Terry Eagleton’ın ideoloji üzerine yaptığı çalışmasında ideolojileri tanımlamakta zorlandığı için şunu söylemiştir: “Şimdiye kadar hiç kimse ideolojinin tek ve yeterli bir tanımını yapamamıştır. Ve bu anlamda bu kitap da bir istisna oluşturmayacaktır. Bu durum, bu alanda çalışanların zekâ seviyelerinin düşük olmasından değil, ideoloji teriminin kullanışlı, ama birbiriyle bağdaşmaz nitelikte olan birçok anlamı olmasından kaynaklanır."
Eagleton’ın söyledikleri ise her ideoloji için geçerli olduğu gibi milliyetçilik de bu konu bağlamında bir istisna değildir. Türk milliyetçiliğini tek bir tanımda veya anlamda sınırlandırmak mümkün olamayacağı gibi sınırlandırmaya çalışmak da işlevsel olmayacaktır. Bu yüzden de Türk milliyetçiliğinin birbiriyle bağdaşmayan özellikte birçok anlam, tipoloji ve teoriye sahip olması, doğal olarak tanımının muğlaklaşmasına neden olmaktadır. Milliyetçilikteki bu müphemlik ise uzun zamandır kafamı karıştıran bir mevzudur.
30 Ekim 2020’de yapılmış olan I. Milliyetçi Gençlik Kongresi’nde 11 yaşında olan Ülkü Yağmur adındaki bir kız, sürpriz bir şekilde milliyetçilik üzerine konuşmak istediğini söyledi. Ülkü aslında milliyetçi ve entelektüel olduğunu düşündüğüm bir ailede büyümüş bir kız çocuğuydu, bundan dolayı milliyetçilik üzerine söyleyeceklerini merak etmiştim. Ancak kendisine milliyetçilik hakkında neler düşündüğü sorulduğunda verdiği tek cevap Erdoğan, Erdoğan diye bağıran kadının taklidini yapmak olmuştu. Açıkçası o bunu söylerken ne demek istediğini hem anlamamıştım hem de yersiz bulmuştum. Uzun süre düşündükten sonra ne demek istediğini nihayetinde anlamıştım. Milliyetçilik minik Ülkü’nün gözünde Erdoğan diye bağıran yaşlı kadından ibaretti. Aslında Ülkü diyordu ki, siz burada ne kadar konuşursanız konuşun, ne yaparsanız yapın siz dışarıda yoksunuz, görünmüyorsunuz. Ülkü’ye hemen hak vermek istemedim. Genç jenerasyonun ekseriyetinin gerçekten ne düşünüp düşünmediğini anlamak için çalıştığım eğitim kurumundaki öğrencilere felsefe dersi kapsamında sadece tek bir soru olacak şekilde milliyetçilik denince akıllarına ne geldiklerini yazmalarını istedim.
Bu mini araştırma denemesini yaparken psikanalitik bilinçaltı çağrışım tekniği olan serbest çağrışımı kullanmaya çalıştım. Katılımcıların aralarında konuşmaları veyahutta birbirlerinin yazdıklarına bakmalarını yasakladım. Serbest çağrışımı baltalamamak adına öncesinden siyaset felsefesi üzerine herhangi bir konuşma yapmadım. Katılımcılara sadece düşündüklerini aktarmalarını, herhangi bir puanlama yapmayacağımı, doğrunun veya yanlışın olmadığını belirttim. Katılımcılar yazılarını yazmalarının ardından neler yazdıkları ve neler düşündükleri üzerine on dakika konuşuldu.
Araştırmanın örneklemlerinin çoğunluğu muhafazakar ve orta gelirli insanlardan oluşan İstanbul’daki bir ilçede ikamet eden ve 10 kişilik 11. sınıf lise öğrencilerden oluşmaktadır. Bundan dolayı katılımcıların ekseriyetinin orta gelirli muhafazakar aile yapısına sahip olduğu ihtimalinin yüksek olduğu düşünülüyor. Araştırmaya katılan katılımcıların gündelik siyasetle ve ideolojilerle ilişkilerinin pek olmadığını, siyasete olan bakışlarının daha çok ekonomik sorunlar üzerinden olduğu izleniminde olunuluyor. Çalışmada aynı zamanda söylem analizi ve anlatım analiz yöntemleri birbirini tamamlayacak şekilde birlikte uygulanmıştır. Her öznenin dili ele alışı, dili kullanışı farklı olduğundan söylem analizi ile katılımcıların başvurdukları söylemsel stratejileri betimleyebilme amaçlanmıştır.
Katılımcıların milliyetçilik hakkındaki düşüncelerini genel bir çatı altına aldığımızda Ülkü’nün gözündeki milliyetçilik anlayışı ile paralellik gösterdiğini söyleyebiliriz. Katılımcıların neredeyse hepsinin aklına milliyetçilik denince ilk olarak AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) geliyor. Milliyetçiliği bir amaç olarak değil lakin bir araç olarak kullanan AKP’nin herhangi bir kötü senaryo durumunda milliyetçi söylemleri araç olarak kullanması (BKNZ: İrticacı Gülen cemaati saldırısı olan 15 Temmuz’da Erdoğan’ın Türk milletinin değerli evlatları söylemini seçmesi.) gençler nezdinde bir karşılığı olduğu söylenebilir. Diğer mutabık olunan şey ise milliyetçiliğin tanımı üzerine. Katılımcılarının külliyeti milliyetçiliği vatanını ve milletini seven insanlar olarak tanımlıyorlar.
“Milliyetçilik, bir ülkede yaşayan herhangi bir vatandaşın yaşadığı ülkeyi sevmesidir.”
Örnek 1
İkinci olarak, zamanında milliyetçiliğin mihenk taşlarından biri olmuş Türk siyasetinde ve Türk Cumhuriyet tarihine damga vurmuş olan Milliyetçi Harekat Partisi yani MHP’ye üye olanların taşıdığı siyasi kimlik olan ülkücülük. Ülkücülük, kelime itibari ile mefkûre yani amaç, gayret anlamı taşır. Türk-İslam temelli bir ideoloji olan ülkücülük ise milliyetçilik dendiğinde katılımcıların doğal olarak aklına geldiği AKP’den sonraki ikinci olguydu.
“Fazla milliyetçi insanlar ülkü ocaklarına kayıt olurlar.”
Örnek 2
Katılımcıların %25’nin katıldığı bir diğer nokta ise milliyetçiliğin vatanını ve milletini sevmenin yanında milliyetçi olmanın “dava adamı” niteliği taşıdığını düşünmesi.
“Milliyetçi insanlar ülkesini seven ve milletine bağlı olan insanlardır. İçinde vatan sevgisini ve aşkını taşıyan insanlara milliyetçi denir. Mesela beyaz toros olayı, milliyetçi insanların yaptığı bir görev gibidir… Her türlü insanlığı zedeleyecek şeylere karşı operasyon yapıp canlarından olurlardı (ülkücüler). Adaletin sokakta olduğuna inanıp inandıkları yolda yürürlerdi. Başlarındaki yönetim değişirse yine sokağa çıkacağız diye tehdit edip kendi adaletlerini sağlarlardı.”
Örnek 3
Bir diğer düşünce ise katılımcıların %75’nin 15 Temmuz’u milliyetçiler tarafından bastırılmış bir darbe girişimi olduğu konusunda mutabık olması.
“15 Temmuz olayında insanlar darbecilere karşı çıkıp canı pahasına vatanlarını ve bayraklarını korumak için korkusuzca savaşmışlar, karşı çıkmışlardır. Ben bunu yapamazdım mesela oradaki insanlar benden daha milliyetçi kavramına uyuyor. Ben de vatanımı seviyorum tabiki ama 15 Temmuz olayındaki insanlar gibi cesaret gösteremezdim.”
Örnek 4
Katılımcıların hepsinin yani %100’nün kafasında milliyetçi olarak canlandırdığı aynı tipik karakteristik özelliklere sahip bir ülkücü motifi beliriyor.
“Ülkü ocaklarına kayıt olup ay yıldızlı yüzük takarlar, kurtları çok severler ve bir el hareketleri vardır, baş parmağı, orta parmağı ve yüzük parmaklarını birleştirip, serçe parmağıyla işaret parmağını kaldırırlar. (bozkurt hareketinden bahsediyor.) Tanıdığım en milliyetçi insan dayımdır çünkü ülkü ocakları başkan yardımcısıdır ve o hilal bıyıklıdır. Milliyetçi adam kendini belli etmelidir.”
Örnek 5
Üzerine en çok kafa yorulması gereken diğer şeylerden birisi ise peki siz milliyetçi misiniz diye sorulduğunda, katılımcıların sadece %25’i (milliyetçiliğin dava adamlığı niteliği olduğunu düşünenlerle aynı kişiler, aynı zamanda bu katılımcıların ya ülkücü geçmişi var ya da ülkücü tanıdığı var) kendisini milliyetçi olarak görüyor. Soruyu ise bu sefer daha farklı bir şekilde sorarak yani hepsinin yaptığı milliyetçilik tanımı olan vatanını ve milletini seviyor musun diye sorulduğunda, katılımcılarının tamamı evet olarak cevapladı. Buna ilaveten sadece kadın katılımcılar bunun üzerine bir ek yaparak, vatanlarını sevdiklerini ama olası bir savaş gibi durumda kaçacaklarını hem sözlü hem de öncesinden yazılı olarak belirttiler.
“Vatanımı ve bayrağımı seviyorum ama söz konusu savaşsa arkama bakmadan kaçarım.”
Örnek 6
Özet olarak başta dediğim gibi kesinlikle bunun bilimsel bir araştırma olarak algılanmasını istemiyorum, daha çok Türkiye’yi anlamaya çalışan meraklı biri olarak ders kapsamında sınıfta bulunan öğrencilerine sorduğu bir soru olarak düşünün. Araştırma olması için gereken örneklem sayısı, araştırma yöntem ve tekniklerinde eksiklikler var. Aynı zamanda önceden de dediğim gibi bu soru İstanbul’un muhafazakar kesiminin yaşadığı bir ilçede yapıldığı için kesinlikle seküler bir ilçede yaşayan bir genç ile bakış açısında değişim göstereceği şüphesizdir. Örneğin 15 Temmuz’a karşı katılımcıların gösterdiği perspektifin seküler bir ortamda büyümüş bir genç ile kesinlikle aynı olmayacağı kanaatindeyim. Aynı zamanda katılımcılar yazılı sorudan sonra sorulan, kendini milliyetçi olarak tanımlıyor musun ile vatanını ve milletini seviyor musun sorularında sosyal istenirlik yanlılığının çok yüksek olma ihtimali mevcut. Araştırmaya geri dönersek, katılımcıların 15 Temmuz’u milliyetçilerin önlediği bir darbe olarak görmesi, milliyetçilik denince akla her türlü milliyetçiliği biz ayaklar altına aldık diyen birinin partisinin gelmesi, kendi yaptıkları milliyetçi tanımına uyduklarını söylediklerine rağmen kendilerini milliyetçi olarak tanımlamamaları, milliyetçilik denildiğinde akıllarına hiç Atatürk’ün veya Kurtuluş Savaşı’nın gelmemesini düşünmeye ve tartışmaya değer görüyorum.
Eagleton’ın söyledikleri ise her ideoloji için geçerli olduğu gibi milliyetçilik de bu konu bağlamında bir istisna değildir. Türk milliyetçiliğini tek bir tanımda veya anlamda sınırlandırmak mümkün olamayacağı gibi sınırlandırmaya çalışmak da işlevsel olmayacaktır. Bu yüzden de Türk milliyetçiliğinin birbiriyle bağdaşmayan özellikte birçok anlam, tipoloji ve teoriye sahip olması, doğal olarak tanımının muğlaklaşmasına neden olmaktadır. Milliyetçilikteki bu müphemlik ise uzun zamandır kafamı karıştıran bir mevzudur.
30 Ekim 2020’de yapılmış olan I. Milliyetçi Gençlik Kongresi’nde 11 yaşında olan Ülkü Yağmur adındaki bir kız, sürpriz bir şekilde milliyetçilik üzerine konuşmak istediğini söyledi. Ülkü aslında milliyetçi ve entelektüel olduğunu düşündüğüm bir ailede büyümüş bir kız çocuğuydu, bundan dolayı milliyetçilik üzerine söyleyeceklerini merak etmiştim. Ancak kendisine milliyetçilik hakkında neler düşündüğü sorulduğunda verdiği tek cevap Erdoğan, Erdoğan diye bağıran kadının taklidini yapmak olmuştu. Açıkçası o bunu söylerken ne demek istediğini hem anlamamıştım hem de yersiz bulmuştum. Uzun süre düşündükten sonra ne demek istediğini nihayetinde anlamıştım. Milliyetçilik minik Ülkü’nün gözünde Erdoğan diye bağıran yaşlı kadından ibaretti. Aslında Ülkü diyordu ki, siz burada ne kadar konuşursanız konuşun, ne yaparsanız yapın siz dışarıda yoksunuz, görünmüyorsunuz. Ülkü’ye hemen hak vermek istemedim. Genç jenerasyonun ekseriyetinin gerçekten ne düşünüp düşünmediğini anlamak için çalıştığım eğitim kurumundaki öğrencilere felsefe dersi kapsamında sadece tek bir soru olacak şekilde milliyetçilik denince akıllarına ne geldiklerini yazmalarını istedim.
Bu mini araştırma denemesini yaparken psikanalitik bilinçaltı çağrışım tekniği olan serbest çağrışımı kullanmaya çalıştım. Katılımcıların aralarında konuşmaları veyahutta birbirlerinin yazdıklarına bakmalarını yasakladım. Serbest çağrışımı baltalamamak adına öncesinden siyaset felsefesi üzerine herhangi bir konuşma yapmadım. Katılımcılara sadece düşündüklerini aktarmalarını, herhangi bir puanlama yapmayacağımı, doğrunun veya yanlışın olmadığını belirttim. Katılımcılar yazılarını yazmalarının ardından neler yazdıkları ve neler düşündükleri üzerine on dakika konuşuldu.
Araştırmanın örneklemlerinin çoğunluğu muhafazakar ve orta gelirli insanlardan oluşan İstanbul’daki bir ilçede ikamet eden ve 10 kişilik 11. sınıf lise öğrencilerden oluşmaktadır. Bundan dolayı katılımcıların ekseriyetinin orta gelirli muhafazakar aile yapısına sahip olduğu ihtimalinin yüksek olduğu düşünülüyor. Araştırmaya katılan katılımcıların gündelik siyasetle ve ideolojilerle ilişkilerinin pek olmadığını, siyasete olan bakışlarının daha çok ekonomik sorunlar üzerinden olduğu izleniminde olunuluyor. Çalışmada aynı zamanda söylem analizi ve anlatım analiz yöntemleri birbirini tamamlayacak şekilde birlikte uygulanmıştır. Her öznenin dili ele alışı, dili kullanışı farklı olduğundan söylem analizi ile katılımcıların başvurdukları söylemsel stratejileri betimleyebilme amaçlanmıştır.
Katılımcıların milliyetçilik hakkındaki düşüncelerini genel bir çatı altına aldığımızda Ülkü’nün gözündeki milliyetçilik anlayışı ile paralellik gösterdiğini söyleyebiliriz. Katılımcıların neredeyse hepsinin aklına milliyetçilik denince ilk olarak AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) geliyor. Milliyetçiliği bir amaç olarak değil lakin bir araç olarak kullanan AKP’nin herhangi bir kötü senaryo durumunda milliyetçi söylemleri araç olarak kullanması (BKNZ: İrticacı Gülen cemaati saldırısı olan 15 Temmuz’da Erdoğan’ın Türk milletinin değerli evlatları söylemini seçmesi.) gençler nezdinde bir karşılığı olduğu söylenebilir. Diğer mutabık olunan şey ise milliyetçiliğin tanımı üzerine. Katılımcılarının külliyeti milliyetçiliği vatanını ve milletini seven insanlar olarak tanımlıyorlar.
“Milliyetçilik, bir ülkede yaşayan herhangi bir vatandaşın yaşadığı ülkeyi sevmesidir.”
Örnek 1
İkinci olarak, zamanında milliyetçiliğin mihenk taşlarından biri olmuş Türk siyasetinde ve Türk Cumhuriyet tarihine damga vurmuş olan Milliyetçi Harekat Partisi yani MHP’ye üye olanların taşıdığı siyasi kimlik olan ülkücülük. Ülkücülük, kelime itibari ile mefkûre yani amaç, gayret anlamı taşır. Türk-İslam temelli bir ideoloji olan ülkücülük ise milliyetçilik dendiğinde katılımcıların doğal olarak aklına geldiği AKP’den sonraki ikinci olguydu.
“Fazla milliyetçi insanlar ülkü ocaklarına kayıt olurlar.”
Örnek 2
Katılımcıların %25’nin katıldığı bir diğer nokta ise milliyetçiliğin vatanını ve milletini sevmenin yanında milliyetçi olmanın “dava adamı” niteliği taşıdığını düşünmesi.
“Milliyetçi insanlar ülkesini seven ve milletine bağlı olan insanlardır. İçinde vatan sevgisini ve aşkını taşıyan insanlara milliyetçi denir. Mesela beyaz toros olayı, milliyetçi insanların yaptığı bir görev gibidir… Her türlü insanlığı zedeleyecek şeylere karşı operasyon yapıp canlarından olurlardı (ülkücüler). Adaletin sokakta olduğuna inanıp inandıkları yolda yürürlerdi. Başlarındaki yönetim değişirse yine sokağa çıkacağız diye tehdit edip kendi adaletlerini sağlarlardı.”
Örnek 3
Bir diğer düşünce ise katılımcıların %75’nin 15 Temmuz’u milliyetçiler tarafından bastırılmış bir darbe girişimi olduğu konusunda mutabık olması.
“15 Temmuz olayında insanlar darbecilere karşı çıkıp canı pahasına vatanlarını ve bayraklarını korumak için korkusuzca savaşmışlar, karşı çıkmışlardır. Ben bunu yapamazdım mesela oradaki insanlar benden daha milliyetçi kavramına uyuyor. Ben de vatanımı seviyorum tabiki ama 15 Temmuz olayındaki insanlar gibi cesaret gösteremezdim.”
Örnek 4
Katılımcıların hepsinin yani %100’nün kafasında milliyetçi olarak canlandırdığı aynı tipik karakteristik özelliklere sahip bir ülkücü motifi beliriyor.
“Ülkü ocaklarına kayıt olup ay yıldızlı yüzük takarlar, kurtları çok severler ve bir el hareketleri vardır, baş parmağı, orta parmağı ve yüzük parmaklarını birleştirip, serçe parmağıyla işaret parmağını kaldırırlar. (bozkurt hareketinden bahsediyor.) Tanıdığım en milliyetçi insan dayımdır çünkü ülkü ocakları başkan yardımcısıdır ve o hilal bıyıklıdır. Milliyetçi adam kendini belli etmelidir.”
Örnek 5
Üzerine en çok kafa yorulması gereken diğer şeylerden birisi ise peki siz milliyetçi misiniz diye sorulduğunda, katılımcıların sadece %25’i (milliyetçiliğin dava adamlığı niteliği olduğunu düşünenlerle aynı kişiler, aynı zamanda bu katılımcıların ya ülkücü geçmişi var ya da ülkücü tanıdığı var) kendisini milliyetçi olarak görüyor. Soruyu ise bu sefer daha farklı bir şekilde sorarak yani hepsinin yaptığı milliyetçilik tanımı olan vatanını ve milletini seviyor musun diye sorulduğunda, katılımcılarının tamamı evet olarak cevapladı. Buna ilaveten sadece kadın katılımcılar bunun üzerine bir ek yaparak, vatanlarını sevdiklerini ama olası bir savaş gibi durumda kaçacaklarını hem sözlü hem de öncesinden yazılı olarak belirttiler.
“Vatanımı ve bayrağımı seviyorum ama söz konusu savaşsa arkama bakmadan kaçarım.”
Örnek 6
Özet olarak başta dediğim gibi kesinlikle bunun bilimsel bir araştırma olarak algılanmasını istemiyorum, daha çok Türkiye’yi anlamaya çalışan meraklı biri olarak ders kapsamında sınıfta bulunan öğrencilerine sorduğu bir soru olarak düşünün. Araştırma olması için gereken örneklem sayısı, araştırma yöntem ve tekniklerinde eksiklikler var. Aynı zamanda önceden de dediğim gibi bu soru İstanbul’un muhafazakar kesiminin yaşadığı bir ilçede yapıldığı için kesinlikle seküler bir ilçede yaşayan bir genç ile bakış açısında değişim göstereceği şüphesizdir. Örneğin 15 Temmuz’a karşı katılımcıların gösterdiği perspektifin seküler bir ortamda büyümüş bir genç ile kesinlikle aynı olmayacağı kanaatindeyim. Aynı zamanda katılımcılar yazılı sorudan sonra sorulan, kendini milliyetçi olarak tanımlıyor musun ile vatanını ve milletini seviyor musun sorularında sosyal istenirlik yanlılığının çok yüksek olma ihtimali mevcut. Araştırmaya geri dönersek, katılımcıların 15 Temmuz’u milliyetçilerin önlediği bir darbe olarak görmesi, milliyetçilik denince akla her türlü milliyetçiliği biz ayaklar altına aldık diyen birinin partisinin gelmesi, kendi yaptıkları milliyetçi tanımına uyduklarını söylediklerine rağmen kendilerini milliyetçi olarak tanımlamamaları, milliyetçilik denildiğinde akıllarına hiç Atatürk’ün veya Kurtuluş Savaşı’nın gelmemesini düşünmeye ve tartışmaya değer görüyorum.