Son birkaç yıldır şahsen tanıyıp hayranlık duyduğum neredeyse herkesin kadın olduğunu fark ettiğimden bu yana, “Bizi kadınlar kurtaracak” cümlesine her geçen gün daha da inanıyorum. Yazı aslında burada bitti. Ama biraz açıklama yapabilirim. İsterseniz. Öncelikle hayranlık derken cinsiyetlerinden dolayı bir hayranlıktan bahsetmediğimi bildireyim. Fizikleri, ruhları, karakterleri, akılları için hayranlık duyduğum kadınlar da oluyor ama onlardan bahsetmeyeceğim, ısrar etmeyin. Burada bahsi geçen hayranlığın nesnesi gündelik hayattaki kahramanlıklar. Ufak ama sürekli başarılar. Dik durmalar. Devrilince çabuk ayağa kalkmalar. Gülümsemekten vazgeçmemeler. Geleceğe umutla bakmalar!
Uzunca bir süre sosyal hayatını sıfıra yakın tutmuş biri olarak söylüyorum, son beş senedir tekrar insan içine karıştığımdan beri gerçekten bir sürü kadınla tanıştım veya arkadaşlığı ilerlettim. Bu kadınlar, her biri başka bir çevreden geliyor, başka yerlere gidiyordu. Hevesi, rüyası, içinde bulunduğu koşullar farklıydı. Çoğu hayattan pis darbeler yemişti, ama hiçbiri üçüncü sayfa düzeyinde değildi – yani bir darbe yiyip yaşayakaldıkları için hayran olmadım onlara. Her biri aklına bir şey koymuştu. O şeyin peşinden gidiyordu. Kimi bütün gün çalışmasına rağmen doktora, yüksek lisans peşindeydi, kimi kurmayı planladığı iş için para biriktiriyordu ve hayalini anlatırken gözleri parlıyordu, kimi boşanmıştı ve bekâr anneliğin “tadını çıkarıyordu”. Her biri on parmağında yirmi top döndürüyor, üstelik bu durumda kaldığı için (en azından sürekli) şikâyet etmiyordu. Çocuklarına bakıyor, ev işlerini yapıyor, bazıları gereksiz adamları uzak tutmak için özel bir çaba harcıyor, tacizlerden bunalıyor, işlerini en iyi şekilde yapmak için çaba harcıyor, bütçelerini dengelemek için sihirbazlık yapıyorlardı.
Bana göre bugün Türkiye’de kadının değeri gerçekten yeterince takdir edilmiyor. Tacizlerden, tecavüzlerden, kadın cinayetlerinden bahsetmiyorum; yanlış anlamayın. Kadını korumamız, pamuklara sarmamız, saygı göstermemiz gereken bir kutsal emanet gibi görenlerden değilim – ben tam aksine onları dinlemekten, onlara eşitimiz gibi davranmaktan, hakları teslim etmekten, liderlik etmelerine izin vermekten ve gururla peşlerinden gitmekten bahsediyorum. Çok temel bir nedeni var bunun, o da hiç düşmemeleri değil, düşünce hemen kalkıp yeniden ve daha güçlü başlamaları. Hayatta onlar da erkekler kadar sık duvara tosluyor, ama erkeklerin büyük bir kısmı bunu yarı-cenin pozisyonunda çek-yatta 6 sene uzanarak hallederken kadın kalkıp devam ediyor. Sadece çocuğu olan, ona bakma sorumluluğunu üstünde hisseden “ana” figürleri değil, analık ile tek ilgileri evdeki kediler olan kadınlar da bu konuda çok güçlüler. Hak ettiği terfi başkasına verilince küsmüyor, bin bir zorlukla yazdığı makalede adı üçüncü olarak yazılınca vazgeçmiyor, üstlerindeki yük artınca devam ediyorlar. Belki erkekler kadar teorize, romantize etmiyorlar hayatı, ondan bu başarıları. Belki de oyuna hep geriden başlatılmalarının verdiği bir hırs. Ya da içlerindeki o bitmek bilmez yaşam enerjisi, yaratma gücü, umut sayesinde dik duruyorlar. Üstelik, belki de en kötüsü, takdir edilmiyorlar; insanlar, diğer erkek ve kadınlar tarafından fark edilmiyor o sabırlı, tekdüze, her gün yeniden ve tek başına dik durma çabaları. Normal görünüyor, küçümseniyor. Binlerce yıldır erkekler tarafından tahakküm altına alınan sosyal düzende, büyük oyunda, toplumsal hiyerarşide yer bulamıyorlar. Mecliste (artık ne anlamı kaldıysa) yüzde onları bile bulamıyorlar, şirketlerde yönetici sınıfına girmekte zorlanıyorlar, ayrıca “başarıyı” ve “kahramanlığı” da erkekler tanımladığı için pek az görünür oluyorlar (o da eğer “erkeksi” bir başarıları varsa). Oysa hem oyunun her kademesinde olmaları gerekir sağlıklı bir düzen kurulması için, hem de başarıları, kahramanlıkları daha görünür (ve takdir edilir) hale getirilmeli. Sanırım bu noktada kendi “kahramanlık” ve “başarı” tanımlarımı biraz netleştirmeliyim. Bence bir müzakere masasından kârlı çıkmak, yeni bir ürün geliştirip milyonlar kazanmak, bir kılıç darbesi ile yedi düşman kesmek, depremde çöken binanın enkazından birini kurtarmak vb. başarı ve kahramanlık sayılabilir, ancak bunlar istisnai durumlardır ve herkesin karşısına çıkmaz böyle fırsatlar.
Başarının, iyiliğin, erdemin, kahramanlığın esas değerli olanı ufak şeylerdedir, devamlılıktadır, sabırda, ısrarda, azimde ve çalışmadadır. Yaşadığınız sokağı siz uyanmadan her gün düzgünce süpüren belediye işçisi de, ekmeği size uzatırken mutlaka gülümseyen fırıncı da, hasta bile olsa sizi aç bırakmayan anne de başarılıdır ve kahramandır bana göre. Cenazesinde yüzlerce komşusu toplanan, hepsi tarafından güzel hatıraları anlatılan taşralı emekli memur, kimse bilmese de kahramandır. Eski kocasının salaklıklarına, geç gelen nafakaya, mahallelinin yan bakışlarına rağmen devrilmeyen ve çocuğunu yetiştirip kendisini ikinci plana atan kadın kahramandır. Yediği dayaklara rağmen yıkılmayan, içine kapanmayan, yaşamaktan vazgeçmeyen veya tüm baskılara, küçümsemelere, çıkarılan engellere rağmen işten çıkıp eve gelince tezini yazan kadın da öyle. Hayır, kadınlar erkeklerden üstündür demiyorum. Kadınları görelim, dinleyelim diyorum. Takdir edelim ve bunu onlara söylemekten çekinmeyelim diyorum. Belki o azim, güç, kahramanlık ve en önemlisi umut bize de bulaşır diyorum!
Erkin Çam