Tam Aşılı İki 'Aşı Karşıtı'nın Sohbeti

TAKİP ET

Emrah Safa Gürkan’ın sözü hatırıma geliyor: “Türkiye bir konuda ikiye bölünme fırsatı yakalarsa ikiye bölünür abi...” İfrat ve tefrit kutuplarında kalabalığın bölünerek toplandığı sorun ve makulün sesini duyulamaz hale getiren bir gürültü ile karşı karşıyayız. Öyle ki günde 400 kişiyi aşılayan, ilk aşılananlardan olan doktor “Hocam Çin aşısını güvenilir bulmayan çok büyük bir kalabalık var, siz ne diyorsunuz buna?” diye soran bana gülerek “Güvenilir olan aşı hangisiymiş peki?” diyebiliyor. Sahiden, şimdi düşünüyorum da, ilginç bir sahne idi. Doktor bana aşıyı yaptı ve 24 saat boyunca alkol almamamı salık verdikten birkaç saniye sonra “Bu aşıların hiçbiri için güvenilir diyemeyiz” demişti.

Ama bu niçin endişe yarattığı çırılçıplak ortada olan bu mesele ile ilgili söyleyebileceğiniz küçücük bir söz sizi aşı karşıtı, gerizekalı, komplo teorisyeni yahut vatan haini, emperyalist-kapitalist odakların maşası ya da bu odaklar tarafından sömürülen bir başka tür gerizekalı ilan ettirebilir. Tabii bu arada 6 aylık hatta 1 aylık bebeklerinize –yurt genelinde bir deneye temel oluşturabilecek kadar çok sayıda yaşanan YANLIŞLIKLARLA- yüksek dozda aşı uygulandığını da haber alabilirsiniz. Pişkin bir adam utanmadan bunları anlatabilir ve sizin endişeleriniz yine komplo teorileri torbasına hemen konulur.

Tamam kabul ediyorum, ESG’nin “tam ortadan” bölünme tezi bu konuda kâmilen çalışmıyor, çünkü salgın sürecinde yaşadıkları nedeniyle eski hayatını her ne pahasına olursa olsun geri isteyen ezici çoğunluk aşılarını yaptırdı. Böyle giderse yüzde yüze epey yakın bir oranda aşılama yapılmış olacak yakında. Ben de vücuduma zerk edilen sıvının esasen (en azından güvenliği konusunda) pek de iyi çalışılmamış ve satıcısı dışında kimsenin kalıbını ortaya koyarak kefil olamayacağı bir bileşen olduğunu bilerek ama aynı zamanda her türlü hürriyetimin kısıtlanmasına psikolojik ortam sağlayan bulunmaz derecede güzel bir manivela haline gelen bu virüsün başka türlü alt edilemeyeceği düşüncesiyle aşılarımı yaptırdım. Başka bir çaresi olduğunu da halen düşünemiyorum, maalesef. Tabii hastalığa yakalanıp atlatabilmeyi umma gibi riskli bir ihtimale sığınma tercihi müstesna.

Bu konudaki tartışmaların olabilecek en salakça çizgide gittiğini gördüğüm için bir özel haber hazırlamak istedim. Bu gayretle aşı karşıtı olduğunu reddederek aşı karşıtlığı yapmaya devam eden birçok kişi ile konuştum. Ama sosyal medyanın merdiven altında sürekli konuşulmakta olan fantastik teorileri tekrar zikretmek aptalca geldiği için hiçbirini yayımlamak istemedim. Ancak bir kişi ile görüştüm ki ne kendisinin titri bu konuda bir röportaj yapmaya, ne de tek başına yayımlamaya yetecek cüssede, ne de söyledikleri kulak ardı edilebilecek kadar kıymetsiz. O yüzden kendi görüşlerime de genişçe yer verebileceğim köşemden bunları aktarmak istedim.

Görüşmeler yaptığım sırada bu konuda epey gündemde olan Fatih Erbakan’ın aşıların yarı maymun çocuklar doğmasına neden olabileceği açıklamasını görüp görmediğini sorduğumda muhatabım bana “Gördüm, Recep Tayyip Erdoğan’ın çevresinden öyle veya böyle uzaklaşmış İslamcılar haklı kaygılarımı piç ediyor. Aşı, salgın tedbiri olarak gelen ilave gözetim, takip, kontrol düzenekleri konusunda İslamcılardan kesinlikle beriyim, aynı kefeye konulmayı kabul etmiyorum.” diye yanıt verdi.

Az evvel de zikrettim, ben dahi özgürlüklerime artık müdahale edilemesin diyerek aşı yaptırdım. Muhatabıma “aşılarla ilgili üretilen tevatüre bakışın olumsuz anladığım kadarıyla” dediğimde bana “Covid aşılarının ne yaptığıyla alakalı teknik detaylar konuyu dallandırıp budaklandırıyor ve saptırıyor. Dünyanın en güvenli aşısı da olsa insanları işiyle, eğitim hayatıyla, kamu sahasına erişimle tehdit etmeyi kabul etmiyorum” dedi.

“Senin itirazın daha çok bu aşı ve salgın üzerinden yapılan dayatmalara anladığım kadarıyla” dediğimde ise “Benim için covid-19 salgını, Sağlık Bakanı çıkıp ‘Covid dışı ölümler arttı’ diye basın açıklaması yapıp istifa etmediğinde bitti” yanıtını aldım.

Evet ahali, farkında mısınız? Birçok orta yaşlı, ileri yaşlı insanımız sağlık hizmetleri aksadığı için TIBBİ BAKIMSIZLIKTAN ÖLDÜ. Ben dahi, çok şükür genç ve kuvvetliyim ama sahip olduğum alerjik rinit yüzünden bir buçuk yıldır işkence hayatı yaşıyorum. Çünkü ilaçlarımı alabilmem için uzman doktor raporu gerekiyor, yani aile hekiminin reçetesi yetmiyor ve benim güya var olan “sağlık güvencemin” desteği olmaksızın o ilaçların maliyetini karşılayamayacak durumdayım. Görece tolere edilebilir bir sorun bu, ama mikyasım bizzat kendimden ve yakın çevremden. Birçok yakınım, sevdiğim, büyüğüm bu hastalık sürecinde üstelik hastalığa yakalanmadan göçtü gitti. Sebebini de Sağlık Bakanı itiraf etmişti işte.

Dünya hükümetlerinin salgın sürecindeki tavrını nasıl sorduğumda ise öncelikte tek bir kelime ile, “Berbat” diyerek yanıt veren muhatabım şunları söyledi: “Çin tipi gözetim ve takip sistemi aşermeyen az devlet adamı var. Hukuk okuyan arkadaşlarımla ‘Yabancı memleketlerin hükümetleri nasıl karşıladı salgını’ diye muhabbet ederken salgın tedbirlerinin yasama ayağını, parlamentoyu genel olarak yürütmenin gölgesinde bıraktığı görüşü üzerinda anlaşmıştık.

Şimdi şöyle düşünelim, Türkiye'de yaklaşık 85 milyon Türk ve 10 milyondan fazla sığınmacı ve yasadışı göçmen var. Bakınca temizinden 40 milyon kişinin aşılanması lazım. Çok büyük bir lojistik, organizasyon isteyen bir şey. TBMM’de tartışılmadı bile, hâlbuki milletvekilleri bu konuda ne düşünüyor, bu kadar bütçeye değer mi diye hiç değerlendirildiğine şahit olmadık. Verdiği tavsiyelerden sorumlu tutulmayan birkaç kepaze önlüklü, ülkeyi açık hava hapishanesine çevirecek önerilerde bulundu, devlet de hızlıca uyguladı.

Mesela şu an seninle aşı ve etrafında dönen dayatmaları konuşuyoruz, hâlbuki bu işin üstünden bir buçuk yıl geçti. Salgın tedbirlerinin eğitimde fırsat eşitsizliğini, çocuk işçiliğini, çocuk evliliklerini, ev içi şiddeti korkunç artırdığını konuşmalı aslında insanlar.”

Ben artık maske zorunluluğu dahil getirilen “kısıtlama” adlı yasak ve angaryaların artık dikkate alınmadığını, polislerin dahi sokakta maske takmadığını, yanlarından maskesiz geçen insanlara müdahale etmediğini söylediğimde ise muhatabım bana şu sözlerle itiraz etti:

“Buna katılmıyorum, 30'una varmamış lisans mezunu ne kadar boş adam varsa rozet takmışlar, durak çıkışlarında insanları ‘Maske takın’ diye darlıyorlar. Şu an devletler gücünü elinden geldiğince iyi beslenen, hareket eden, burnu bile akmayan sağlıklı insanları düşmanlaştırarak kullanıyor. Mesela HES kodu, ‘İşgal İstanbulu'ndaymışım gibi Üsküdar'dan Kadıköy'e giderken pasaport gösteriyorum. Bu HES kodu denen icat, İsa gökten inse bizi kurtarsın diye ona bile verilmemeliydi, hareket serbestiyeti kalmadı ve direkt biz Türk milliyetçilerine de vurdu bu, sayın Seyit Tümtürk'e af buyrun fare muamelesi yaptılar.”

Büyükelçi cenapları geldiğinde olan rezaletten söz ediyorsun değil mi?

“Evet, sağlıklı adamı sistemde hasta göstererek sokaktan men ettiler. Aynı devletin üç doz aşı vurulmuş adamın aşı bilgisini manipüle edip eve tıkmayacağıından emin miyiz mesela? Salgın tedbirleri genel olarak ev hapsi. Asırlık polis teşkilatı çocuk kovaladı yahu. Oyun oynayan çocuğun yayacağı virüse razıyım ben, kara veba bile olsa fark etmez.”

Evet polislerden saklanan çocukların görüntüleri hatırıma geliyor.

“Böyle rezil manzaralara bu kış da yaşamak şahit olmak istemiyorum. Ha yaşatacaklar, hatta devlet aşı olmayanları düşman ilan edecek ve ‘Bunlar yüzünden tedbirlere yine mecbur kaldım.’ diye kendini aklayacak. Bu Türkiye'ye has bir kepazelik değil bu arada, daha bugün İsrail Sağlık Bakanı üçüncü doz aşısını vurulmamış altı Covid hastasına resmi Twitter hesabından hakaret ediyordu. Ekim ayıyla birlikte İsrail iki doz aşılıları tam aşılı saymayacak mesela.”

Aşılarını yaptırmayan vatandaşlardan zorunlu PCR testi istenmesine ne diyorsun?

“Mart 2020'den beri alınan her tedbir gibi, adı batsın. ‘Aşı olmazsan burnuna çubuk sokarım.’ diye tehdit ediyor devlet. Böyle kepazelik olmaz. Öncelikle şöyle bir saçmalık var: CDC, PCR testlerinin varsayıldığı kadar isabetli olmadığını geçen ay kabul etti, Mehmet Ceyhan da tasdik etmişti hatta bunu. Ayrıca testler yüzde yüz isabetli olsa bile reva değil bu zorunluluk, not düşeyim.

İkinci saçmalık ise aynı test zorunluluğunun turistlere uygulanmıyor olması. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti toprakları üstünde Türklerin serbest dolaşım hakkı boktan sebeplerle kısıtlanıyorsa orada salgın tedbiri değil egemenlik devri vardır.”

Kültür ve Turizm Bakanlığı güya turist çekebilmek için bir video yayımlamıştı. Türk otel çalışanları “enjoy, vaccinated” yazılı maskeler takıyordu. Türklerin evine tıkıldığı günlerde…

“Evet, buna ‘self-colonization’ denir. Şimdi Covid'in ne kadar ölümcül olduğunu doktorlar konuşsun dursun. Türkleri eve tıkıp sığınmacıları ve turistleri çayıra salacak kadar ölümcül olmadığını biliyorum. Yaz sezonu turist gelecek yiyip içip eğlenecek ama kışın benim kardeşim okulda sekiz saat maske takacak.

Aşılılar ve aşısızlar, maskeliler ve maskesizler diye bölündük. Bu deliliğin bir an önce son bulması lazım. Yani Covid aşısı olmadan önce Covid'e yakalananlar tedavi maliyetini cebinden karşılamalı diyen doktorlar falan görüyorum Twitter'da. Yasalar önünde eşitlik, vergi-hizmet düzeneği vs. nedir hiçbir fikri yok hiçbirinin.”

“Lebaleb” kongreler yaptı birileri…

“Halk sağlığı adına ifade ve toplanma hürriyetini yalnızca kendilerine parsellediler, biz de oturup izledik. Bu bir buçuk sene içinde organize bir itiraz yükselmesinde payım olmadığı için kendi adıma utanıyorum.”

Türk Tabipleri Birliği’nin bu süreçteki tavrını nasıl değerlendiriyorsun?

“Bengi Başer, Esin Davutoğlu, Çağhan Kızıl ve Çağrı Unutmaz, bu gibi isimler tarih karşısında sorumlu olacaklar. Apartheid'a varacak her tiranca tedbiri, zorlamayı alkışladılar ve desteklediler.”

Peki salgının gidişatını nasıl görüyorsun?

“Bu zikrettiğim uzmanların bir tanesi ‘Duyurmadık ama pandemiden endemiye geçtik’ demişti. Kışın vakalar artar, yazın azalır, aşı oranından da bağımsızdır bu durum ki İsrail ve Seyşeller'de öyle oldu.”

Ama tabii ki salgın sürecinde Dünya Sağlık Örgütü’nün takındığı tavır nedeniyle pandemi ve endemi gibi kavramlar tartışmalı hale geldi. Zira DSÖ bu süreçte saygın bir otorite gibi hareket etmedi.

“DSÖ sürü bağışıklığının, aşının ve benzeri birçok kavramın tanımını değiştirdi bu süreçte. Bu yüzden süreç çok manipülasyona açık hale geldi. Salgının ‘bitmesi’ vaka sayılarına aşılamaya vs. değil servet transferi için ‘tamam yeter bu kadar’ denmesine bağlı.”

Peki pandemi ne zaman bitecek? Ya da daha endişe verici bir soru sorayım, pandemi bitecek mi?

Muhatabım bu konuda oldukça endişeli. Zira ikimizin de ikişer doz aşılanmasına vesile olan, dünyayı kurtaran adam olarak tanıtılan Uğur Şahin dahi “normali yeniden tanımlamak gerektiğinden” söz ediyor.

Peki halkın buna karşı çıkmasıyla bir iyileşme olamaz mı? Tabii geçtiğimiz günlerde yapılan bir miting vardı. O topluluk bu işi ne kadar sivriltir, ne kadar köreltir onu da sormak isterim.

“Türkiye'de sivil toplumu abartmamak lazım, istisnaların ensesine de devlet çöküyor zaten. Pankart işinde kimin başına ne geldi biliyorsun. CHP'nin açılma talebini sahiplenmesi lazım, ana muhalefet olarak. Ama geçen sene CHP İstanbul İl Başkanlığı İstanbul'a özel iki hafta kapanma istedi.

Kısacası böyle gelmiş böyle gidecek, korkarım valla…”

Allah korusun tabi ama muhalefetin de âtıl kaldığı bir gerçek. Hürriyetçi olduğunu iddia eden İYİ Parti de aynı önerileri yaptı hükümete.

“Bir kere Türk politikacıları Covid'in bir olağanüstü hal değil, yasalar çerçevesinde halledilebilecek ufak bir kriz olduğunu idrak etmek ile başlamalılar işe. O çerçeveyi arayıp bulamazlarsa ülke Çin olduğunda kafalarına dank edebilir.”

Siyasi iktidar tabii ülkeyi Çin ya da bir Baas rejimine dönüştürecek kadar güçlü değil hatta iktidar düşebilir de seçimde. Ama yeni iktidarın bu salgını bir kaldıraç olarak kullanmasını da muhtemel görüyorsun anladığım kadarıyla.

“İktidar iktidardır. Benim dikkat ettiğim tek şey şu, hayatımızdan bütün hareketi aldılar. Her bir halt online, sokağa çıkmak yasak. Kardeşim ben genç adamım, biraderlerimle iki lafın belini kırıp sevdiceğimi yemeğe çıkaramayaksam başlarım öyle halk sağlığının şarap çanağına. Gençlerin yoğun olarak sürekli bulunduğu bir yerde çalıştım ben iki hafta boyunca, çocuklar ekseriyetle şişman ve konuşmayı ancak yeni yeni söküyorlar, düşünebiliyor musun?”

İnanır mısın ben de duvarlarla konuşmaya başladım, Tom Hanks'in ıssız bir adaya düştüğü filmi vardı, futbol topuna kaş göz çizip arkadaş oluyordu. O duruma geldim.

“İşte, insanların insan yüzü görmemesi daha büyük bir halk sağlığı sorunu. ‘Halk sağlığı azizim’ diye konuşmayı çok seviyolar ama bu göz ardı ediliyor.”

aşı karşıtı köşe yazısı covid- 19 koronavirüs kampanya teşvik çalışma çin virüsü