Surete İtibar Gerekmez

TAKİP ET

'Ağzı ateş kimi bir gurd …………Ve sevgili bir yurt

“Ağzı ateş kimi bir gurd
…………Ve sevgili bir yurt.
…………Her gece,her gece yuhularımda.”

Rüstem Behrudi’nin Boz Gurd şiirinden zaman zaman dilime takılan dizelerden belki de en fazla söylediğimdir bu. Evde, yolda, deniz kıyısında, bir dağ başında, yâdıma bir eski anı düştüğünde, bir heyecan veya sevinç yüreğimde hücuma geçtiğinde hep bu dizeleri dillendiririm. Sanki kanım biraz daha hızlı akar, yüreğimde dağlar ayaklanır, önümden setleri aşarak sular gelip geçer. Belki de kurdu, ordular önünde bir uran olarak görür de o ordulara katılmak isterim. Bir düşünce ki beynimde namütenahi açılır.

Uzun yıllar öncedir. Ali Kınık henüz şarkıları ile bu kadar öne çıkmamıştır. “Reis’e Mektuplar” isimli bir dizi yazı yazmaktadır. Yazmaya olan hevesim, ufak tefek yazma denemelerim, bazı matbu hale dönüşmüş yazılarım derken, ben de kendisini ilgi ile takip etmekteyimdir. Bu mektupların birinde anlattığı ilginç bir hikâye, o günden sonra hayatımda önemli bir yer edinir. “Kıyamette kurt olmak” başlıklı yazının, ilgili kısmını buraya alıyorum:

“… Özellikle Azerbaycan Türklerinin kullandığı bir deyim vardır: "Kıyamette kurt olmak".. Kaynağının ne olduğunu tam bilmediğim bir inanca göre, kıyamet günü Sûr'a üflendiğinde, yeryüzündeki bütün canlılar ölecek. Bütün dağlar yerle bir olacak.. Ağaçlar köklerinden sökülüp savrulacak… Korkunç bir rüzgar alemin altını üstüne getirecek.. Bütün canlılar-cansızlar yok olurken, bir Bozkurt, ayakta kalmak için direnecek.. O korkunç rüzgarda, önce tüyleri dökülecek, sonra derisi soyulacak, etleri lime lime kopacak bedeninden.. Acı çekecek, susacak… Ama son ana kadar ayakta kalacak.. Dimdik… Acı çekerek.. Ama feryad etmeden… Gözleri bir noktaya kilitlenmiş… Son ana kadar, son… İşte bu inançtan yola çıkarak, bazen beddua olur bu hikâye. Derler ki: 'Kıyamette kurt olasın!' …”

O günden sonra hikâyenin bütününü hatırlayamasam da “kıyamette kurt olmak” artık zihnimde bir parola; tüyleri dökülen, kemikleri un ufak olan ama dimdik durmaya çabalayan kurt ise bir imge olarak yer edinmiştir. Ne zaman bir zorluk ile karşılaşsam yahut bir açmaza düşmeye ramak kalsa, hep o kurdu hatırlarım. Her meselede, meselenin aslına nüfuz etmeye, doğruyu kovalamaya, hakikatin hatırı için konuşmaya karar verdiğimde hep bu kurt geçer önüme. Yine de ben hiçbir zaman o kurt olamam. Türk Milleti ve Türk Devleti için iyi olanı, doğru olanı, faydalı olanı söylerken veya yanlış olana, hatalı olana karşı dururken gadre uğrayanlar, sövülenler, dövülenlerdir asıl bu tanıma uyanlar. Onlar, kıyameti beklemeden kıyamette kurt olanlardır. Atsız’ın “Bir gün olur tarih sizi elbet alkışlar!” dedikleri de onlardır.

Bugün ise Türk kimliği, içerdiği bütün unsurlar ile (dil, kültür, tarih vb.), yoğun bir taarruz altında iken hepimiz bu kıyamet senaryosu karşısında birer kurt olmak mecburiyetindeyiz. İlla ki derimizin soyulmasına, dişlerimizin dökülmesine, kemiklerimizin kırılmasına gerek yok ama son ana kadar ayakta kalma ve bu mücadeleyi sürdürme azmine sahip olabiliriz. Zamanın bir yerinde bunu başarmış, devlet ve milletin bekası adına binlerce yıllık Türk tarihinin herhangi bir devresinde bu hüviyeti temsil etmiş, Uzak Asya’dan Orta Avrupa’ya kadar pek çok yerde adı bilinen veya bilinmeyen pek çok şekilde bu ruhu taşımış olanlara karşı tarihi vazifemiz budur. Övüneceğimiz tarih, hakikatini ortaya koyduğumuz müddetçe bizim; kültür, temsilini yerine getirdiğimiz ve ileriye taşıdığımız sürece milletimizindir.

Tekamül asıldır, surete itibar gerekmez.

Kıyamette kurt olasınız!..