceği öngörülmüştür. Türkiye’de kamp dışında yaşayan Suriyelilerin oranının %96 olduğu, birçoğunun iş hayatına katıldığı, Türkler ile evlilik yaptığı, çocuklarının birçoğunun eğitim hayatına başladığı dikkate alınırsa, bu daha da belirgin hâlde görünmektedir. Suriye Demografisi Tam da bu noktada uyum konusuna dair yapılan çalışmalara değinmeden önce, Suriye’nin demografisi ile sığınmacıların yapısını incelemekte fayda olduğu görüşündeyiz. 2011 yılında 21 milyon 70 bin 17 olan nüfusunun %77-83’ünü Araplar (İki farklı kaynak olduğu için 5 puanlık fark var), %7-8’ini Kürtler, %5-6’sını Türkmenler, %2’sini Ermeniler, %1’ini Çerkesler ve %1’ini diğer etnik gruplar oluşturmaktadır. Ülkenin %87’si Müslümandır. Bu demografik yapının özellikle Fırat’ın doğusunda yapılan etnik temizlik sayesinde Kürtler lehine değiştirilip Suriye’nin parçalanması, orada etnik devletçikler kurulmasının istenmesi, Türkiye için askerî ve millî güvenlik açısından sorunlar yaratması gibi konulara daha sonra detaylıca değinilecektir. Bu bilgiler ışığında son günlerde, Türkiye’deki Suriyelilerin etnik dağılımlarına dair hiçbir araştırmaya dayanmayan bilgiler dolaşmakta. (Prof. Dr. Mustafa Kafalı’nın 1973’de TÖRE Dergisinde yazdığı ve güncellenerek Millî Düşünce Merkezi MİSAK sitesinde yayımlanan bu yazıyı okumak ufuk açıcı olacaktır.) Suriye’nin Kuzey kesiminin Kürt coğrafyası olduğu iddiası dile getirilip, Suriye ve Türkiye’de etnik nüfus hareketi organize edilmektedir. Suriye’nin önemli bir kısmının Kürtleştirilmesi için, YPG-PYD tarafından etnik kökene göre nüfus ve göç etmeye zorlanma durumları, BM ve İnsan Hakları Hak İhlâllerini İzleme Örgütü’nün yayımladığı raporlarda açıkça yer almaktadır. Bunun adı “etnik temizlik”tir. Suriye’nin 2011 yılındaki etnik dağılımına göre %7-8 olan Kürt nüfusunun, bugün Suriye’de kontrol ettiği ve yerleştirildiği alanlar göz önüne alındığında, bu durum su götürmez bir gerçektir. En önemli hususlardan birisi de Türkiye’deki Suriyelilerin %20’sinin Türkmen olduğu gibi bir algı yaratılmasıdır. Bu durum kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Suriyelilerin Demografik Yapısının Türkiye Nüfusuna Etkisi Nasıldır Dil, kimlik ve kültür olarak ortak noktamızın olmadığı, tarihî perspektifte sadece din ve inanç birliği içinde olduğumuz Suriyeliler, Türkiye’nin demografik yapısını sarsıcı boyutta etkilemiştir. İktidar ve bazı STK’ler tarafından sadece Müslüman kimlikleri vurgulanarak Türkiye’de kalıcılaştırılmaya çalışılmaktadır. Geçici koruma kapsamında kayıtlı Suriyeli sığınmacıların 15 Ağustos 2019 itibarıyla GİGM’nin resmî internet sayfasının istatistikler bölümündeki verilerine göre 1 milyon 977 bin 562’si erkek, 1 milyon 672 bin 188’i kadın, toplam, 3 milyon 649 bin 750 Suriyeli sistemde kayıtlıdır. Erkek nüfusun kadın nüfustan 305 bin 374 kişi daha fazla olması da bu göçü dünyada yaşanan diğer göçlerden daha farklı kılmıştır. Suriyelilerin yaşa göre dağılımları şu şekildedir: 0-18 yaş arası: 1 milyon 697 bin 199 kişi 19-54 yaş arası: 1 milyon 769 bin 135 kişi 55-90 yaş ve üzeri: 183 bin 416 kişi GİGM’nin istatistikleri ve Mülteciler Derneğinin çalışmaları bize oldukça ilginç veriler vermektedir. Suriyeli nüfusun %46,38’i, 0-18 yaş aralığındadır. Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığında 824 bin 396 kişi bulunmaktadır. Suriyeli genç nüfusun Suriyeli sığınmacılar arasındaki oranı %22,26 iken, Türkiye’nin genç nüfus oranı ise %15,8’dir. 2018 itibarıyla toplamda 405 bin 521 Suriyeli bebek Türkiye’de doğmuştur ama Suriyelilerin doğurganlık hızı incelenen kurumlar tarafından açıklanmamıştır. Bunun yanında 2018 yılı TÜİK verilerine baktığımızda, Türkiye’nin doğurganlık hızının 1.99’a düştüğü görülmektedir. Sayıları yarım milyona yaklaşan Suriyeli bebeğin doğduğu Türkiye’de, bu nüfus oranlarıyla ciddi olarak Türk Milleti’nin demografisinin değişeceği de âşikârdır. Siyasî saiklerle demografik yapımızın etkilenmeyeceğini söylemek ise kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Suriyelilerin Suriye’ye dönmesi yönünde Türk halkının bu kadar istekli olmasının ana nedenleri arasında, sığınmacı nüfusun çok hızlı artması, ekonomiye yük oluşturmaları, işsizlik, konut ve kira artışı, sığınmacılara ticari faaliyetlerinde imtiyazların sağlanması, sosyal yardımlara ulaşmada ve sağlık hizmetlerinden yararlanmada orantısız kolaylıklar gösterilmesi gibi konular yer almaktadır. Suriyelilerin yaş ortalaması 22,58 iken 2018 verilerine göre, Türkiye nüfusunun yaş ortalaması 31.7’dir. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 82 milyon 3 bin 882 olarak açıklanmış ve Suriyelilerin bu nüfusa oranı ülke genelinde %4.45’tir. 8 Mart 2019 tarihi itibarıyla 79 bin 894 Suriyeli Türk vatandaşlığına geçti. (İç işleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 02.08.2019 tarihindeki sözlü beyânına göre, bu rakam 92.280’dir. Ancak kurum sayfalarında bu veri güncellenmemiştir.) 31 Mart 2019 verisi ile çalışma izni verilen Suriyeli sayısı 31 bin 185’dir. 800 ile 1 milyon arasında Suriyelinin de kayıt dışı çalıştığı tahmin edilmektedir. 26 Şubat 2019 verisine göre en az bir ortağı Suriyeli olan şirket sayısı 15 bin 159. 21 Temmuz 2019 itibarıyla ülkesine dönen Suriyeli sayısı 337 bin 729’dur. 1 Milyon 423 Bin 221 Suriyeli Çocuğun Eğitim Sorunu Bir diğer önemli grup da resmî rakamlara göre kayıtlı; 1 milyon 423 bin 221 kişiden oluşan 0-14 yaş grubudur. 0-4 yaş arası 542 bin 527 çocuk ana dili Arapça olarak Türkiye'de çift dilli*** ortama doğmuş. 5-9 yaş arası 495 bin 415 çocuk da ana dili Arapça olarak ya Türkiye'de doğmuş ya da 0-4 yaş arası çift dilli ortam olarak Türkiye'ye gelmiş. Türkiye'nin resmî olarak kayıtlı 0-14 yaş grubu çift dilli ortamda bulunan ve eğitime dâhil etmesi gereken 1 milyon 423 bin 221 Suriyeli kitlesi var. Bugüne kadar açık kapı politikası uygulayarak bir anda çok yüksek sayılara ulaştırılan ve bu hâle getirilen sığınmacı problemi çok büyümüştür. Meselenin çözümünün iki yolu vardır. Ya geçici korunma durumu sonlandırılıp ülkelerine dönmeleri sağlanacaktır. Ki bu durumda ülkelerinin kalkınma ve gelişmesine de katkıda bulunacaklardır. Ya da entegre etmek için yürütülecek uyum programları; iskân, barınma, vatandaşlık, eğitim ve çalışma başlıklarının birlikte planlanıp ona göre çözümler üretilmesi gerekmektedir. Hiç kimse vatanından ayrı yaşamamalı ve mutsuz edilmemelidir. Çünkü uyum sorunları mutsuzluğu, mutsuzluk da toplum olaylarını tetikleyerek toplumda çatışmayı getirir. Tüm bu demografik veriler, GİGM’nin uyum konusunu ne kadar organize ve planlı bir şekilde ele alması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu bilgiler ışığında eğitim başlığına odaklanırsak, Suriyeli çocukların eğitimi iki farklı kategoride, MEB’e bağlı okullar ve Geçici Eğitim Merkezleri (GEM) üzerinden yürütülmektedir. Anayasadaki dilin Türkçe olduğu hükmü değiştirilemez hükümler arasındadır. Eğitim de sadece Türkçe ile yapılabilir ancak sığınmacılarla birlikte fiilî bir durum oluşturulmaktadır. Şu an Arapça eğitim veren devlet okulları vardır. Kalıcı bir durum oluşması hâlinde bu husus da Türk milletinin birliği ve Anayasa açısından büyük bir tehdittir. Türkiye zaten kendi bünyesindeki eğitim aksaklıklarını ve sorunlarını çözememişken ve Türk milletinin karşı çıkmasına rağmen, kalıcı olması istenilen Suriyelilerin 1,5 milyona yaklaşan 0-14 yaş grubu çocuklarının çift dilli eğitim sorunu ile karşı karşıya kaldı. Okullaşmayan çocuk oranının fazlalığı dikkate alındığında ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde, farklı suç grupları ve terör örgütlerinin hedefindeki bu çocukların suça itilmesi kaçınılmaz bir sondur. Vatanına gönderilmeyen, eğitilemeyen ve göç ettiği topluma da entegre edilemeyen sayıca fazla genç nüfusun, sosyal patlama ve toplum olaylarının artmasında başat rol oynadıkları dünyadaki birçok çalışma ile ortaya konmuştur. PKK, DHKPC, DEAŞ örgütlerinin İstanbul’un bazı bölgelerinde veya bazı şehirlerde, kasabalarda, Suriyeli gençleri hedef kitle olarak gördükleri bilinmektedir. EGM verileri incelendiğinde Suriye nüfusunda yüksek suç oranı olmadığı görülse de böyle devam ederse gelecekte yasa dışı örgütlere katılma ve suç örgütü kurma riski son derece yüksektir (Sosyal bilim dallarında bu konuda henüz bir araştırma yapılmasa da suçu işleme şekillerinde teknik ve nicelikte farklılaşmalar olduğu dile getirilmekte). Suriye’nin kuzey bölgesinin 2011’den sonra demografik olarak Kürtleştirilmesi politikasıyla, PKK militanları tarafından etnik ırkçılık yapılarak okullaşamayan öğrencilerden örgüte eleman devşirilmeye çalışılmaktadır. Uyum sürecinde eğitim sorunlarından Türkiye’de en az etkilenen kesim ise üniversite eğitimi alan gruptur. Üniversiteye sınavsız girişten, burslara kadar birçok kolaylık sağlanmaktadır. Bu husus da Türk milletinde büyük rahatsızlıklara yol açmaktadır. Her ne kadar iktidar tepkileri azaltmak için birtakım açıklamalar yapsa da bu açıklamalar inandırıcılıktan uzaktır. Suriyeliler vatanlarına gönderilmedikleri takdirde önümüzdeki yıllarda; kültürel uyum, dil öğrenimi, eğitim meselesi, ekonomik alanda hayatlarını idame ettirecekleri bir ortamın oluşturulması, vatandaşlık ve muhtemel iskân durumları ve güvenlik boyutu gibi konular önem kazanacaktır. Türk halkının büyük bir kesimi Suriyeli sığınmacıların kalıcı olmasına itiraz etmektedir. Basında çıkan araştırma sonuçları bu oranın %85’e ulaştığını söylemektedir. Bu kadar yüksek itirazlara rağmen siyasî iktidarın tercihini, ideolojik ve siyasî hedefleri doğrultusunda, kalıcı olmalarından yana yaptığı görülmektedir. Sosyal bilimciler şimdiden saha çalışmalarına başlamalıdır. * Göçmen Türk hukukunda açıkça tanımlanmış. Buna rağmen kavramlar ve kanunlar kurumlarda da tam olarak doğru kullanılmıyor ve uygulanmıyor. ** Geçici koruma altında bulunan Suriyeliler sığınmacı olarak adlandırılıyor. *** Çift dilli ortama doğan Suriyeli çocuklar ve çift dilli çocuklara eğitim konusu, bu yazı dizisinden bağımsız ayrı bir yazı olarak sizlerle paylaşılacaktır. Kaynaklar Hakan Bostan Göç Araştırmaları Dergisi Murat Erdoğan Suriyeliler Barometresi 2017: Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi 20.Yüzyılda Soykırım ve Katliamlar Faik Tanrıkulu Türkiye’de Yaşayan Suriyeli Çocukların Eğitim Sorunu ve Çözüm Önerileri Erişim adresi: https://www.goc.gov.tr Erişim adresi: https://multeciler.org.tr * Eraslan’ın yazısı daha önce Milli Düşünce Merkezine bağlı kuruluş MİSAK’ın internet sitesinde yayımlanmıştır.