Türkçülük, Türk Milliyetçiliği ve Irkçılık

TAKİP ET

Kendi çocuğunuzu, ana babanızı, dayı ya da halanızı sevmeniz, başka çocuklardan, başkalarının ana babasından nefret etmenizi gerektirir mi? Bir insan topluluğunu, bir halkı sevmeniz, yaşamasını, var olmasını, müreffeh ve güçlü olmasını istemeniz başka halkların yok olmasını, fakir ve zelil duruma düşmesini istemek midir? Bir kültürü sevmek, diğer kültürlere düşman olmayı gerektirir mi? İnsanı sevmek demek diğer canlı türlerini sevmemek anlamına gelir mi? Elbette tüm bu soruların cevabı hayırdır, bir şeyi sevmek asla başka bir şeyden nefret etmeyi gerektirmez

Kendi çocuğunuzu, ana babanızı, dayı ya da halanızı sevmeniz, başka çocuklardan, başkalarının ana babasından nefret etmenizi gerektirir mi? Bir insan topluluğunu, bir halkı sevmeniz, yaşamasını, var olmasını, müreffeh ve güçlü olmasını istemeniz başka halkların yok olmasını, fakir ve zelil duruma düşmesini istemek midir? Bir kültürü sevmek, diğer kültürlere düşman olmayı gerektirir mi? İnsanı sevmek demek diğer canlı türlerini sevmemek anlamına gelir mi? Elbette tüm bu soruların cevabı hayırdır, bir şeyi sevmek asla başka bir şeyden nefret etmeyi gerektirmez. İnsanlar topluluk halinde yaşamak ve birlikte üretmek zorunda olan varlıklardır ancak topluluk halindeyken varlıklarını ve nesillerini devam ettirebilir. En temelde bu gezegende yaşayan tüm insanlar Homo sapiens sapiens, Homo sapiens (insan) türünün üçlü isimlendirilmiş alt türlerinden birisidir, modern insan olarak da adlandırılır, Homo Sapiensin soyu tükenmemiş tek alt türüdür. İnsan türü kendi içinde de sınıflara ayrılır; ırk, toplum tarafından genellikle farklı görülen biyolojik, fiziksel ve sosyal niteliklere göre insanların gruplandırılmasıdır. İnsanlar elbette sadece ırklar olarak kategorize edilmez; dini, sınıfsal, siyasi, kültürel ve hatta cinsel açıdan da kategorize edilmektedir. İnsanların biyolojik özellikleri sosyal davranışlarını da etkileyen çok önemli bir unsurdur, bu yüzden ırk ve ırka temel teşkil eden biyolojik unsurları anlamadan sosyal davranışları ve sosyal olaylara verilen toplumsal tepkileri de anlamak mümkün olmayacaktır. Gezegenimizde yaşayan bir çok insan topluluğu, bu toplulukların oluşturduğu siyasi, ekonomik, hukuki, askeri ve kültürel örgütlenmeler bulunmaktadır. Tarihte görülen ilk örgütlenme yapıları yoğun kan bağı ve akrabalık ilişkisine dayanan kabile tipi örgütlenmelerken daha sonraları akrabalık ve kan bağının zayıfladığı topluluk yapılarına dönüşmüştür, bu aşamada muhayyel ilahlar etrafında bina edilen dini inançlar örgütlenmenin ana harçlarından biri haline gelmiştir. Bu tip toplumsal yapılarda egemenlik daima bir ilahı temsil ettiğini iddia eden soylular ve ruhban sınıfına aittir. Avrupa'da başlayan Reform ve Rönesans süreçleri sonrasında ortaya çıkan Aydınlanma Çağı ile beraber değişen üretim biçimi sonucunda, toplumsal yapı da değişmiş ve muhayyel ilahların egemen olduğu dini örgütlenmeler yerini insani egemenliğin tesis edildiği modern toplum yapılarına bırakmıştır. Irk ve milliyetçilik hangi insan topluluğu, hangi coğrafyada egemen olacak sorusuna verilen en önemli cevaptır. Milliyetçilik esas olarak bir insan topluluğu için egemenlik hakkı talebini dile getiren modern düşünce biçimi ve ideolojilerden en önemlisidir. İnsan toplulukları tarihin en eski dönemlerinden beri rekabet halindedir ve çoğu zamanda bu rekabet ne yazık ki sıcak çatışmalara yol açmıştır. Önceleri tanrılar ve din adına verilen kavgalar sonraları milliyet, ırk ve hatta sınıf kavgalarına dönüşmüştür. Lakin din, ırk ya da milliyet görünürdeki bahanedir, mevcut kaynaklar kısıtlı olunca bu kaynakları paylaşmak için verilen mücadelenin de sert ve kanlı olması daima kaçınılmaz olmuştur. Irk her ne kadar bilimsel ve sosyolojik bir gerçekse de ırkçılık, yani bir ırkın diğerlerinden üstün olduğuna dair iddia ve teoriler tamamı ile gerçekten uzak, birer safsatadır. Irklar birbirinden farklı biyolojik özellikler taşır ve bu sosyokültürel davranışları etkiler fakat bu farklılıklar çok ciddi bir üstünlük ya da zaaf oluşturmaz. Toplumların birbirine göre güç ve üstünlük kurmasındaki asli faktör sahip olduğu bilgi birikimidir, bu da çoğu zaman kültür ile ilgilidir, tarih boyunca yaptığımız gözlemler bu gerçeği açıkça göstermektedir. Irk kavramı eninde sonunda bu gezegendeki tüm toplumları insan olmak ortak paydasında birleştirir. Özellikle 20. yüzyılda ortaya çıkan Nazizm ve benzeri üstün ırk iddiasına dayanan ideolojiler yüzünden lanetli bir kavrama dönüşen ırk kavramını kâle almadan sosyal olayları anlamak ya da anlamlandırmak çok da mümkün olmayacaktır. Türk adı verilen insan toplulukları; ortak biyolojik ve kültürel gen havuzunu paylaşan insan topluluklarıdır. Türkçülük ise Türk milleti adına egemenlik talebidir. Türk milleti tarih boyunca var olan başat insan topluluklarından biridir lakin Türk milleti için milli egemenlik talebi yani Türkçülük 20. yüzyılda ortaya çıkan oldukça yeni bir siyasi akımdır. Önceleri Türk olarak adlandırılan insan toplulukları egemenlik hakkından yoksundu, dünyadaki birçok diğer halk gibi Türk halkı da soylular ve ruhbanların egemenliği altında yaşamaktaydılar. Ben asil kandan geliyorum ve beni tanrı seçti, egemenlik benim hakkım yalanı ile iktidar olan çok dar bir sınıf birçok başka millet gibi Türk milletini de egemenlik hakkından mahrum bırakıp dar bir sınıfsal oluşumun tahakkümü altında bırakmıştır. Türkçülük akımı ve Türk milliyetçiliği ideolojisi bu tahakküme başkaldırı ve Türk milleti adına egemenlik talebidir. Anadolu'da 1290 yılında kurulan ve 70 yıl kadar yaşayan Ankara Ahi Cumhuriyeti'ni saymazsak 28 Mayıs 1918'de de kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Türk milletinin egemen olduğu ilk devlettir. Türkiye Cumhuriyeti de bu ideoloji çerçevesinde 1923 yılında inşa edilen Türk milletinin egemen olduğu en büyük devlettir. Kavramların doğru kullanırsak siyasi olarak kendimizi ifade etmemiz savunduğumuz değerleri ve siyaseti çok daha etkin anlatmamız da mümkün olacaktır, bu yüzden Türk, Türkçülük, Türk milliyetçiliği, ırk ve ırkçılık kavramlarını doğru anlamalı ve doğru anlatmalıyız. Murat Özbülbül