Bana (a) akıl verilmesinden, (b) laf sokulmasından ve (c) aptal olduğumun söylenmesinden nefret ettiğim için, bunları bu satırları okuyan kişilere yapmak da istemiyorum. Son günlerde kişisel ilişkiler konusunda çok fazla düşünüyorum, bunların sonuçlarını da yazıya döküp sizlerle paylaşma ihtiyacı duyuyorum, ama dönüp baktığımda bir başarı hikâyesi çıkmıyor hayatımdan ilişkiler konusunda. Ama en azından nerelerde yanlış yaptığımı görebiliyorum (ya da öyle sanıyorum), o nedenle en azından neler yapmamanız gerektiği konusunda birkaç fikrim var. Ben gidip yeni hatalar yapmakla meşgulken siz de aşağıdakileri okuyup eğlenebilirsiniz.
Ön bilgiler:
- Aşağıdaki öneriler önem sırasına göre dizilmemiştir.
- Sadece flört amaçlı ilişkilerden bahsedilmemektedir, her türden insan ilişkisi söz konusudur.
- Kişi isimleri ve olaylar, kendimi daha fazla rezil etmemek için biraz değiştirilmiştir.
Dengeyi boş verin
Çok muğlak bir ifade. Açalım biraz. Söz konusu olan flört mü mesela, sürekli arayıp soran, yardıma ihtiyacı olunca yardıma koşan, dert dinleyen sadece siz olun. Siz ona doğru üç adım attığınızda o da size doğru yarım adımcık atmıyorsa, bunun üzerinde durmayın, devam edin. Söz konusu olan iş mi, her şeye evet deyin, üzerinize yıkılan her angaryayı kabullenin. Söz konusu olan arkadaşlık mı, hep arayan siz olun, filmi veya mekânı seçmeyi hep onlara bırakın, evlere arabayla bırakmayı üstlenin her seferinde. İlişkiler doğası gereği dengesizdir zaten, bir denge kurmaya uğraşmayın. Mütekabiliyet falan da hikâye, her zaman güçlü olan kazanır. Güçlü sizseniz istediğinizi alın, zayıfsanız itaat edin ve kendinizi boşa yormayın.
Kendiniz olmaktan vazgeçin
“Kaçak Gelin” diye bir film vardı, izlediniz mi bilmem. Filmde Julia Roberts her sevgilisi için baştan yeniliyordu kendisini, yediği yumurtanın pişme biçimi bile sevgiliye göre değişiyordu. En iyisi öyle, “kendim olmalıyım” diye tutturarak hayatta bir sürü şeyi ıskalamadığımız ne malum? Zevklerinizi, okuduklarınızı (hiç okumasanız daha iyi ya, neyse), sevdiklerinizi hayatınızdaki insanlara göre ayarlayın. Hem onlara uyum sağlarsınız, hem gereksiz tartışmalardan kaçınırsınız, hem de kim bilir, hoşunuza bile gider.
Sorunları açıkça söylemeyin
Burası Avrupa değil, bizim toplantılarımızın bile ilk yarısı konuya girmek için ısınmakla geçer. Bir şeyden rahatsız oluyorsanız, öyle şak diye söylemeyin, hatta mümkünse içinize atın. Her şeyin her yerde söylenmeyeceğini zaten şimdiye kadar öğrenmiş olmalısınız. Baktınız içinize attıklarınız çok gaz yapıyor, onun en beklemediği anda patlamayı deneyin. Patlayamam, ben çok nazik bir insanım diyorsanız laf sokun, iğneleyin, sitem edin, küsün. Çünkü açıkça söylemek hiçbir zaman karşı tarafın “Aaaa haklısın evet, eşeklik ettim” demesiyle sonuçlanmaz, içten içe bunu siz de benim kadar biliyorsunuz. Her kavga gürültü, iki tarafında kendisinin haklı olduğuna inandığı ama sustuğu, karşılıklı saygının biraz daha aşındığı uzun sessizliklerle bitecek. Bunun yerine dayanın, sabredin. Belki düzelir?!
Kapılıp gidin
Daha ilk bakışta başlamaz mı aşk? Yedi saniyede karar vermez miyiz arkadaş olup olmayacağımıza? Onu gördüğünüz anda verdiğiniz kararı ertelemiyor musunuz aslında “temkinli” davranırken? Karşınıza kırk yılda bir iyi bir arkadaş (veya âşık olunacak biri) çıkmış, kaçıp gitmesine izin mi vereceksiniz? Ya da bu cangıldaki başka birinin sizden önce davranmasına izin mi vereceksiniz? Hayır, asla! İlk günden büyük hayaller kurmaktan, büyük laflar etmekten korkmayın. Hemen harekete geçin, hızlı hamleler ile çoban matını zorlayın. Hem böylece başarısız olursanız iş fazla uzamadan bir sonraki hedefe kilitlenecek zamanınız olur.
Kavga zamanı geldiğinde acımasız olun
Madem o kavga edilecek, tüm gücünüzü ortaya koyun. Onu uzun zamandır tanıyorsunuz, zayıf noktalarını biliyorsunuz, oralara tüm gücünüzle vurmaktan çekinmeyin. Kavgada yumruk sayılmaz sözünü unutmayın, bir kere başladınız mı içinizde biriken her şeyi ortaya dökün, eski hataları, asla söyleyemediğiniz ama canınızı yakan davranışlarını, en zayıf yanlarını ortaya serin. Ya kavgayı kazanır boyun eğdirirsiniz, ya da en azından içini döküp rahatlar iki taraf da. Sivilce sıkmak gibi düşünün, başladıysanız içini tamamen boşaltana kadar durmak yok. Biraz kan geldiyse işlem tamam demektir.
Erkin Çam