Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olursa önümüzdeki seçimi kazanamayacağını düşünüyorum. Bu kadar net – bu iddiayı destekleyen bütün mesnetler, bizzat Kılıçdaroğlu sayesinde sağlandı. Muhtarlara yardımcı, Kürtlere bedava elektrik gibi “bomba” vaatler, durduk yere başörtüsü gündemi yaratmak gibi zihin kıvraklığını ispatlayan hamleler, ilkokul yarışmalarından hallice kampanya tasarımları… Üstüne üstlük, muhalifler arasında tartışma yaratarak güveni ve inancı sarsan bir siyaset simsarlığı. Bir yıl önce “bu iş tamam, Tayyip’ten kurtuluyoruz” diyen yığınlar bugün “bir dönem daha çekeceğiz, herkes tedbirini alsın” demeye başladılar. Sebep? Kılıçdaroğlu açık oynayamadı, süreci düzgün yönetmedi, AKP’li aşiret ağalarına yakışır bir korkaklık, arka kapıcılık ve sinsilikle saman altından su yürütmeye çalıştı. Sonuç ortada: Kalbi kırılmış, inancı ve güveni zedelenmiş, beklentisi kalmamış ve süngüsü düşmüş bir seçmen.
Bizleri bu kadar umursamayan ve her nedense kafasına taktığı adaylık projesinin gerçekleşmesi için memleketin geleceğini tehlikeye atmış birisi için çalışacak mıyız? Kampanyasını saçma vaatler, HDP-AKP ortaklığı döneminden kalma bir tuhaf Kürtçülükle bezenmiş, AB “finansman solu”nun argümanlarıyla kuran birisi için çalışıp bir de kazanamadığımızda ne olur?
AKP ilelebet bu ülkeye hakim olur. Zira AKP’nin olanca gücüne rağmen memlekete büsbütün çöreklenememesinin yegane sebebi, ahlaki pusulasını kaybetmeyen insanların varlığıdır. Bu insanların pusulasının devamlılığı da, ancak kendileri gibi insanlarla etkileşimde kalmaları, kendi kanaat önderlerine, mahallelerine, hatta kurumlarına, sembol ve ikonlarına sahip olmalarıyla mümkündür. Yalnız insan zayıf insandır – üstelik abad olası hanelerimizde evlad u iyallerimiz var. Yalnız kendi istikbalini ve hürriyetini değil, ailesinin ve hatta arkadaşlarının dahi istikbalini tehlikeye atmak pahasına istibdat karşısına dikilen insanlar, ancak birbirlerinden güç ve ilham alıyorlar. Namuslu buldukları birkaç gazeteciyi dinliyor, birkaç yazarı okuyor, bunlar üzerinden yalnız olmadıklarını hissederek mevzilerini muhafaza ediyorlar.
Seçimler kazanılır, kaybedilir. Her şeye rağmen son ana kadar bir mucize bekleyeceğim – bu umudumun Akşener’e bağlı olduğu da sır değil. Doğru adayın İmamoğlu olduğunu da düşünüyorum. Ancak gerçekleşmezse, seçimin kaybedilmesi dünyanın sonu değil. Türkiye’de ahlak anlayışına, ilkelerine, prensiplerine göre hareket eden insanlar yeterince kalabalık ve örgütlü oldukça, sayıları az olsa bile bir direnç noktası teşkil etmeye devam edecekler. Bu da, Türkiye için cılız da olsa bir ümidin varlığının devamı anlamına geliyor. Evet zor olacak, evet, midemizden yükselen acı su genzimizi yakacak; evet, saldırıya, haksızlığa uğradığımızda, hırsızlığa, yolsuzluğa şahit olduğumuzda ciğerimizden bir parçayı ikrah ile tükürmeye devam edeceğiz. Fakat ümidi ve hakikati cılız omuzlarımızda taşıyor olduğumuzun bilinciyle, bekçisi olduğumuz tohumun en karanlık günleri atlatması için vazifemizi yapmaya devam edeceğiz. Ta ki bir şafak söksün ve nazlı hilalimiz hak ettiği gibi hem bağımsız hem özgür, hem müreffeh hem ahlaklı bir millete gülümseyerek dalgalansın.
Fakat kaybedeceğimizi bildiğimiz halde, bize yapılan “ya Tayyip, ya ben” dayatmasına boyun eğerek ilkesiz bir siyasete kapılırsak, muhalefeti tanzim eden son operasyona boyun eğmiş olacak ve bu ümidi öldüreceğiz. Birbirimizin yüzüne bakamayacağız; inanmadığımız şeyleri söylemek ya da en azından bunlar karşısında “sırf belki kazanır diye” sessiz kalmak karşılığında vazgeçmiş olacağımız onurumuz, bir hayalet gibi gecelerimizi mesken tutup bize azap verecek. Erdoğan’a “ekonomi bu haldeyken, ülkede işleyen tek kurum kalmamışken, başkent ve en büyük şehir muhalefet eline geçmişken bütün kozlarını birleştirdiler, yine kazanamadılar” havasını bahşedip, büyük bir moral çöküntüye gireceğiz. Bu kaybedişte payı olanların çoğu konuşmaya devam edecekler ancak etkileri azalacak. Sözlerinin kıymeti olmayacak. Biz de onlardan olacağız – en ahlaklılarımız küsüp köşesine çekilecek ve edilgen bir rızanın içinde tecrit edilmiş birkaç kişilik bir hayat yaşamaya başlayacak, diğerlerimiz bir kere işlediği günahın yarattığı bilişsel çelişkiyi gidermek için git gide daha ahlaksızlaşacak, arsızlaşacak.
Hayır, tam olarak bu yüzden Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğim. Kampanyası için çalışmayacağım. Reşit oldum olalı ilk defa sandık görevlisi yazılmayacağım. Bir alternatif aday varsa ona yönelecek, milletvekili listelerinde tanıyıp kefil olduğum biri varsa ona oy vereceğim ama asla ve asla Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğim. Kaybediş kesinse, ki topyekun dayatma karşısında bizim rasyonel tutumumuz Ömer Seyfettin’in “Herkesin içtiği su” öyküsündekine benzer bir delilik olarak algılandığına göre kaybediş kesin, en azından kaybettikten sonra sözü dinlenebilir insanlardan biri olarak kalmak istiyorum.
Her şey çok farklı olabilirdi. Milyonlarca muhalif, kazanacak adayını çoktan bulmuştu – resmileşmesiyle yeniden harlanacak alevimiz memleketin her köşesini sarıp aydınlatırdı. Henüz olmadı, cılız mucize ümidimiz de gün geçtikçe sönüyor. Öyleyse gün, bizim hassasiyetlerimizi bize karşı kullanıp “yoksa sen AKP’li misin ha?” diyen aklıevvellerin Kuran yakan Rusçu gibi “prim yapması”na izin vermeden mevkiini muhafaza etme günüdür. Bizi suçlayacaklar, evet, fakat bir Twitter kullanıcısının dediği gibi, pazara çürük mal çıkartıp almadı diye müşteriye kızılmaz. Bizleri bile ikna edemeyip korkunç bir kargaşaya sebebiyet veren Kılıçdaroğlu, önümüzdeki 110 günde bu gidişatı tersine çevirecek yetenekleri haiz olmadığını çoktan gösterdi. Bundan sonra kazansa da, kaybetse de biz, insanları AKP’ye muhalif yapan ahlaki pusulanın, ilkeler ve değerlerle örülü mevziin muhafızı olacağız. Seçimlerin galibine, aynı saiklerle muhalefet etmeye devam edeceğiz.
Kişisel çıkarları için memleketin geleceğini kumar masasına yatıran zihniyete sırf öcülerle korkuttuğu için ram olmayı reddediyorum. Öcülerden 20 yıl korkmadık ve karşısına dikildik – korku değil tiksinti ve nefret duyuyoruz. Tiksinti ve nefretimizin de bizi başka düşmanların kucağına itemediği, kaskatı bir kaya gibi durduğumuz yere sabitlediği şu kadar yılda ispatlanmıştır.
Etiam si omnes, ego non.
Bahadırhan Dinçaslan
Bahadır bey Türk milliyetçileri için hala ne olursa olsun Erdoğan gitmeli mi? Yerine Kılıçdaroğlu'nu getirmeli miyiz? 28 Mart itibariyle bu konu hakkında yeni bir yazı bekliyoruz.
her kelimesine katılıyorum. kaleminize, yüreğinize sağlık
Bahadırhan Bey, aday üzerinde tesirimiz olmayacak, ancak en azından Eren Erdem gibi 2018’de aday gösterilmeyince seçim sonrası K.Kılıçdaroğlu’nu(“K.K.”) istifaya davet edip bugün onu ölümüne savunan, seçimi farkla kazanacağını söyleyen kişiler MİLLETVEKİLİ ADAYI OLMASINLAR eğer samimilerse. Zira K.K. seçimi kaybederse onlar yine milletvekili olacak. Eğer çok samimilerse K.K. seçimi kazanırsa E.Erdem’i istiyorsa bakan yapsın, ehliyet ve liyakatli bulmasam bile “benim görmediğim kazanma ihtimalini gördü” deyip eleştirmeyeceğim. Ayrıca siz seküler olduğu bilinen bir insansınız, ama siz bile “Kılıçdaroğlu aday olmasın” deyince “Alevi düşmanlığı” ile suçlandınız. Burada şöyle bir şey gördüm: Nasıl sokaktaki muhafazakar, dindar insan ülkedeki sorunlarla karşı karşıya iken AKP’ye yakın kesimler istismar ile kendi önlerini açıyor ise, Sivas’taki Alevi amcam kendi dertleri ile uğraşırken, bazı kişiler ehliyet ve liyakatleri olmasa da Alevi kimliği ile bir yerlere gelmeye çalışıyorlar; istismar
Dude i need that terakki kupası
Kaybedeceğini bile bile aday olan birine oy vermek istemiyorum.Kazanacak 2 aday senden destur beklerken onları biat ettirip halkın onlara olan teveccühünü görmezden gelmek 'karşı tarafa' çalışmaktır.
Gelen gideni aratacaksa, eski kralı öldürüp kendimize benzer kötü özelliklere sahip kartondan yeni bir kral yontacaksak "sic semper tyrannis!" ama peki ya biz yani fikirleri terör örgütlerinin liderleri ve sempatizanları kadar önemsenmeyenler? Bir avuç idealistler olarak bu ork ordusuna ne zamana kadar direnebileceğiz? Kaldı ki iktidar değiştiğinde gelenlere de şimdiki kadrolaşmış kitlelerin zorluk çıkaracağı belli ve halk 5 yıl sonra şimdiki kokuşmuş düzeni tekraren talep de edebilir. Kötü ve daha kötü arasında tercihe zorlanıyoruz diye hissediyorum. O gün geldiğinde -ki umarım gelmez-yani muhtemel iktidar değişikliği sonrasında İBB gibi engellenen ve zaten vasat bir kabiliyete sahip olduğunu düşündüğümüz muhalefetin iktidar sınavı başarısız olursa şimdiki endişelerimizin daha da katlanacağını düşünüyorum ve kalbimi bu karamsar düşüncelerin kara dumanı sarıyor. Bilmiyorum ne olacak sonumuz. "Arayın ama umut etmeyin. Umut bu topraklardan gitti."
Biz de sizdeniz. Ben de bu tıynette birine oy vermeyi reddediyorum.
Hislerimize tercuman olmus, eline sağlık