Tarih Fetişizmi yahut Meçhul Okuyucuya Mektup

TAKİP ET

Bu yazıyı 2020'ye iki gün kala yazıyorum, bir süredir çeşitli sebeplerden ötürü yazmayı ihmal ettim

Bu yazıyı 2020’ye iki gün kala yazıyorum, bir süredir çeşitli sebeplerden ötürü yazmayı ihmal ettim. Elbette öyle kitlelerin okuduğu bir yazar değilim ama savruk düşüncelerimi derlemeye çalıştığım bu yazıları okuyan bir kişi bile varsa ona karşı ihmalkâr davrandım demektir. Bu ihmalkârlığım nedeniyle meçhul okuyucumun affına sığınıyorum. Yazamadığım bu süreyi tabii aylaklık yaparak geçirmedim, hiçbir şey olmasa bile yapmaktan asla usanmadığım bir biçimde çevremi gözlemledim. Artık geleneksel hale gelen Ayaz Ata-Noel Baba tartışmalarında bir şey dikkatimi çekti; insanlar bugünü yaşamak, yarını kurmak yerine geçmişte yaşıyorlar. Yaşamakla kalmayıp kendilerine asr-ı saadet devri olarak belirledikleri bir zaman diliminin tekrar etmesini istiyorlar. Kimisine göre bu İslamiyet öncesi Türklerin devri, kimisine göre Hz. Muhammed'in yaşadığı devir, kimisine göre İttihat ve Terakki'nin hakim olduğu zamanlar kimisine göre de Cumhuriyet'in ilk yılları... Oysa başta da belirttiğim gibi 2020’ye iki gün var. Tarih bir sel gibi akıp gidiyor. Bu sel bazen gemileri, toprak parçalarını yutuyor bazen de biriktirdikleri ile yeni toprak parçalarının çıkmasına neden oluyor. Türkler ise akıntıya karşı kürek çekmek tarihin çoktan yuttuğu yerlere ulaşmak istiyorlar. Üstelik bunu Türklük adına yaptıklarını iddia ediyorlar. Bir şeyi Türklük adına yaptığını söylemek o şeyi doğru hale getirmiyor. Tarihin akışına karşı kürek çekmek; çoktan dibi boylamışlara umut bağlamak ve bunun fetişizmini yapmak Türklüğü ileriye götürmeyecek. Tabii buradan tarihi reddedelim anlamının çıkmasını istemiyorum. Tarihten alınması gerekenler elbette var, rota belirlerken bunlardan faydalanmak gerekiyor ama bunu bir fetiş haline getirip ölmüş insanlar arasındaki kavgada taraflar tutmak, ah keşke atalarımız Amerika'yı herkesten önce keşfetseydi diye dövünmek ve bu türden uğraşlardan zevk almak; üstelik bir de bunlara kutsiyet atfetmek yersiz. Kutsal dediğimiz şey bizim koruyabildiğimiz kadar kutsaldır. İbrahim elinde baltayla geldiği zaman putların hiçbir kutsallığı kalmamıştı. Şimdi bir İbrahim yok ama tarihin akışı, yeni gelen çağlar kutsalları yıkabiliyor. Bu noktada bana göre insanlık tarihi dört kısma ayrılıyor; avcı toplayıcı devir (bunların ayrı olduğu bir dönem de vardır belki ancak burada ayırma gereği duymuyorum), tarım devri, sanayi devri ve henüz başında olduğumuzu düşündüğüm (ki doğum sancılarını görüyoruz) nasıl adlandırılacağını bilmediğim devir. Yeni gelen çağa ayak uyduramayanlar kendi devirlerinde ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar eninde sonunda silinip gidiyorlar. Nitekim her şey eskir, kendini yenilemeyen ise çürür. Tabii yeni bir devir geldiğinde bir öncekinde iyi olanlar bir süre daha ayakta kalıyor. Misal Osmanlı tarım toplumu konusunda timar sistemi sayesinde bayağı iyiydi. Timarın bozulmasıyla sanayi devriminin tesadüfü ise büyük bahtsızlık oldu. Bu devirlerin doğumu ise uzun ve sancılı oluyor. O yüzden doğum olana kadar Osmanlı ya da yeni doğumu fark etmeyen artık her kim ise bir müddet daha yaşayabiliyor. Osmanlı’da 18-19. yüzyıl yöneticileri bu doğumu hakkıyla fark edemedikleri için her gelen bir sonrakine çok daha büyük yük bindiriyor. Neticede tarih birikerek ilerler ama bu birikimde olumsuzluklar da var. Bugün modern dünyanın bilgiyi yayma hızı mevzubahis dönemlere göre korkunç boyutta, o yüzden belki de yeni devrin doğum sancısı daha şiddetli olacak ama daha kısa sürecek. Bugün tarihe karşı kürek çekmek isteyenler ve tarihin akışına uymak isteyenler arasında bir çatışma var; aynı gemideyiz ama geminin dümenindekiler gemiyi yanlış yönlendiriyor. Biz doğru mu yönlendiririz? Bunu bilemem, müneccim değilim ancak en azından akıntıya karşı çıkmayız. Yeni çağın doğumunu en azından görüyoruz. Tabii devir her yerde aynı yaşanmıyor ve gelenler dünyada cenneti yaşatmayacak ama zaten biz dünyada cenneti ya da cehennemi yaşamak istemiyoruz, dünyada insanca yaşamak istiyoruz. Savruk düşüncelerimi derlemeye çalıştığım bu yazıyı sabredip sonuna kadar okuyan meçhul okuyucuma teşekkür ederim, umarım 2020 ve sonrasındaki yıllar istediğin gibi olur.