Zihin Jimnastiği: Polonya Türkiye Hattı

TAKİP ET

Uluslararası ilişkilerin ve blokların yeniden düzenlendiği bir vakıa

Uluslararası ilişkilerin ve blokların yeniden düzenlendiği bir vakıa. Herkes, epey uzun süredir, Çin’in Tek Kuşak projesinin ve yumuşak güç hamlelerinin müesses nizamı sarstığını görüyor. Hatta bu bakımdan Çin Virüsü krizinin faydalı olduğunu bile söyleyebiliriz: Çin’in uzunca bir süredir üzerinde çok da konuşulmayan bir ağ kurduğunu, bu ağın Çin çıkarlarının kanun ve yerel çıkarlar aleyhine korunması, savunulması ve geliştirilmesi için çaba harcadığını gösteren analizlerin sayısı son dönemde epey arttı.

Çin’in hamleleri elbette halihazırda var olan meyiller için katalizör işlevi görüyor. Örneğin Avrupa’da, Doğu Avrupa ve Batı Avrupa arasında altyapı, ekonomik gelişmişlik seviyesi, sosyal görünüm açısından var olan uçurum, Doğu Avrupa ülkelerinin Visegrad Dörtlüsü gibi AB-altı birlikler kurmasına neden olmuştu. Hem AB, hem NATO’nun çok geniş bir coğrafyayı içermesi de bu farklılıkları kaçınılmaz kılıyor. Söz gelimi, Baltık ülkeleri için Baltık’taki Rus saldırganlığı öncelikli mesele iken, Batı Avrupa ve ABD için öncelikler farklılaşıyor.

Siyasi olarak bu farklılıklar AB içerisinde doğuya gittikçe sağ partilerin ve AB-şüpheci siyasetin güçlenmesiyle sonuçlanıyor. NATO içerisinde de, doğuya gittikçe güvenlikçi yaklaşımın, özellikle Batı Avrupa’da ise “ordudaki eril söylemi nasıl azaltabiliriz?” gibi soruların gündem olduğu post-modern yaklaşımın baskın olduğunu söylemek mümkün. Savaşın doğasının değişmesi de bunda elbette etkendir: Artık Sovyetlerin yoğun bir zırhlı saldırıyla Fulda Gap denen bölgeye saldırması ve bunun taktik açıdan nasıl önleneceğinin hesaplanması gibi bir gündemimiz pek yok. Elbette konvansiyonel savaş hala gündemde, ancak ekonomik, ticari savaş ile, hibrit savaş kavramları artık daha görünür durumda.

Rusya hiç olmadığı kadar saldırgan, ancak tam da bu yüzden epey kırılgan. Rusların bütün dünyada destabilizasyonu hızlandırmak için desteklediği aşikar olan “yeni sağ”, Rus sınırında da yükseliyor ancak Rus tehdidi nedeniyle Rusya’nın aleyhine gelişiyor. Belirgin ve büyük jeo-politik bloklar ve denklemler yerine, karmaşık, çağımızın post-modern belirsizliğiyle uyumlu bir formülsüzlük dünyanın mevcut manzarasına hakim olmuş durumda. Şu halde, Türkiye gibi sınırlı güçleri ve birikimi olan ülkelerin, mevcut çalkantıdan kâr ederek çıkmaları mümkün olabilir mi sorusunu sormak gerekiyor. Tarihteki birtakım jeopolitik projeler ve motifler, yeni vizyonlara ilham verebilir, Çin’in “Yeni İpek Yolu” projesinde olduğu gibi. Böyle düşününce, insanın aklına elbette Intermarium projesi geliyor.

Intermarium

Büyük Savaş sonrası Polonyası’nın en önemli devlet adamı ve askeri Josef Pilsudski’nin projesi olan Intermarium, kelime anlamı olarak “Denizlerarası” demek. Baltık, Karadeniz ve Adriyatik denizlerine uzanan bir coğrafyada, Polonya, Baltık Ülkeleri, Balkan Ülkeleri, Çekoslovakya ve Ukrayna’nın dahil olacağı bir federasyon projesi. Bu proje, yahut üç çıkıntılı aks, hem Almanya, hem Rusya’nın yayılmacı ve saldırgan politikalarına karşı, bu ülkelerin denizlere çıkışını ve yekpare bir savunma hattı oluşturmasını mümkün kılan bir öneri olarak sunulsa da, asla gerçekleşmemiş ve nihayet 2. Dünya Savaşı akabinde imkansız hale gelmiştir.

Polonya’nın Batı Ukrayna’yı yakın bir döneme kadar yönetmiş olması, eskiden büyük bir devlet olan Litvanya ile modern anlamda konfederasyon diyebileceğimiz bir rejimle yönetilme tecrübesi ve Türklerin Orta Avrupa’dan çekilmesinden beri devam eden Balkan karmaşasının alternatif bir deniz yolu ile çözülebileceği düşüncesi, bu projenin tarihi dayanaklarını oluşturuyordu. Proje, haliyle Polonya’nın baskın ortak olduğu bir federasyona dönüşecekti ve en büyük faydayı Polonya’ya sağlayacak, Polonya’nın bağımsızlığını da garanti edecekti.

Yolların, ticaretin, hatta siyasetin ve savaşların hep doğu-batı ekseninde geliştiği bir coğrafyada Intermarium, dikey bir hat teşkil edecekti.

Üç Deniz İnisiyatifi

İlk olarak 2016’da yapılan uluslararası bir forumla karşımıza çıkan Üç Deniz İnisiyatifi, Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovakya, ve Slovenya’yı içeren bir proje. Intermarium’un farklı bir zaman diliminde, farklı amaç ve işlevlerle dirilmesi olarak görmek mümkün.

Birçok işbirliği konseptinin yanında Üç Deniz İnisiyatifi, Kuzey-Güney eksenli ulaşım ve altyapı projeleriyle öne çıkıyor. Bu projeler Baltık’ı Karadeniz ve Adriyatik-Ege yoluyla Akdeniz’e bağlayacağı gibi, Balkan ve Baltık limanlarının birleşmesini sağlayacak, aynı zamanda bir boru hattı ile enerji transferinin iki denizdeki (projede öne çıkmasa da, belki Karadeniz yoluyla üç) limanlar üzerinden, sıvılaştırılmış doğal gaz ve petrol halinde mümkün olmasını sağlayacak.

Bu ne anlama geliyor? Rusya, en büyük enerji satıcısı olduğu kadar, en büyük enerji alıcılarından biridir. Özellikle Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin enerji kaynaklarını satın alır ve kendi hatları üzerinden Avrupa’ya satar. Avrupa’nın Rusya’ya enerji bağımlılığı her geçen gün artıyor ve bu Avrupa siyasetinin Rusya karşısında aciz kalmasına sebep oluyor. Böyle bir proje, farklı kaynaklardan (Örneğin ABD kaynaklı sıvı doğalgaz) enerjinin Doğu Avrupa’ya daha ucuza ulaşmasını sağlayarak Rusya’nın etkinliğini kırabilir.

Projenin en büyük destekçisi, tahmin edilebileceği gibi, ABD. Bölgenin istikrar kazanarak ekonomik açıdan gelişmesi, Rus yayılmacılığına karşı daha etkili bir bariyer olmasını sağlayacaktır. Ancak Çin’in bölgedeki faaliyetleri, ABD-Çin arasındaki ticaret savaşlarının görünmeyen bir cephesini yaratıyor: Üç Deniz’in Patronaj Savaşı.

Belarus ve Ukrayna da dahil edilince, bölgede son dönemde açılan 50 adet Konfüçyus Enstitüsü var. Çin’in Tek Kuşak Projesi’nin Doğu Avrupa ayağı, bu bölgede yatırımlar ve altyapı projelerini içerdiği için, bu yüksek sayıya şaşırmamak gerek. Ancak Üç Deniz İnisiyatifi söz konusu olunca, Amerika ve Çin’in finansman kaynağı ve hami olmak için yarıştığı görülüyor. Bu, şüphesiz yerel ülkelerin çıkarına olacaktır, ancak geniş planda, Çin’in burada nüfuz kazanması, hem Avrupa güvenliğini, hem Türk Dünyası’nın geleceğini tehlikeye sokacaktır.

Polonya-Belarus-Ukrayna nehirleri arasında açılacak kanallar sayesinde Baltık Denizi’ni Karadeniz’e bağlamayı planlayan Baltık-Karadeniz Suyolu projesi de bu kapsamda değerlendirilmeli. Bu projeden en çok rahatsız olan ülke, haliyle Rusya. Belarus’un son dönemde Batı’ya olumlu sinyaller vermesi ve Rusya’yla arasındaki çok konuşulmayan gerginlik, bu projelerin ve “Rusya’dan bağımsız bir Doğu Avrupa” vizyonunun ilk emareleri kabul edilebilir.

Ve Türkiye

Dünyada git gide yalnızlaşan Türkiye’nin en büyük kabahati, İslamcı hezeyanlara Türkiye dış ilişkilerini kurban eden bir hükumetle yönetilmesidir. Fakat eşyanın tabiatı, zaman zaman hükumete rağmen, zaman zaman da hükumetin çıkar ve ömür uzatma beklentisiyle ülke çıkarlarının örtüşmesi nedeniyle doğru sayılabilecek hamleler yapılmasını sağlamaktadır. Bu noktada, elbette AKP’nin mutlaka eksik yahut yanlış yaptığından emin olabiliriz, yine de, Türkiye’nin geleceği açısından, hiç değilse farazi ve müstakbel bir hariciye yapısına, Üç Deniz İnisiyatifi Türkiye’nin mutlaka dahil edilmesi gereken bir proje olarak hatırlatılmalıdır.

Doğu Avrupa’nın bağımlılığının azalması, yeni bir merkez olması ve Çin’in dünya kamuoyu nezdinde zayıflayarak kötü bir imaja bürünmesi, en çok Türkiye’ye yarayacaktır. Türkiye mevcut ekonomik yapısı ve üretim modeliyle, Avrupa’nın yeni “Çin”i olabilir, ucuz ve Çin mallarına nazaran daha yüksek kaliteli malları üretebilir, Çin üstlendiği işlevleri çok daha etkili ve nitelikli bir şekilde üstlenebilir. Çin’e uygulanacak her yaptırım Türkiye’ye yarayacağı gibi, Türk Dünyası’nın da nefes almasını sağlayacaktır.

Bunun ötesinde Doğu Avrupa, tarihi arkaplanı ve mevcut dokusu sebebiyle, ekonomik işleyiş ve manzara açısından Batı Avrupa’dan ayrılır. Gelişmekte olan ekonomisi daha inişli çıkışlı olsa da, yatırımlar için daha caziptir. Altyapı inşaatı alanında inkar edilemez tecrübesi ve “know-how”u olan Türk inşaat sektörünün, mezkur proje nedeniyle ucuz finansman bolluğu yaşanacak bölgede üstlenici olması, yaşanan daralma sonrasında can suyu olabilir. Üstelik Türkiye’nin ciddi ve etkin bir aktör olarak katılacağı Üç Deniz İnisiyatifi, Karadeniz’in önemini ve ekonomik “verim”ini arttıracağı gibi, özellikle Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerinin Rusya’ya olan altyapı bağımlılığını da azaltacak, bu ülkelerin bağımsızlıklarını daha görünür kılacaktır. Avrupa’nın enerji ticaretinde Türkiye’nin etkinliği, haliyle artacaktır.

Türkiye’nin mevcut altyapısı sayesinde, Balkanlar’da Türk etkisi daha da artacak, bölgede istikrarın ve sürdürülebilir gelişmenin tesis edilmesi mümkün olacaktır. Rusya’nın “donmuş çatışma”ya çevirmeye çalıştığı Doğu Ukrayna ve Kırım işgalleri açısından Ukrayna’nın eli güçlenecek, Türkiye’nin de güvenliğini tehdit eden Kırım işgalinin geriye alınması mümkün olabilecektir.

Engeller ve Tehditler

Bir proje, elbette çok mantıklı ve faydalı olması nedeniyle gerçek olacak değildir. Sizin için faydalı olan, başkalarına, hele ki sizden daha güçlü rakiplere zarar veriyorsa, projenizin engellenmesi beklendiktir.

Üç Deniz İnisiyatifi’ne Türkiye’nin etkin katılımı, en çok Rusya ve Almanya tarafından tepkiyle karşılanır. Bu iki ülkenin bütün yumuşak gücü ve kamu diplomasisi ağları Türkiye aleyhine çalışmaya başlar.

Türkiye’nin mevcut itibarsızlığı ve güvenilmezliği de böyle bir projeye dahil olmak ve finansman imkanlarından faydalanma ihtimalini azaltıyor.

Ancak -her ne kadar Türkiye aleyhtarı bir tınıda olsa da- George Friedman’ın dahi mezkur projeyi Türkiye’yi de dahil ederek ele alması ve “kontrol altında bir Türkiye”nin projeye dahil olması gerektiğini savunması, bir işarettir. Üstelik, Trump yönetimi başından beri Üç Deniz İnisiyatifi’ni destekliyor ve finansman taahhütleri veriyor. Bu desteğin altında, elbette Çin’le olan “yeraltı nüfuz savaşı” yatıyor, ikincil olarak da Rusya’yı çevreleme projesi etkili oluyor. Bu açıdan, bütün tehditlere rağmen bu projenin Anti-Çin ve Anti-Rus temayüllerin kullanılması yoluyla Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini iyileştirmesi açısından da bir fırsat olarak görmek gerekir.

Özellikle Polonya ve Ukrayna arasındaki tarihi gerginlik ile, iç siyaseti büsbütün dış tesir altında bulunan bölge ülkelerinde yaşanacak iç direnç, engeller arasında sayılmalıdır.

Sonuç Yerine

“Hong Kong’un yerini İngiltere’de bir şehir alsın” gibi öneriler gündeme geliyor ve gayet makul bulunuyor. Değişen dünya, yeni merkezlerin, yeni ittifakların kurulmasını zaruri kılıyor. Bu ittifakların temel özellikleri ise, global değil, yerel ve daha dar kapsamlı olmasıdır, bir bakıma 1. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası 2’li, 3’lü ittifaklar sistemine dönülmesi bir trende dönüşmüştür diyebiliriz. Globalizm, “küre”nin peşin kabullerimizden daha geniş olduğunu tecrübe etti: Kürenin tamamı söz konusu olduğunda, çıkarların büsbütün örtüşmesi ya da çatışması diye bir durum asla olamıyor.

Akdeniz’e güneyden ve doğudan kıyısı olan ülkelerle ilişkilerini iyileştirmiş ve Polonya ile arasında bir aks kurmuş Türkiye, yeniden programlanan ittifaklar sisteminde avantajlı bir konum elde edebilir. Ancak iç politika hesapları ile, İslamcı sanrılar, gerekli atılımları yapmasını ya engelliyor, ya da yapılan hamlelerin etkisini azaltıyor.

Pasifik’i birincil gündemi yapmış Amerika, yaptırıma uğrayan Çin, zayıflayan Rusya ve güçlenen Doğu Avrupa, Türkiye için tarihte hiç görülmemiş şekilde gelişmeye ve nüfuzunu arttırmaya elverişli bir senaryo demektir. “Türkler Vistül’de atlarını suladıklarında Polonya yeniden doğacak” kehanetinin 1. Dünya Savaşı’nda gerçekleştiğine inanılır. Belki yeniden gerçekleşecek ve bu defa, Türkiye’nin de yalnızca lafta değil, gerçekten büyük bir güç olmasının yollarını açacaktır.

M. Bahadırhan Dinçaslan

*Orijinali İngilizce ve rapor formatında yazılan yazının, TamgaTürk için hazırlanan özetidir. Yazıya gömülecek linklerin okunurluğu ciddi anlamda azaltması sebebiyle, yararlanılan kaynaklar aşağıda paylaşılmıştır.

Kaynaklar:

China-CEE Maritime Cooperation: Polish IntermariumProject and "16+1" Nexus, Dominik Mierzejewski

Intermarium as One of the Future European Image of Ukraine, Mykhailo Boichenko

How the Ukrainian far-right has become one of the biggestproponents of Intermarium, Alexandra Wishart

Poland and the Success of its “Intermarium” Project, Emil Avdaliani

Russia Face Off in Belarus Over Baltic–Black Sea WaterwayProject, Paul Goble

A far right hijack of Intermarium, Matthew Kott

Varieties of Capitalism in Post-Communist Countries, David Lane & Martin Myant

Inside the EU, eastern approaches diverge, Lili Bayer

Poland and Budapest 16+1 Summit, Dominik Mierzejewski

One Belt, One Road Between Three Seas: China’s Soft-powerPolicy Towards ‘New’ EU Members, Bartosz Dziewiałtowski-Gintowt

From the Intermarium to the Three Seas, George Friedman

The Baltic-Black Sea waterway, bintel.com

Berlin takes a new approach to the Three Seas Initiative,DW.com

Belarus just ordered U.S. oil for the first time. It was a message to Russia, washingtonpost.com

Britain could be a Eurasian capital, Bruno Maçaes

almanya amerika avrupa avrupa birliği Bahadırhan Dinçaslan çin doğu avrupa polonya rusya Türkiye