Türkçü Feminizm: Başörtüsü Tartışmaları ve Birtakım Öneriler

TAKİP ET

Birkaç hafta önce, sosyal medyada bir manzara… Peş peşe iki 'Türkçü' kızın, başörtülerini çıkarmaları, bunu ilan etmeleri ve bunun yarattığı tartışma

Birkaç hafta önce, sosyal medyada bir manzara… Peş peşe iki “Türkçü” kızın, başörtülerini çıkarmaları, bunu ilan etmeleri ve bunun yarattığı tartışma. Elbette iki insanın kişisel tercihlerinin bizim tartışma meselemiz olmadığını düşündüğüm için bu konuda bir fikir beyan etmedim, ancak bu manzara bana bir başka meseleyi düşündürdü: Bir kalkan olarak Türkçülük… Sevgili annem Kayseri gibi “muhafazakar” bir şehirde gece geç saatlere kadar dışarıda dolaşabilen, cemiyet hayatının her alanına girebilen, her konuda fikir beyan edip, herhangi bir kadın düşmanı söylem yahut tutum karşısında had bildirebilen bir kadındır. Nasıl öyle olabildiğine dair biraz düşündüm, vardığım netice şu: Annem ülkücüdür. Bu ülkücü kimliği, ona bir koruma sağladı. Sevgili babamın her konuda anneme destek olan, onun cemiyet hayatında aktif olması için elinden geleni yapan ve geleneksel “kadın vazifeleri”ni anneme yüklemeyen bir adam olması da, tabii, bir amildir. Ancak annem “ülkücü” kimliği taşımasa, kendisinin yahut çekirdek ailesinin aydınlanmış bireyler olması Kayseri’nin sosyal ve kültürel dokusunda bir anlam ifade etmeyecekti, bugün milyonlarca kadının yaşadığı sorunları yaşayacak ve ya içine kapanacak, ya da toplum tarafından sair yaftalarla bastırılacaktı. Bu kızlar özelinde de böyle bir durum söz konusuydu, Türkçü kimlikleri aslında onlara bir koruma kalkanı sağlıyordu, en azından ben bunu düşündüm. (Annem hala başörtülü. Kızı olsaydı başı açık olurdu, ama başını örtme mücadelesi verdiği için, bu mesele onda bir baskı çağrışımı değil, başkaldırı çağrışımı yapıyor.) “Bizden olmayan” çevreler geleneksel olanın tamamıyla kavgalı ve bir doku uyuşmazlığı yaratıyorlar. Bir konuda haklı olabilirler, ancak bütüne baktığımızda gözümüze çarpan haksızlıklar ve yanlışlıklar onlardan olmamızı engelliyor. “Bizim” çevreler ise, geleneksel olanla zaman zaman kavga etmemiz gerektiğini idrak edemiyorlar. Etseler bile, yeterince cesur davranamıyorlar. Fakat şunu söylememiz mümkün: Türkiye’de geleneksel doku ve kültür kadının aleyhinedir ve bizim –yalnızca kadın meselesinde de değil- bu cephede geleneksel ile kavga etmemiz gerekiyor. En geniş ve yetkili haliyle iktidar deneyimimiz Atatürk dönemiydi, bu dönemde Atatürk geleneksel olanı milliyetçiliğin devrimci işleviyle yıkmış ve yeni bir toplum yaratma inşasına girmiştir. Bize de düşen bu gibi görünüyor. Bu işin teorisine uzun boylu girecek değilim. Ancak klasik feminist söylemi ve zemini (eşit işe eşit ücret, mesela) terk eden yeni nesil feminizm, “erkeklerin bu konuyu anlayamayacağı” iması ve mesajını verirken yanılıyor. Evet, bir erkek olarak cinsiyetim yüzünden ayrımcılığa maruz kalmayı, hep tedirgin hissetmeyi ve hiç bilmediğim engellerle karşılaşmayı anlayamam. Ancak “adaletsizliği” anlayabilirim: Ben de hayatımda birçok adaletsizlikle karşılaşıyorum. Kadınların mevcut toplumsal yapıdaki konumu adaletsizdir, hele Türkiye’de epey adaletsizdir. Türkçü görüşteki feministlerin, aile ve cinsiyet meselelerine dair kuramsal tartışmalara girmek (ve bazen olumlu motiflere de sol feminist söylem etkisinde saldırmak) yerine, kadın meselesini “erkekler de anlasın” diye adalet minvalinde ele almaları güzel bir açılım olur. Söylemi bir cinsiyete yahut cinse has dilden kurtararak evrenselleştirmek büyük fayda sağlayacaktır. Zira bu “sorun”un etkilediği kadınlardır, ancak mağduru yalnızca kadınlar değildir. Kadınların sağlıksız hale getirilmesi, topyekün cemiyeti ve tabii erkekleri de mağdur ediyor. Kadınların her anlamda eşitleşmesinin erkeklerin de menfaatine olduğunu, toplumsal sağlığımız açısından iyi olacağını idrak eden ve ettiren bir feminist söylemin ana teması mutlaka “adalet”tir. Böyle bir açılımın ardından Türkçü-milliyetçi imajın kalkan işlevi, kadın mücadelesine epey yol aldırır kanaatindeyim. Geleneksel bir yapıyla mücadele ederken, bir diğer geleneksel kimliği kalkan olarak taşımak, ikna kabiliyetini de, korumayı da arttıracaktır. Yine kendimden biliyorum: Birçok konuda epey dişli, epey sivri çıkışlarım oluyor. Ancak sarkık bıyıklarım ve Türkçü imajım, bana saldıracak olanı iki kere düşünmeye sevk ediyor. Teorik anlamda da, bana gelecek saldırıların zemini, klasik bir sol yahut liberal hedefe yapıldığı kadar kolay inşa edilemiyor. Görüntüsüyle, yaşayışıyla, diliyle epey “yerli ve milli” olan bir adam, muhafazakar zihinlerde yerli ve milli kodlanmış hastalıklara saldırırken daha az ötekileştiriliyor. Bu bana koruma sağlıyor, aynı zamanda temas kurabilme yeteneğimi arttırıyor. Şu halde milli değerler ve motiflerle bezeli bir söylem ve imaj oluşturmuş feminizm, kadın mücadelesine büyük katkı yapacaktır. Bunu onayladığım yahut burada bir taraf olduğum için demiyorum ama, vakıa budur: Solcu yahut liberal bir söylemle baş örtüsünü açan ve kendince baş örtüsü takmasına neden olan kurumlara karşı beyanda bulunan bir kız daha güçsüz, daha savunmasız durumdadır. Ancak Türkçü feministler yalnızca Türkçülüğe değil, topluma sirayet ve tesir kabiliyetleri sayesinde bütün hemcinslerine, dolayısıyla milletimize çok önemli bir katkı yapabilirler. Üstelik, terörist görüşlerin boşluk doldurmacalı sahte kadın mücadelesi hamleleri de bu yolla engellenecektir. Propagandalarına hak sureti vermek için kullandıkları bu maske, çok kereler, mesela Fırat Çakıroğlu cinayetinde, hedef göstermek ve siyasi çıkarım elde etmek için kullanılmıştı. Hatta kendi aralarında bile, “feminist tekel”i ele geçiren kadınların, kişisel kazanım amacıyla bu motifleri kullandığına Siyabend Şimşek – Seda Yelkenci olayında şahitlik etmiştik. Özetle, en genel haliyle Türk milliyetçiliğinin misyonu, milletin dilini, yani etno-sembolleri kullanarak milleti yenilemek, değiştirmektir. Türk milliyetçisi kadınların misyonu da, kadın mücadelesi özelinde, aynını yapmak gibi duruyor. “Bu adil değil!” mesajını ana mesajı haline getirmiş ve Türk milliyetçisi imajı kullanarak yeni ve daha güçlü bir cephe açmış kadınları hayal edin, feminist mücadeleyi solcu ve post-modern zırvaların patinajından kurtararak pratikte işe yarar bir hale getirecektir.

Bahadırhan Dinçaslan M. Bahadırhan Dinçaslan muhammed bahadırhan dinçaslan