Toplumların Ortak Düşmanı: Koronavirüs

TAKİP ET

İnsanlık var olduğundan beri binlerce doğal afet, salgın hastalık, tufan ve bunun gibi bir sürü felakete tanıklık etmiştir dünya

İnsanlık var olduğundan beri binlerce doğal afet, salgın hastalık, tufan ve bunun gibi bir sürü felakete tanıklık etmiştir dünya. İnsanlar; bu felaketlere karşı zaman zaman başarılı olmuş, zaman zaman da yenik düşmüştür. Her ne olursa olsun, insan hayatta kalmanın bir yolunu bulmuş ve bugünlere ulaşabilmiştir; ''hayatta kalma'' arzusu yaratılış anından beri sahip olduğumuz ilk içgüdüydü keza. Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve insanların ilk başta hiç kulak asmadığı ''koronavirüs'' denen illetin dünyayı bu kadar etkileyeceğini kimse beklemiyordu. Bu salgın hastalık yüzünden bütün devletler ve bütün toplumlar tarihte ilk kez ortak bir düşmana sahip oldu. Bu ortak düşman; dünyadaki herkesi aynı anda eve hapsedecek, büyük şirketleri batıracak, mevcut sistemlerin tartışmaya açılmasına sebep olacak ve her şeyden önemlisi de yeni bir dönemin başlangıcı olacaktı. Aslında koronavirüs son zamanlarda yaşadığımız tek salgın da değildi. Tabii virüsün biyolojik olarak oldukça kolay bir şekilde bulaşabilme özelliği, aynı zamanda coğrafya bakımından da Çin gibi oldukça yüksek nüfuslu ve uğrak nokta olan bir ülkeden çıkmış olması da bu salgının kısa bir süre içerisinde bütün dünyaya yayılmasına sebep oldu. İnsanların ölümsüzlüğü bulmaya, uzaya seyahat etmeye çalıştığı bir dönemde yaşarken daha küçücük bir virüse bile çare bulunamamış olması, aslında insanlığın teknolojik ve tıbbi anlamda hala çok ilkel olduğunu ve bizlere öğretilen ''teknoloji çağı'' ideasının da ne kadar göreceli ve güçsüz olduğunu gösterdi bizlere. Özellikle güçlü ve sınırsız imkanlara sahip devletlerin bu virüsten en çok etkilenen ülkeler olduğu gerçeği, akademi dünyasında ''güç'' kavramının içeriği üzerinde tartışmalar yapılmasına ve yeni anlamlar yüklenmesine sebebiyet verdi. İsrailli ünlü düşünür Yuval Harari'nin geçtiğimiz gün verdiği röportajda bu küresel krizin dünya düzeni açısından yeni bir başlangıç olacağını ve bu salgın hastalığın otoriter rejimleri güçlendireceğini belirtmesi de hiç yanlış bir öngörü değildi. Koronavirüs salgınını kontrol altına almada otoriter rejimlerin, insan hak ve özgürlüklerinin gözetildiği ve ön plana çıkartıldığı yönetimlere kıyasla daha başarılı bir grafik çizmesi de aslında toplumsal krizleri bastırma konusunda toplumların sahip olduğu ''militarist'' kimliğin en büyük silah olduğunu ve bu kimliğin de otoriter yönetimler altında yaşayan toplumlarda daha yaygın olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Alanında çok değerli çalışmalar yapan birçok siyaset bilimcinin; devletlerin, sınırların, otoritelerin, kamu güçlerinin olmadığı bir dünya düzenine geçişin yakın tarihte gerçekleşeceğini savunduğu bir dönemde koronavirüs krizinin dünyaya etkisi de hepimiz için büyük bir ders oldu. Bu salgın hastalığın dünya genelinde yarattığı etkiye bakarsak; insan hala kamu otoritesine çok muhtaç, hala kendi kendini idare edecek niteliklere sahip değil. ''Sınırlar'' uzun zamandır hiç bu kadar kuvvetli bir değere sahip olmamıştı. Koronavirüs krizinin hangi noktalara varacağını tahmin etmek elbette zor. Eğer dünya basınının ve önde gelen devlet başkanlarının iddia ettiği üzere bütün dünyanın yaz sonuna kadar evlere kapanma durumu gerçekleşirse, işte o zaman koronavirüsün insanlık tarihi akışı içerisindeki yeri barutun icadı, Fransız İhtilali, Amerika'nın keşfi, II. Dünya Savaşı, Rönesans kadar kritik olacak. Zira bu kadar uzun süre ''dükkan kapatmayı'' ekonomik, sosyolojik ve siyasi olarak kaldırabilecek niteliklere sahip bir devlet henüz yok. Eren Kotil

çin virüsü Fransız İhtilali koronavirüs Rönesans Wuhan