Sözde Ermeni Soykırımı

TAKİP ET

Dün, Amerika Birleşik Devletleri'nin Temsilciler Meclisi'nde Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin bir oylama yapıldı

Dün, Amerika Birleşik Devletleri’nin Temsilciler Meclisi’nde Osmanlı İmparatorluğu’na ilişkin bir oylama yapıldı. Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915’te yaşanan Ermeni tehciri için “soykırım” olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hakkında bir oylamaydı. (Haberin detayları için şu bağlantıya bakılabilir). Soykırım denilince her yirmi birinci yüzyıl insanı gibi, benim aklıma da öncelikle Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin iktidarda olduğu süreç ve bu süreçte yapılanlar geliyor. Daha sarih bir ifadeyle söylemek gerekirse Holokost olarak da bilinen Yahudi Soykırımı…

Nazi Almanyası, daha önce rastlanmayan birçok hukuk pratiğine ev sahipliği yapmış; daha önce çok fazla sorulmayan soruları su yüzüne çıkarmıştır. “Pozitif Hukuka uygun yani yasalara uygun ancak insan onuruna, ahlak kurallarına yakışmayacak uygulamalar cezalandırılmalı mı? Hakkaniyeti tesis etmek için yasal olan çiğnenebilir mi? Yasal olup, insan onuruna uygun olmayan kanunlar geçerli midir?” nevinden sorular bu soruların başında gelen sorulardandı. Bunlara zaman içinde çeşitli entelektüeller tarafından farklı farklı cevaplar verildi; egemenler ise cevaplarını Nürnberg Mahkemeleri’yle verdi. Nürnberg Mahkemeleri kurulurken, kimi kaynaklarda yapılacak yargılamaya benzer olarak gösterilen iki olay vardı. Bunlardan biri Amerikan İç Savaşı’nda yargılanan Henry Witz, diğeri ise Türk Savaş Suçluları Yargılamasıydı. (Nürnberg Mahkemeleri’nin bunlardan ayıran temel farklılık, diğer iki yargılamanın da ulusal yargı sistemi içinde olmaması sayılıyor.) “Nürnberg Mahkemeleri, Holokost ile sözde Ermeni Soykırımı’nın ne alakası var, tehcir ile insanlığa karşı işlenmiş suçlar aynı neviden mi?” diye hiddetlenen okurlar olabilir, hayır kesinlikle değil kıymetli kaari. Tehcirin, soykırım olduğunu düşünmüyorum; yaşanmış bitmiş olayların niteliğinin önce tarihçiler tarafından konuşulması akabinde hukukçular tarafından değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu olayları yabancı meclislerin gündemi yaparak siyasi bir hale getirmek, bir egemenin yaptığını başka bir egemenin onayına sunmak akıl mantık işi değil.

Toparlamak gerekirse insan haklarını amansızca ihlal eden kanlı bilançolarla bunlara karşı yaptırım uygulanması fikrinin karşılaştığı –bilinen- ilk vakıa Nürnberg Mahkemeleridir. Nürnberg Mahkemeleri, hakkında sayfalarca yazılsa da bir o kadar daha eksik kalacak bir mevzudur; ancak dün yaşanan tatsız oylamadan sonra Nürnberg Mahkemeleri’ni genel hatlarıyla hatırlamakta fayda olacağını düşünüyorum. Bu hatırlamayı yaparken Türkçe literatürde birbirinden farklı kullanılan ya da farklı çevrilen kavramlar olduğu için, ilgililerin daha derinleme okuma yapmasını kolaylaştırmak niyetiyle bunların İngilizce karşılıklarını da metne raptettim. Eksik bıraktığım noktalarla beraber, raptettiğim İngilizce sözcükler dolayısıyla bozulan akış için okurların affına sığınıyorum.

Nürnberg Mahkemeleri (Nuremberg Trials), özel(ad hoc) askeri ceza mahkemesidir. Bu ceza mahkemesi savaş sırasında işlenen bütün suçların cezalandırılması için değil, belirli suçların cezalandırılması için kurulmuş bir mahkemedir. Devletin kendi askerlerini, vatandaşlarını yargılamak için kurduğu bir mahkeme değil; savaşın galibi olan tarafın savaşın mağlubu olan tarafın siyasetçilerini, yargıçlarını, askerlerini yargıladığı mahkemelerdir. Bununla beraber bu uluslararası mahkeme –uluslararası hukukta alışılmışın dışında olarak- asli yargı yetkisine sahiptir. Ulusal yargı organının yerine geçerek yargılama yapmıştır. Mahkeme kararları kesindir ve denetime kapalıdır.

Suçu oluşturan fiiller işlendikten sonra suç tanımı ve yargılama koşulları belirlendiği için ex post facto’dur (geçmişe yürüyebilen, makabline şamil). Nürnberg Mahkemeleri İnsancıl Hukuku’nu temel alıp, Kurtarılmış Avrupa Deklarasyonu gibi belgelerde Almanya’daki Nazilerin cezalandırılacağına dair kayıtlara dayanırken bu mahkemeler sonucu Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme (United Nations Genocide Convention), Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi (Universal Declaration of Human Rights) ve Cenevre Sözleşmeleri (Geneva Convention on the Laws and Customs of War) olmuştur. Denilebilir ki Nürnberg Mahkemeleri, kendisinden sonra yapılacak yargılamalar için bir içtihat, standart oluşturmuştur. Bu belgeler sonucu yapılacak diğer özel askeri ceza mahkemeleri pozitif hukuk belgelerini dayanak alabilir hale yaklaşmıştır.

Nürnberg Mahkemeleri’nden bu yana tarihin de savaşın da seyrinde çeşitli farklılar olsa da savaş teknolojisinin de ilerlemesiyle toplu ölümler, insan hakları ihlalleri, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları işlenmeye devam etmiştir. Her ne kadar geçtiğimiz yüzyıla göre elimizde “Uluslararası Ceza Mahkemesi” “Uluslararası Adalet Divanı” gibi müesseseler olsa da bu mahkemelerde kazananın yargılandığını pek göremeyiz. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya galip çıksaydı, Nürnberg Mahkemeleri’nin kurulması hayal bile edilemeyecekti. Kim bilir belki de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği subayları ve politikacılarının, Orta Asya’da yaptıkları fiilleri yargılayan bir Stalingrad Mahkemesi kurulacaktı! Peki ya Sevr Barış Anlaşması’nı yok sayarak, Lozan Barış Anlaşması’nı imzalayan Türkiye Cumhuriyeti ya da selefi olan Osmanlı İmparatorluğu bu denklemin neresinde?