Siyasal İslam Hücreleri

TAKİP ET

Özel adamları var bunların

Özel adamları var bunların... Yıllardır Müslümanı kafir, kafiri ise Müslüman gösteren... İmam-Hatib’in sadece hitabet kısmı yetiyor bunlara… Lafı eğip bükerek, saçma-sapan kıyaslarla cahil avlayarak geçiniyorlar. Avlandıkları cahillerin ikna ettikleri beyinleri en temel geçim kaynağı bunların… Dedik ya Müslümanı kafir, kafiri de Müslüman gösterebiliyorlar dansözün kalçası gücündeki oynak dilleriyle… Ondandır Sheakspeare'i Şeyh Pir ilan edip, Mustafa Kemal Atatürk'e Deccal deyişini bunların... Nedense Anglo-Saksonlar ve onların âlimleri veya soyluları hep gizli müslüman bu Siyasal İslam beslemeleri için... Koskoca İngiliz Veliahti Prens CHARLES bile Müslüman yahu bunlara ve bunların çember sakallı veya badem bıyıklı abilerine göre... Prens Charles’a Müslüman diyen bu zihniyet defalarca Zübeyde Hanım’ı ve oğlu “Yetim Mustafa’”yı kâfir ilan etmedi mi? Siyasal İslamcının araştırma yapmayan ve draje hap haline getirilmiş fitnesini bilgi diye yudumlayan kaç cehalet hücresi var, bilemiyorum. Makara yapmıyorum. Ama bu cehalet hücreleri artık fitneyi yöneten merkezler tarafından dahi kontrol edilemez düzeyde büyüdü, onu iyi biliyorum… Bize de eziyeti kaldı... Bunların kaynakları hep İngiliz idi. Tarihçesi İngiliz, beslendikleri yarı-cahil aydını İngiliz'di… Kurdukları her cümlede bir oryantalizm vardı ve özellikle İngiliz kokardı. Mesela “Kurtuluş Savaşı”nın yapılmadığını, İngiltere’nin tek kurşun sıkmadan geri çekildiği iddiasını, çember sakallı ya da badem bıyıklı dangalağın ağzından Türkçe duysak da bilirdik ki, bunların hepsi British Museum yayını gürültüsüydü. Dünyanın en büyük ALGI YÖNETİMİ müzesi kimindir deseler, İngiltere derdim şüphesiz… Hoş gerçi bunların Fesli delisi de British Museum kapılarını defalarca aşındırmıştı. Bunların her iddiası İngiliz koktuğu için abilerine ve aydınlarına hep İngiliz Dölü dedik... O abilerinin aydınlarının hocaları da, akıl baları da hep sömürge mümini idi... Hepsi İngiliz nüfuzu altında İslamcılık yapmak zorundaydı... O sebeple İŞGAL altındaki yurtta yaşamak ve sahiplerini mutlu etmek için diyorlardı ki, "Özgür namaz kılabildiğin yer vatanındır, seccademin örttüğü kadar toprak yeter, hem sonra mülk Allah’ındır, ne edeceksin vatanı..”. Tabii ki, saçma kıyaslarla cehalet avı bu kadar zahmetsiz değildi. Daha da saçma kıyaslarla bilmişlik taslayarak devam ederlerdi. “Hem sonra öldüğünde kimse sana VATAN-MİLLET sormayacak". Biz de bunların sömürge Müslümanından tütsülenmiş abilerine derdik ki, "Hubbül Vatan Minel İman".  İspatlamaya çalışırdık VATAN ve MİLLET sevgisinin İSLAMİ olduğunu ve asıl sömürüye karşı durulması gerektiğini.... Kusura bakmasın artık bu siyasal İslam hücreleri… Bilirim kafaları karışık, 15 temmuzdan sonra VATAN ne demek, MİLLET ne demek? Daha yenice keşfediyorlar... Soruyorlar şimdi ben neyim, ben kimim diye... Gerçi uyanmalarını, ayılmalarını beklemiyorum ama işte yine de böyle bir iğfalin meyvesi zat-ı muhteremler... Velhasıl yasak meyve, velhasıl ZİNA bu arkadaşlar... Din-i İSLAM mensubu olup olmadıkları bile bana göre meçhulken, bunlara nasıl İSLAMCI diyeyim, bilemiyorum... Haaa bir de yine yeni yeniden diyorsunuz ve Ali Babacan, Davutoğlu filan diyorsunuz. Öyle mi?