Tatar Halk Anlatısı "Ağaç Adam Şüreli"

TAKİP ET

Tatar halk inançlarına göre Şüräle ormanda yaşayan yarı insan yarı ağaç mitolojik bir varlıktır

Tatar halk inançlarına göre Şüräle ormanda yaşayan yarı insan yarı ağaç mitolojik bir varlıktır. Bu yazıda Şüräle'yi anlatmaya çalışacağım ve tabii ki hikayeler olacak. Ağaçlar gibi uzun boylu, uzun kollu, parmakları iki-üç arşın uzunlukta olan Şüräle’nin vücudu tüylerle kaplıdır, kulakları uzundur ve alnının ortasında tek bir boynuzu bulunur. Koltuk altında bir delik bulunur ve buradan iç organları görülebilir bu yüzden Şüräleler altında delik olan kollarını hiçbir zaman kaldırmazlar, zira bir dal parçası oradan içeri girerse onu öldürebilir. Şüräleler ormanda kalabalık aileler halinde yaşarlar erkeği, dişisi ve çocukları olurmuş. Dişilerin göğüsleri çuval kadar olur bunları taşıyabilmek için omuzlarından geriye atarlarmış. Şüräle insan gibi konuşabilir, yardım isteyen birisi gibi çığlık atabilir ve yolu ormana düşenleri kandırıp ormanın derinliklerine çeker. Şüräle kopuz sesini de çok severmiş bir hikayeye göre; "Bir gün bir çoban ormanda at güderken gece ayı gelmesinden korkup ağaç başına çıkmış ve kopuz çalmaya başlamış. Bu kopuz sesine ormandan bir Şüräle gelmiş ve ağaç altında oynamaya başlamış. Oynaması durunca da “Hey, adam, ben de senin yanına ağaç başına çıkayım olur mu” diye seslenmiş. Adam, “Çık” demiş. Şüräle ağaca çıkmış ve kolları ile ağaç budaklarına asılmış. Adam da balta sapı ile Şüräle’nin kollarına vurup, onu yere düşürmüş.” (Gıylmanov 1999: 71) Genellikle bahar ve yaz mevsimi güneş doğarken ya da batarken görünür ve ormanda yalnız dolaşanları korkutur. Orman yolunda insanların karşısına çıkıp yolunu kaybettiğini söyleyerek ağlar. Eğer insan ona yardım etmeye çalışırsa onu ormanın karanlıklarına çekip kaybeder. Çok meraklı bir yaratıktır ve İnsanlara denk gelince garip sorular sorar. Kendisine soru sorulmasından ise hoşlanmaz ve yanıt vermez. Yakaladığı insanlara ''Gıdıklı mıdıklı oynayalım mı'' diye sorar eğer yolcu oyunu kabul ederse onu öldürene kadar gıdıklarmış. Çok hızlı koşan ve gövdesi ağaca benzediği için ormanda rahatlıkla saklanan bu yaratıktan kurtulmanın bir tek yolu varmış. Şüräle çok saf bir yaratıktır, elbiseleri ters giymek, ya da onu şaşırtmak için geri geri yürüyerek ayak izlerini ters istikamette bırakmak gerekirmiş. Ayrıca sudan çok korkarmış eğer birini kovalarsa ve o kişi suya doğru koşarsa ondan kurtulabilirmiş. Şüräle kovaladığı kişiye ''Suyun başı ne tarafta?'' diye sorarsa ona yanlış bir yer gösterilir ve bu sayede atlatılabilirmiş. Köpeklerden ve kamçıdan çok korkar, ormanda rastladığı insana "Hav hav var mı", "Çuh çuh var mı" diye sorar kamçı ve köpek görürse kaçarmış. Şüräle ata binmeyi de çok sever insanların atlarını habersizce kaçırır, gece boyunca biner ve sabah ter içinde kalmış hayvanı yerine bırakırmış. Tatarlar bir atı çok terlemiş halde bulunca ona Şürälenin bindiğine inanırlarmış. İnanca göre atın sırtına zift sürülürse Şüräle yakalanabilir ve ancak dövülerek öldürülürmüş. Vücudunda bir yara açılırsa buradan yeni Şüräleler doğarmış hemen. Eğer beddua ederse bu beddua tutar ve onu dövenlerin başına kötü şeyler gelirmiş. Bir hikayeye göre “Karabay" adlı bir köyden bir adam, atını otlamak için kıra bırakıyormuş. Bir sabah atını almaya gitmiş ve onun ter içinde kaldığını görmüş. Adam bu hale çok şaşırmış. Bir de bu at ile bütün gün saban sürmesi gerekiyormuş. Ertesi gün at yine ter içinde kalmış. Adamın aklına büyüklerin söyledikleri gelmiş ve bu sefer atını kıra sırtına zift sıvayarak göndermiş. Ertesi gün erkenden atını almak için avluya çıkınca “Hey, kapıyı aç, atını getirdim” diye bağıran bir ses duymuş. Kapıyı açınca gözlerine inanamamış; atın sırtında zifte yapışmış Şüräle oturuyormuş. Halk adamın avlusuna toplanıp Şüräle’yi balta kolu ile dövmeye başlamış. Vurarak öldürselermiş Şüräle’nin bir damla kanından birkaç Şüräle daha yaratılabilirmiş. Şüräle bağırmış çağırmış, sonunda ağlaya ağlaya “Köyünüz altı haneyi aşmasın” diye beddua ederek Kıbla dağına yönelmiş. Köy o günden bu güne altı-yedi haneyi geçmemiş.” (Cen-Pärilär Bar Dilär 1992: 53-57) Şüräle ile ilgili bir hikaye daha... Genç bir adam at arabası ile ormana ağaç kesmeye gitmişti. Akşam hava kararana kadar ormanda çalıştı arabası iyice dolmuştu. Sonunda çok büyük bir kütük daha buldu. Bu kütüğü de alıp evine dönecekti. Kütük büyük olduğu için onu arabasına sığdıramadı. Kütüğü bölmek için baltayla üzerine bir yarık açtı ve bu yarığa tahtadan bir kama yerleştirdi ve baltası ile vurmaya başladı. Az sonra ormanın içinden büyük bir ağaca benzeyen bir yaratık çıkıp geldi. Korkunç görünüşlü tüylü yaratığın alnında tek bir boynuzu vardı. Genç adam onun yaşlıların hep anlattığı Şüräle olduğunu anlamıştı. Yaklaşan canavar genç adama seslendi: "Hadi baltayı bırak gıdıklı mıdıklı oynayalım." Genç adam kibarca işi olduğunu ve şimdi oynayamayacağını söyledi ama Şüräle, vazgeçmek bilmiyordu. Defalarca "Gıdıklı mıdıklı oynayalım mı'' diye sordu. Genç adam sonunda dayanamadı ve bir şartla oyunu kabul edeceğini söyledi. "Eğer parmaklarını şu kütükteki yarığa sokup onu parçalamama yardım edersen oynarım'' dedi. Şüräle isteksizce yardım etmeyi kabul etti ve parmaklarını kütüğün arasındaki boşluğa soktu. Bu sırada genç adam kamayı olduğu yerden çıkardı ve Şüräle'nin parmakları orada sıkıştı. Canı çok yanmıştı. Ağlıyor, kurtarması için genç adama yalvarıyordu. Delikanlı onu hiç dinlemedi ve arabasına atladığı gibi atını dehledi. Şüräle gencin kaçmaya çalıştığını görüp ardından bağırdı: - Bana adını söyle! Adını bilmezsem sana nasıl beddua edeceğim, öcümü nasıl alacağım? Genç adam ona göz kırptı ve ''Benim adım, Bıldır (Geçen yıl demek)" diyerek göz kırptı ve oradan uzaklaştı. Ertesi sabah Şüräle'nin babası onu bulduğunda neden böyle bağırdığını sordu. Şüräle kütüğe sıkışan parmaklarını göstererek ''Parmaklarıııım parmaklarım, Bıldıır'' diye ağlamaya devam edince babası "Bıldır sıkışan parmağın için şimdi mi ağlıyorsun'' diye hayret ederek kütüğü parçalayıp oğlunu kurtardı.