Ya Din Olmasaydı

TAKİP ET

Richard Dawkins'in 'Tanrı Yanılgısı' adlı kitabında Robert M

Richard Dawkins’in “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabında Robert M. Pirsig’den aktardığı din tanımı oldukça dikkat çekici. “Bir yanılgıdan bir kişi acı çekiyorsa, buna delilik denir. Bir yanılgıdan birçok insan acı çekiyorsa buna din denir.”[1] Robert M. Pirsig, bilerek ya da bilmeyerek yanlış yorumlanan bir dinin iç huzur ve toplumsal refahtan öte acı, yalnızlık ve savaş getirdiğini söylemiştir. Buradan yola çıkarak intihar bombacılarının olmadığı, cadı avlarının yapılmadığı, mezhep savaşlarının yaşanmadığı, Müslüman-Yahudi katliamlarının yaşanmadığı, bir dine mensup olanların diğerlerini idam etmediği, Taliban ya da Fetö yapılanmalarının hiç oluşmadığı, kedicikli Adnan Hoca’nın, mizahi konuşmalarıyla Cübbeli Ahmet Hoca’nın ya da ramazan programı adıyla Nihat Hatipoğlu’nun milyon dolarları götürmediği, kâfir diyerek halk içinde kimsenin kafasının kesilmediği, kadınların taşlanarak öldürülmediği, etek boyu yüzünden avukat kadınların çirkin yorumlara maruz kalmadığı, şort giydiği için hiçbir kadının belediye otobüsünde taciz edilmediği ya da tokatlanmadığı, saçının ucu göründü diye hiçbir kadının ya da genç kızın yüzüne kezzap atılmadığı, dolmuşa binip okulundan evine gitmek isteyen genç kızların ve henüz dünyayı tanıma şansı bulamamış dört-beş yaşındaki çocukların-bebeklerin kız-erkek ayrımı yapılmaksızın tecavüz edilip vahşice katledilmediği ve mezhebi farklı olduğu için kimsenin toplumdan dışlanmadığı bir dünya için ya hiç din diye bir şey olmamalıydı ya da dinler gerçekten olması gerektiği gibi yorumlanmalıydı sonucuna ulaşabiliriz. İnsanların, en yumuşak karnı olan din üzerinden kandırılmaları önlenmediği sürece hiçbir din, insanlara vadettiği güzel hayatı sunma şansı bulamayacaktır. Bugün bir yanda agnostiklerin (bilinemezcilerin) ve diğer yanda dogmatiklerin (inançsal mutlakçı) olduğu bir esnek zemin üzerindeyiz. Ateistlerle aşırı dinciler tarafından sürekli aşağı çekilen uçlar arasında yer alan bir dinin normal mensupları, bu esnek zemin her çatırdadığında yara alıyorlar. Yazık ki her şeyin “en”i olma tutkusuna esir olan insanlık, en başarılı, en zengin, en mutlu, en güzel, en dindar, en inançsız, en güçlü, en acınası ya da en kötü olma gibi hedeflere takılmış durumda. Herkes, iyi-kötü ya da doğru-yanlış demeden “en” olma peşinde. Oysa dinlerin hiçbirinde “en” yoktur. En yüce yaratıcı olarak kabul edilen Tanrı ve onun birbirine eşit yarattığı kulları vardır. İnsan olmak bakımından herkes birbirine eşittir. Hiçbir dinin cenneti diğerinden başka değildir. Yedi büyük günah her dinde aynıdır. Kimse kul olmak bakımından diğerinden bir adım önde değildir. O halde kim olacak “en” yarışının kazananı? Din, esasen Yaratan ile yaratılan arasındadır. Hele ki Müslüman bireyler için başka türlüsü imkansızdır. İslam’da günah çıkarma ya da arınma gibi ritüeller yoktur. Yani Bir Müslüman ve Tanrısı arasında hiçbir aracı yoktur. Kul, yakarırken Tanrısıyla baş başadır. Hoşgörü dini olarak tanımlanan İslamiyet’in kabul edildiği topraklardaki vahşet neyin nesi o zaman? Bir yanda Müslümanlar hunharca katledilirken, kadınları defalarca tecavüze maruz kalırken diğer Müslümanlar nasıl sessiz kalabiliyor? Tek ve “en” değerli Müslüman benim anlayışı İslamiyet’in neresinde var ki? Dedim ya, ya hiç din diye bir şey olmasaydı ya da dinler doğru yorumlanıp doğru anlaşılsaydı... Bilerek ve isteyerek kolay yönetmek ve hükmetmek adına yanlış bilgilendirilen kitleler olmasaydı... Acaba biz herhangi bir dine gerçekten de inanıyor muyuz? Yoksa tek yaptığımız inanca inanmak mı? İnanca inanırken de toplum dışına itilmemek adına topluma hâkim olan dinin gereklerine uyuyormuş gibi görünmek mi? Bu soruya verilecek cevap son derece önemli olmakla birlikte aile, çevre ve toplum tepkisinden sıyrılarak dürüstçe cevap verebilecek insan sayısı da son derece azdır. Dini, bir aidiyet anahtarı olarak kullanan “sahte dindarların” gölgesinde lekelenen “gerçek inananlar” için durum çok daha zordur. İnançlarının gerçek oluşu ve insan olarak kendini kullandırmayışı yüzünden önündeki kapıların hiçbiri açılmaz, hatta üstüne asma kilitler vurulur. Yollarına tuzaklar döşenir. Yalnızlaşır, dışlanır ve adeta yanlış insan olmadığı için suçlanır. Öte yandan bu “sahte dindar” kesimin yaptıkları yüzünden “kurunun yanında yaş da yanar” mantığıyla yaftalanıp ayıplanırlar. Her iki taraftan da yalnız bırakılan bu insanlar adeta açlığa, sefalete, yalnızlığa ve başarısızlığa mahkûm edilirler. Dirençleri kırılsa, güçleri kalmasa ve sahtekâr tarafa geçseler, bu defa da kendi vicdanlarına ihanet ettikleri için huzur bulamazlar. Din, hiçbir koşulda herhangi birinin “Ben bu konunun uzmanıyım” diyebileceği bir alan değildir. Zihinsel ve ahlaki korkaklık içine düşmeden, olanı olduğu gibi değerlendirebilecek billur zihinlerin yetişmesine olanak tanımayan toplumlarda yazık ki din, toplumun afyonu olmaktan öteye geçemez. Asla kendi amacına hizmet edemez. Umut, şefkat, hoşgörü, toplumsal düzen ve birlik getirmesi gereken dinin acı, gözyaşı, ölüm, savaş ve düzensizlik getirmesi, ayrıştırıcı rol üstlenmesi asla kabul edilemez. Birilerinin bu yolla zenginleşmesi ve diğerlerinin de sadece safsata ile boş vaatler satın alması din açısından kesinlikle yanlış olsa da günümüzde durum ne yazık ki bundan ibaret. Kutsal kitapta din adına para alan kişinin inancından şüphe edilmesi gerektiği yazarken insanlar neden bu kadar kör ve sağır kalıyor sorusunun cevabını asla bulamadığım gibi bu soruyu onlara sorduğumda bana çevrilen nefret yüklü gözlere de anlam veremedim henüz. Bunu öğütleyen bir dinin ardına saklanıp kukla oynatıcıları gibi toplumu yönetenlerin varlığı da artık şaşırtmıyor beni. İnsanların nefislerini terbiye etmeleri ve iradelerinin gücünü anlayabilmeleri için tuttukları orucun bile anlamını bilmiyor olmaları toplumumuz adına son derece küçük düşürücü ve acı. Gösteriş olsun ve yandaş toplayalım derdiyle kurulan şatafatlı iftar sofralarında bile “protokol masası” olabiliyorsa ve onlar sıcak yemek yerken halk buz gibi yemeklerin olduğu masalarda oruç açıyorsa burada dinden söz edilemez. Yeniden başa dönecek olursak savımız aynı: Ya din olmasaydı ya da gerçek haliyle yaşansaydı… [1] Richard Dawkins, Tanrı Yanılgısı, Çeviren: Tunç Tuncay Bilgin, Kuzey Yayınları, İstanbul, 2009, s:2. Demet Yener

Ateizm demet yener din Hristiyanlık İslamiyet Müslüman Richard Dawkins Tanrı Yanılgısı yahudi