Türk Siyasetinde Yeni Perde: 24 Temmuz

TAKİP ET

86 yıldır müze olarak misafirlerini ağırlayan Ayasofya, bugün cami statüsüne geri getirilerek ibadete açıldı

86 yıldır müze olarak misafirlerini ağırlayan Ayasofya, bugün cami statüsüne geri getirilerek ibadete açıldı. Bunun AKP yönetimi, muhalefet ve neticesinde Türkiye açısından oldukça önemli sonuçları olacaktır. AKP’nin cami statüsüne getirmesindeki süreçten, ibadet için seçtiği güne kadar birçok alt metni farklı noktalara kayan olgular mevcut durumda. Türkiye’de mevcudiyetini sürdüren binlerce cami bir yana, Siyasal İslam’ın en büyük kozu olan dini değerleri siyasetin içinde kendine adeta bir yol açıcı rolü olarak kullanması Ayasofya özelinde de doruk noktasına ulaşmış durumda. Bu sürece getiren gerçekler neler? AKP, günden güne elinden biraz daha kayan devlet yönetim mekanizmasını güçlendirmek için farklı kozlar ortaya çıkarmak zorundaydı. AKP yıllardır yaptığı, muhalif şeytanlaştırma politikası ve bunun devamında daha da radikalleşen ve korku unsurlarıyla kendine sığınan kitleleri daha da politik çizgide kendine bağlıyordu. Bu strateji için biçilmiş kaftan durumunda bulunan Ayasofya, oynanacak başarılı kozlardan biriydi ve oynandı. Muhalefetin değişken reaksiyonlarını ortalama bir sonuca bağlarsak genel olarak bu yapılan hamleye agresif bir reaksiyon verilmedi. AKP’nin istediği bir politik ortam oluşmamışken bugün kılınan Cuma Namazı ile oluşturulan ortam muhalif seçmenin de istemeyeceği hatta çekincelerinin daha da arttıracağı bir siyasi şova dönüştü. Türkiye’de yaşıyor ve AKP dönemindeki yaşanan birçok sansasyonel olaya şahit olduysanız, yaşanabilecek yeni felaketlerin gerçekleşme olasılığının yüksekliği kesinlikle bu endişeyi daha da kırbaçlamaktan başka bir seçenek sunmuyor. Gelelim bugüne. Bugün kılınan namaz için AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Kur'an okuması, Diyanet İşleri Başkanı’nın “kılıç” ile hutbe vermeye çıkması hem ortada yapılan siyasi şovu hem de 1923 Devrimi'ni gerçekleştiren ve onların kararları neticesinde Ayasofya’yı müze statüsüne sokan zümreye dolaylı bir meydan okumaydı. Verilen Hutbe içerisinde geçen cümleler ise bu görüşü oldukça destekler durumda. Bütün bir resmi tekrar ele alalım. Pandemi sürecini hala tam olarak kontrol altına alamamış bir ülke, genç işsizlik ile büyük bir kanayan yara sahibi toplum, kadın cinayetleri, hayvan tecavüzleri gibi skandallar… Her şey biraz daha toplum dinamiklerini agresif yönde kaynatırken her şey biraz daha AKP yönetiminin gideceği günü biraz daha bize yansıtırken Ayasofya 86 yıllık hasret sonucu ortaya çıkmadı tabii ki. Ayasofya; AKP’nin radikal seçmenlerini daha iştahlandırmak, muhafazakar seçmenin vicdani duygularına yine ahlaksızca dem vurup sandıkta kendine bir pay çıkarmak için açıldı. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar, eğitim sistemindeki karışıklık, toplumsal cinsiyet gibi başat problemleri çözemeyen beceriksiz yönetim, sembolleştirdiği materyaller ile kutsadığı söylemleri romantik ve mistik zeminde kitlelere sunarak onların bu beceriksizliği görmemesini sağlama gayretinde. Ancak şu bir gerçek ki AKP artık muhalif, seküler seçmenden tamamen umudu kesmiş ve onların ne istedikleri, nasıl bir ülke içinde bulunup topluma karışma isteklerini asla umursamaz durumda. Bunun neticesi olarak tamamen kendi seçmeni ve ona yakın alabileceği oy olanakları bulunan kitlelere giderek elindeki yönetimi tutma gayretinde. Bu gerçek önümüzdeyken muhalefet ise tam tersi yönde hareket ederek AKP’nin seçmene açık kapı bırakacak noktalarda adımlar atmakta. Bu kesinlikle yanlış bir politik strateji çünkü AKP seçmeni alternatif arasa dahi bulacağı yer İYİ Parti ya da CHP değilken, bu partiler kendine oy atmış seçmenlere aykırı adımlar atarak onları içinde bulunduğu otoriter, baskıcı iktidara karşı daha da savunmasız bırakıyor. Gelecek seçim belki bunun zararını görmeyecekler ancak her yeni zincir kırıldığında daha sonraki seçimlerde ağır yara alacakları bu ortamda kaçınılmaz gibi. Buna ek olarak AKP’nin iç politikadaki işine yarayacak adımlar için dış politikayı zerre itibara değer görmediği ortamda muhalefetin bunu asla dile getirmemesi başka bir sinir bozucu nokta. Ayasofya’nın ibadete açılması, iyice seküler hale gelmiş Hıristiyan toplumlarında elbette ağır bir tepki ile karşılanmayacak ancak buradaki ince çizgi şu, Ayasofya’nın cami olması itibar kaybettirmeyebilir ama müze olarak kullanılması yani elinde bir imkan varken dahi onu kullanmayıp daha ılımlı bir çizgide yürümek itibar kazandıracak güçlü bir olgu konumundaydı. Coğrafyasındaki demokrasi ve laiklik olarak örnek modern devlet Türkiye’nin bütünleyici bir parçası konumunda olan Ayasofya’yı bu açıdan pek ele alınmamış olması muhalefet için gerçekten eksik bir noktaydı. Bunun yanında ise dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise 24 Temmuz gününe denk getirilen bu açılış. AKP 15 Temmuz’dan bu yana kendini yeni bir kurucu, kurtarıcı ve egemen yönetici konumunda inşa etmek istiyor. Bunun yanında ise gerçek kurucu unsurları biraz daha öteleyerek yok etme gayreti içerisinde. 24 Temmuz günü Lozan’da imzalanan antlaşma ile temelleri atılan bu ülkede, zafer kavramı 24 Temmuz özelinde artık AKP’nin Ayasofya’yı ibadete açması gibi lanse edilmeye başlandı bile. Cami önündeki görüntülerden birkaçı ise Refah Partisi dönemi radikal lobilerin tekrar kendilerinde bunları sergileyeceği bir ortam bulma cesaretine kavuşmuşa benziyor. Birçok farklı sonuca ulaşma imkanı olan bu süreç, şüphesiz gelecek yıllarda Türk siyasi tarihine farklı bir dönüm noktası olarak geçecek. Umarım bu dönüm noktalarını toplum açısından en rasyonel, pragmatik şekilde ve en asgari düzeyde travmalarla atlatabiliriz. Lozan zaferinin 97. yıl dönümü kutlu olsun. Yusuf Ayberk Enişte

24 Temmuz Ayasofya Camii Lozan antlaşması